KARANLIK SULARDA 7
KARANLIK SULARDAKİ PEMBELİK; PENİSİ OLAN KADINLAR.
Belki sekiz belki on yıl önceydi. Hiç unutmam, bir gün televizyonda Sadettin Teksoy'un bir programını seyrediyordum; programdaki konu çok enteresan gelmişti. Sadettin Teksoy ve ekibi, Antalya'nın hayli uzağında kötü yolları olan bir köye gittiler. Köy muhtarıyla birlikte sekiz-on köylüyle konuşuyordu Sadettin Teksoy. Önce ne olup bittiğini tam anlamamıştım ama bir gariplik olduğunu da seziyordum. Muhtar ve köylüler belli ki önemli bir konudan şikayetçiydiler. Şikayetlerini üstü kapalı anlatmaya çalışıyorlar ama galiba meramlarını tam olarak ifade edemiyorlardı.
En sonunda muhtar küçük çıplak bir çocuğu masanın üzerindeki örtüye sırtüstü yatırdı. Bak şu çocuğa Sadettin efendi, bu çocuk bizim meramımızı herkesten ve her şeyden daha iyi anlatır dedi. İki, iki buçuk yaşlarında çırılçıplak bir erkek çocuğuydu masadaki çocuk. Nedense kamera da ha bire zeytin çekirdeği büyüklüğündeki pipisini zumluyordu çocuğun. Hala ne olup bittiğini tam anlamıyordum. Muhtar çocuğun pipisini kaldırıp makatıyla pipisi arasındaki küçük yarığı işaret ettikten sonra Bizim köyün hepsi böyle Sadettin efendi, hangimiz kadın hangimiz erkek bilmiyoruz. Bu köyde kim erkek kim kadın kimse bilmez. Bizde kadın ve erkek uzvu aynı bedene yerleştirilmiş. Dışarıdan evlilik yapma şansımız hiç yok. Hilkat garibesi gibiyiz. Kim neden evlensin ki bizimle. Ama gördüğün gibi aramızda yaptığımız evliliklerden de doğan çocuklar bu sabi gibi oluyorlar demese; hâlâ ne olup bittiğini anlamayacaktım. Durumu anlamasına anlamıştım ama gördüklerim beni şok etmişti. O şoku yalnızca o gün değil, uzun bir süre yaşamıştım. Hâlâ bir şekilde etkilenirim.
Muhtarın ayrıca Tanrı bizi neden cezalandırdı bilmiyoruz. Ecdadımız bu cezayı çekmemiz için nasıl bir günah işledi onu da bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki bizler çok zor durumdayız. Devletimiz de sahip çıkmıyor bize. Anlatın bari bizi devlete de devlet bize sahip çıksın dediğini hatırlıyorum.
Sadettin Teksoy o köylüler için ne yapabildi? devletin eli cüzamlı muamelesi gören bu insancıklara uzanabildi mi? bunu hiç öğrenemedim. Ama programdan aklımda kalan, içimi dolduran şey; muhtarın isyanla dolu konuşmalarının yanında, Tanrı'nın bazı insanlara cömert davranırken bazılarına haksızlık ettiğini düşünür hale gelmem oldu.
İnsan dediğimiz yaratık genelde pek çok kusuru olan bir canlı. Ateş bedenlerini yakıyor, suda yada havasız kaldıklarında boğulabiliyorlar, sert ve keskin bir cisim vücutlarını parçalayabiliyor. Zayıf yaratıklar yani. Cinsellikle ilgili durumları ise ayrı bir alem. Hiç kimse bu dünyaya yüzde yüz erkek ya da kadın olarak gelemiyor. O programda gördüğüm köylüler gibi doğuştan kusurlu görünmeseler bile; kadın bedenlerine bir erkek, erkek bedenlerine de bir kadın girmiş olabiliyor.
Yıl 2002 idi. Ben Tansaş'ın arkasındaki kebapçı dükkanımı yeni açmıştım. Yeni Türk Medeni kanunu zinayı suç olmaktan çıkarınca; birden bire para karşılığı cinsel suç işleme eğilimi de artmıştı o yıllarda. Gerçi o manzaralar hala değişmiş değil. Bedenini satıp para kazanma derdinde olan bir sürü insan var sokaklarda. Kebap yemeye gelen pek çok kadının yanında; kadın görünümünde fakat ne kadar bakımlı ve güzel olursa olsun sesiyle gerçek durumunu ele veren kadın görünümündeki erkekler de oluyordu.
Bu yolla para kazanma durumunda olan kadınların işi pek zordu. Her birinin satıcısı ve hamisi olan bir erkekleri oluyormuş. Bu adam nasıl bir erkekse? Adına ne derseniz deyin böyle bir erkekleri oluyormuş. Kadının bedenini satarak kazandığı parayı birlikte harcıyorlarmış. Tabii polis takibi, göz altılar, nezarethanede sabahlamalar da cabası. Bu yolla para kazanan kadınlar için elbette ki çok zordu hayat. Ama kadın olma arzusu içinde olan, kadınlara benzemeye çalışan ve aynı zamanda diğer kadınlar gibi bedenlerini satarak para kazanma derdine düşmüş bu durumdaki kadınsı erkeklerin durumu daha da zordu. İlk gördüğüm zamanlarda bana bile çok tuhaf gelmişti halleri. Ama ne olursa olsun bu durum bir vakıa idi. Ve onlarda Türkiye Cumhuriyetinin birer vatandaşı idiler.
Dünyada yaşayan insanların milliyet, ırk, din, etnik köken farkı olmadan yüzde onundan daha fazlası cinsel kusurlu doğuyor. Bu az bir rakam değil. Eğer sizin; bu durumdaki insanlara bilimsel veriler ışığında yaklaşmak yerine, eşcinsellik bir hastalıktır diyen bir hanım bakanınız varsa yapacak fazla bir şeyiniz olmaz. Bu ara AB üyeliğine müracaatınız da güme gider.
Normal insanların perişanları oynadığı bir ülkede; erkek bedenine giren bir kadına yenik düşmüş boylu poslu bir adamın halini düşünmek çok zor. Penisi olan bir kadını oynamak ve yaşamak zorunda.. Ne kadar zor ve onur kırıcı olursa olsun..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.