KARANLIK SULARDA - 3
KARANLIK SULARDA - 3
ERGENEKON - MERGENEKON, BALYOZ - MALYOZ, SARI KIZ MARI KIZ, KAFES - MAFES, AY IŞIĞI MAY IŞIĞI
Ergenekon Terör Örgütü sanığı adam yirmi iki ay boyunca Silivri Cezaevi'nde hapis yattıktan sonra ve üstelik de hakim karşısında çıkıp ifadesi bile alınmadan bir akşam vakti salıveriliyor. Kendisine hemşerim seni bundan sonra tutuksuz yargılayacağız diyorlar.
Adam şaşırıyor. Bu duruma üzülse mi, sevinse mi? Karar veremiyor. Sevinmesine seviniyor elbette. Ama yirmi yıl boyunca Türk Metal İş sendikasının başkanlığını yapmış bir sendika başkanı olarak başına gelenlere bir anlam veremediği gibi, anlamaya çalışıyor ama bir türlü anlayamıyor. Anlamaya çalıştıkça da anlaşılmaz bir girdabın içinde buluyor kendini.
Durum gerçekten anlaşılır gibi değil.
Bahse konu kişi hepinizin bildiği tanıdığı Türk Metal İş sendikası başkanı Sayın Mustafa Özbek.
Türk Halkı üç seneden beri her sabah uyandığında; adlarını yukarıda yazdığım davaların sanıklarının evlerine yapılan baskınları, göz altıları, özel yetkili savcı sorgulamalarını, tutuklamaları izledi durdu. Gerekçe hep aynıydı; mevcut hükümeti devirmek için derinden darbe faaliyetleri içinde bulunmak.
Ne menem bir hükümetmiş ki bu hükümet; önüne gelen bir terör örgütü kurup mevcut hükümeti nasıl devirebilirim derdine düşüyor. Bu terör örgütleri öyle garip terör örgütleri ki; bir zamanlar Türkiye dizisinde düşman kardeşler olan bir sürü aykırı ve birbirine zıt düşünce sahibi bir araya gelip hemen bir terör örgütü kuruveriyorlar.
İlk defa birbirinden farklı düşünen, hatta birbirine düşman olan insanlar ve anlayışlar bir araya gelip hemen bir terör örgütü oluşturup bu hükümeti devirelim diyorlar. Ve al sana yeni bir terör örgütü. İnsanlık tarihinde ilk defa elmalarla armutlar bir araya geliyorlar ve bir terör örgütü kurup mevcut hükümeti devirmek için darbe girişimlerinde bulunuyorlar.
Benim bildiğim Türkiye'de darbeler; yapılıp bittiği ve sabahında Hasan Mutlucan'ın Yine de şahlanıyor aman kolbaşının kır atı şarkısını söylediği zaman aaa yine darbe olmuş dediğimiz durumlardır. Yaşadığım dönemlerde şahit olduğum tüm darbeler böyle oldu.
Ama bizim bu hükümet bu defa uyanık davrandı ve Bu ülkede sık sık darbe oluyor, en iyisi biz önlemlerimizi baştan alalım, darbe yapmaya meyyal kimler varsa telefonlarını dinletip hepsine suçüstü yapalım diye düşündü. Nitekim telefon dinlemeleri sonucu; paşaların, emekli paşalar ve diğer emekli askeri guruhun, Atatürk adıyla anılan tüm dernek ve düşünce kuruluşlarının yönetici ve üyelerinin ve bürokraside çalışan potansiyel darbeci bürokratların telefonları muntazaman dinlendi ve darbe çalışmaları içinde olanlar bir bir toplatıldı. Gerçekten bu defa hükümet işi çok ciddiye aldı.
Şaka gibi. Ama şaka değil gerçek. Türkiye ve Türk Halkı üç sendir (referandum döneminde biraz ara verilmesine rağmen) darbe söylentileriyle yatıyor ve yine her sabah darbe söylentileriyle uyanıyor. Ülkede darbe yapmak istemeyen yok gibi. Bir tek hükümet yanlısı besleme basın şimdiki moda adıyla yandaş medya ve hükümetten nemalanan AKP'ye oy vermiş kitleler istemiyor darbe olmasını. Geri kalan herkes istiyor. Darbe falan olacağı yok ama hükümetin ve başbakanın akıl hocaları ne olur ne olmaz, testi kırıldıktan sonra telafisi olamaz mantığıyla darbe olur ha korkusunu sürekli diri tutarak bir taşla iki kuş vurduklarını sanıyorlar: Birinci kuş; sürekli derin darbe mevzuları konuşulduğu için, hükümetin başarısız olduğu ekonomik sıkıntı ve işsizlik üç seneden beri bu ülkenin gündeminde hiç yok sanki. İkinci kuş; bu toz duman arasında sadaka ekonomisi iyice kökleşiyor ve bu ekonomiden nemalanan kitleler afyon bağımlısı gibi sadaka ekonomisi bağımlıları haline gelmiş birer AKP militanı oluyorlar. Bu durum ülkede yaşayan insan arasındaki ayrışmayı ve ötekileştirmeyi her gün biraz daha artırmasına ve ülkedeki işleri daha kötüye götürmesine rağmen vazgeçilemiyor. Eğer vazgeçilirse ne hükümetten ne de AKP'den eser kalmayacağı çok iyi biliniyor.
Üç seneden beri Mustafa Özbek ve kendileriyle bu güne kadar bir kez bile görüşmediği, hiç tanışmadığı insanların; bir sabah vakti evlerinin kapılarının çalınması ve derdest edilip götürülmeleri. Ve bu birbirlerini hiç tanımayan insanlara terör örgütü kurmalarıyla ilgili suçlamalarda bulunulması galiba bu ülke insanlarının hoşuna gitmiş. Yoksa referandumda yüzle elli sekiz oy başka nasıl izah edilebilir ki? İnsanlar bir çadır tiyatrosu izler gibi izliyorlar bu anlaşılmaz ve garip durumu. Korkum sekiz ay sonra yapılacak seçimlerde de insanların çadır tiyatrosu seyircileri olmaya devam ediyor olmaları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.