Temel IRMAK /Gönül Dostu
KENDİMİZİ ÖDÜLLENDİRMEYİ UNUTUYORUZ
Hayatın telaşına öyle bir kapılıyoruz ki, çoğu zaman nefes aldığımızı bile fark etmiyoruz. Sabah kalk, işe koş, akşam yorgun dön, sorunlarla boğuş, kaygıları taşımaya devam et… Bir bakıyoruz, bir yıl geçmiş. Sonra bir bakıyoruz, bir ömür geçmiş. Ve o klasik cümle çıkıyor ağzımızdan:
“Yaşımızı başımızı aldık…”
Evet, aldık. Hem de öyle bir aldık ki, yolun yarısı dediğimiz o eşik bile arkamızda kaldı çoğumuz için. Fakat nedense, kendimizi ödüllendirmek söz konusu olduğunda, hâlâ çocuk gibi çekingeniz. Sanki kendimize ufak bir hediye versek ayıp olacakmış gibi…
Oysa bu hayat kolay gelmedi. Ben 16 yaşında attım kendimi hayatın orta yerine. Daha ergenlik çağında, hırçın dalgalarla mücadele etmeye başladım. Hayat beni dövdü mü? Dövdü. Sınadı mı? Sınadı. Yere serdi mi? Hem de çok. Ama her seferinde kalktım. Bazen bir günde değil, belki bir ayda, belki bir yılda… Ama kalktım. Bugün dönüp baktığımda, düştüğüm yerleri değil; kalkmayı öğrendiğim yerleri hatırlıyorum.
Bu yüzden son zamanlarda kendime şu soruyu sormaya başladım:
“Bunca yükün, bunca çabanın, bunca mücadelenin karşılığında kendini hiç ödüllendirdin mi?”
Çoğumuzun cevabı belli: Hayır.
Gazetecilikte 30 Yılın Bedeli
Gazetecilik, dışarıdan bakanın sandığı gibi “fotoğraf çek, yazı yaz, gönder” mesleği değildir.
Bu mesleğin uykusu yoktur.
Tatili yoktur.
“Biz evdeyiz” diyen yoktur.
Bir telefon çalar ve hayatımızın tüm planı 10 saniyede değişir.
Ben 30 yıldır bu tempodayım. Uykusuz geceler, koşuşturmalar, baskı öncesi son dakika panikleri, kilometrelerce yol, olmadığı yerden haber çıkarma çabası… Gözümde büyütmüyorum, çünkü ben bu mesleği severek yapıyorum. Hâlâ da ilk günkü heyecanla haberin peşindeyim. Allah ömür verdikçe de devam edeceğim.
Ama bir yandan da şunu öğrendim:
Sürekli koşturarak yaşayan insan, bir gün kendi gölgesini bile tanımaz hâle geliyor.
İnsan bazen durmalı.
Bir nefes almalı.
Kendi omzuna şöyle hafifçe dokunup, “Aferin sana” demeli.
Benim Ödülüm: Yola Çıkmak
Her insanın kendini ödüllendirme yöntemi farklıdır. Kimisi sessiz bir akşam ister, kimisi bir yürüyüş, kimisi yeni bir kitap…
Benim ödülüm ise yola çıkmak.
Biriktirdiğim her kuruş, beni yeni bir şehrin sokaklarına götürsün isterim. Tanımadığım insanların arasında yürümek, bilmediğim bir durakta durmak, başka bir şehrin sabahını solumak… Bana en iyi gelen bu.
Gittiğim şehirler bana bir şey katıyor, ben de onlara bir şey bırakıyorum:
Bir anı…
Bir gülümseme…
Bir fotoğraf karesi…
Bir nefes…
Ve dönüşte valizimin bir köşesinde mutlaka küçük bir hatıra olur. Belki bir buzdolabı süsü, belki bir taş, belki bir bilet… Ama o kadar değerli ki… Çünkü “Bu yolculuğu kendim için yaptım” hissini taşır.
Kendimizi Ödüllendirmek Bir Lüks Değil, Hakkımız
Hayat bize sürekli bir şeyler öğretiyor:
Bazen kaybederek,
bazen vazgeçerek,
bazen de mecbur kalarak öğreniyoruz.
Ve ben artık şunu çok iyi anlıyorum:
Kendimize değer vermeyi öğrenmezsek, kimse bize değer vermeyi hatırlatmaz.
Kimse elini omzumuza koyup “Dur biraz, dinlen, ödüllendir kendini” demez. Bu sorumluluk da bize ait.
Belki bir fincan kahve,
belki kısa bir tatil,
belki şehir dışına bir kaçamak,
belki de sadece bir gün boyunca hiçbir şey yapmamak…
Hepsi ödül aslında.
Hepsi kendimize duyduğumuz saygının, emeğimize verdiğimiz kıymetin göstergesi.
Ben artık kendimi ödüllendiriyorum.
Siz de ödüllendirin.
Çünkü bu hayatın içinde en çok unuttuğumuz kişi kendimiz oluyoruz.
Ve unutmayın:
Kendini ödüllendiren insan, hayatı daha iyi taşır.
Allah'a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.