PKK ile görüşmek değil görüşmemek bir sorun

Ülkemizde yine bir hayli ilginç tartışmalar yaşanıyor. Bir yandan 12 Eylül'de yapılacak anayasa değişikliği referandum tartışmaları bir yandan PKK'nın ilan ettiği ateşkeste Hükümetin parmağının olup olmadığı tartışmaları, bir yandan bir emniyet bürokratı olan Hanefi Avcı'ının yeni çıkan kitabında yer verdiği devleti gülen cemaati ele geçirdi iddiaları ve son olarak ta Genelkurmay tarafından yapılan geç kalmış “heron” açıklaması…

Tüm bu konularda herkes her şey söylüyor ama sorunların çözümü noktasında bir arpa boyu yol kat edilmiyor. Çünkü herkes kendi fikrini kendi söyleyip kendi, dinliyor. Kimse kimseyi dinlemiyor

Referandumla halkın oyuna sunulacak olan anayasa değişiklik paketinin mükemmel eksiksiz olduğunun iddia etmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Pek tabi ki bu paket içinde eksileri ve artıları barındıran bir paket.

Sağduyulu insanlar meseleye serinkanlı yaklaşır artıları eksikleri sağlıklı bir şekilde tartar ve kararını bu ölçüm ışığında verir. Bu ölçümü sağlıklı yapmak ve sağlıklı karar için öncelikle değişiklik paketinin okunması ve anlaşılması gerekiyor. Oysa sokakta yaptığımız gözlemlerde bu anayasaya 'evet' diyenlerinde 'hayır' diyecek olanlarında doğru dürüst gerekçelerine rastlayamadım. Anlaşılıyor ki vatandaş kendisine yakın bulduğu partinin kararına göre bu anayasaya 'evet' yada 'hayır' diyecek.

Ben bir vatandaş olarak bu konudaki irademi kendime yakın bulduğum partiye teslim etmeyi doğru bulmuyorum. Anayasa değişiklik paketini anlayarak okuduktan sonra oluşturulan kararlara ister “hayır” olsun ister  “evet” olsun saygı duyuyorum.

Şu kadarını belirteyim ki bu paket kabul edilmekle her şey bir anda güllük gülistanlık olmayacak, ama reddedilmekle de kıyamet kopmayacak.

 

Gelelim PKK'nın ateşkes meselesine…

PKK eylemsizlik kararı almakla kalmadı, BDP anayasa referandumunda boykot kararının yeniden değerlendirmesi çağrısında da bulundu.

Şimdi muhalefet partileri Ak Parti Hükümeti'nin PKK ile görüştüğünü iddia ediyor, Başbakan R. Tayip Erdoğan'da bu iddiaların sahiplerini “şerefsiz”likle suçluyor.

Peki, biz vatandaş olarak bu meseleye nasıl yaklaşacağız?

Eğer bu ülkenin bugün en büyük problemi PKK ise ve biz terörün bir şekilde sona ermesini istiyorsak elbette ki PKK ile öyle yada böyle bir temasımız olacak. Kaldı ki bu devlet 30 yıldır PKK ile zaten bir şekilde temasta. Çünkü onu ortadan kaldırmak için göze göz diş diş savaşıyor. Ancak uyguladığı temas yöntemi sonuç vermiyor ki PKK varlığının güçlenerek sürdürmeye devam ediyor.

Öyleyse bu PKK ile kurulan bu temasın şekli bir şekilde değişmeli. Bunu kim yapacak? Pek tabi ki ülkeyi idare eden güç yapacak.

Bu durum da Hükümetin PKK ile farklı bir şekilde temasa geçip PKK'ya eylemsizlik kararı aldırması neden bir zaaf olarak algılanır anlamış değilim. Burada hükümetin açıklamakla mükellef olduğu bir şey var.  Bu görüşmelerde tarafların birbirine ne vaat ettikleridir. Bunun dışında hükümetin PKK ile direk ya da dolaylı temaslarının bir zaaf olarak göstermek bunu iddia edenlerin biçareliğini gösterir. 

Tam bu noktada kıssadan hisse size bir fıkra anlatayım.

Meşhur Temel -Dursun fıkrası... Temel ile Dursun bir borç meselesi yüzünden mahkemelik olurlar. Temel hakime der ki,  “efendim habu tursun beden borç para aldi ama ödemedi şikayetçiyim”  Bunun üzerine hakim Dursun'a döner,  “Temelden aldığın borcu neden ödemiyorsun?” diye sorar:

Dursun “efendim ben bu adamı tanımam bile ne diye ondan borç alayım. Benim kimseye borcum yok” diye cevap verir. 

Temel hiddetlenerek araya girer “Ula tursun sen şimdi kırk yıllık komşun Temeli yani beni tanımay musun?” diye sorar.  Dursun gayet serinkanlılıkla “evet ben seni tanımayrum” der. Temel'in cevabı ilginçtir:  “ula” der; “sen beni tanımayusan ben seni hiç tanımayrum”.

Devlet bugüne kadar en büyük hasmı olan PKK'yı -Temel mantığından hareketle- “tanımayrum' dediği için kaybeden taraf oldu. 

Bir yandan “bu terörü bitirin” diyeceksiniz bir yandan “şiddeti yaratan tarafı kale almayın” diyeceksiniz. Unutulmasın ki PKK ortaya çıktığı ilk andan itibaren yok sayılmasaydı kaale alınsaydı bu kadar güçlü bir yapılanmaya dönüşmezdi.

Ben PKK'yı sadece dağdaki eli silah tutan 3-beş bin militandan ibaret görmüyorum Bu onun çok küçük bir parçası. Bugün BDP'ye oy veren milyonlarca Kürt ister kabul edelim ister etmeyelim PKK'yı kendi meşru örgütü Öcalan'ı da meşru lideri olarak görüyor. Artık sadece askeri yöntemlerle sınır ötesi  operasyonlarla  PKK'yı tasfiye etmek mümkün görünmüyor.. Yapılacak olan bir şey var PKK'yı silahsızlandırmaya zorlamak ve onu Türkiye siyasetinin meşru zemini üzerine yer almalarını sağlamak olmalıdır. Ülke birliğini koruyarak bunu başaracak hükümeti ben sadece alkışlarım.

Tartışılan diğer konuları yarına bırakalım

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

Bu rezalet daha ne kadar sürecek

22 Ağustos 2010 Pazar 16:26

Haber içinde haber

12 Ağustos 2010 Perşembe 12:54

Üç verdi beş aldı

30 Temmuz 2010 Cuma 22:43

“Geçmiş olsun, acil şifalar!”

30 Haziran 2010 Çarşamba 20:58

Bayrağa saygı

20 Haziran 2010 Pazar 20:17

Otelcilerin cevap vermediği soru

16 Haziran 2010 Çarşamba 20:07

Sarı basın kartlı gazeteci olmak

03 Haziran 2010 Perşembe 20:46

Rahat bırakın ağlasın analar!

30 Mayıs 2010 Pazar 13:39

Okurla sohbet zamanı

26 Mayıs 2010 Çarşamba 16:39