• BIST 10336.5
  • Altın 2400.893
  • Dolar 32.2647
  • Euro 34.6857
  • Muğla 17 °C
  • İzmir 21 °C
  • Aydın 21 °C
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 16 °C

“Bana mafya değil de, kabadayı deseler kabul ederdim”

“Bana mafya değil de, kabadayı deseler kabul ederdim”
SABAHATTİN ÇAKIROĞLU 1964'te Trabzon Of'ta doğdu. Of'ta başladığı İlkokulu ve Ortaokulu İstanbul'da bitirdi.

 

 

 



Kuzeyin Çocukları yazı dizisini hazırlarken 16. Konuğum Sabahattin Çakıroğlu. Kendisine biraz zor ulaşıp, bu söyleşinin gerçekleşmesinden umutsuzluğa düşmüştüm ki, yoğun işlerinin arasında bizlere de zaman ayırdı ve randevu vermekte gecikmedi. İşyeri Bozburun'da olduğu için yakın dostu İbrahim Özsoy, Deniz Tur isimli teknesinde misafir edecekti bizi. Saat 18.00'de buluşmak için sözleşmiştik, birkaç dakika önce gittim tekneye. Aynen söz verdiği gibi, saat tam 18.00'de geldi Sabahattin Çakıroğlu. Sıcakkanlı, samimi ve açık sözlü… Kuzeyden güneye uzanan yaşamını yürekten paylaştı bizlerle. Bileğini büktürmeyecek kadar sert, garibin hakkını arayacak kadar mert ve yüreğindekileri dizelere aktaracak kadar duygu yüklü… İşte Kuzeyin Çocukların'dan Sabahattin Çakıroğlu'nun iş hayatından, özel hayatına hikayesi…

“BÜTÜN KARADENİZ OF'A, OF ALLAH'A BAĞLIDIR”
-Doğduğunuz yerden Of'tan ne zaman başladı yolculuğunuz? Nasıl bir çocukluk, nasıl bir gençlik yaşadınız?
-8 yaşındaydım Of'tan İstanbul'a göç ettiğimizde. Çok geniş bir sülaleyiz. Ailemin büyük bölümü Of'ta. Bütün Karadeniz Of'a, Of Allah'a bağlıdır.
Güzel bir çocukluk geçirdim. Ailemden birkaç üniversite bitirsem öğrenemeyeceğim şeyleri öğrendim. Karadeniz insanının sıcakkanlılığı ve mertliğiyle yoğrulduk. Babam Rahmi Çakıroğlu, iyi bir müteahhitti. İstanbul'un Anadolu yakasının en tanınmış müteahhidi olarak iş camiasında tanımayın yoktur kendisini. Gençliğim babamın yanında çalışarak geçti. İş adamlığına böyle soyundum.
Gençliğimde boks ve güreş sporlarıyla uğraştım. Rize Çaykur'da kısa dönem boks, İstanbul Demirspor'da Güreş yaptım. Askerliğimi de amfibi olarak tamamladım.
Rusya açıldıktan sonra, oraya fabrika kuran ilk Türk benim. Soçi'de büyük bir çikolata fabrikası ile yine aynı dönemde Bükreş'te kozmetik fabrikası kurdum. Bu iki fabrika da hatırı sayılır büyüklükteydi. Bu arada İstanbul'daki inşaatlar da devam ediyor, onlarla da ilgileniyordum.
Sağ görüşlü bir aileden geliyorum. Doğru Yol Partisi(DYP) ve Demokrat Parti(DP)den milletvekilliği yapmış olan amcalarım var. Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı sırasında, İstanbul'un Pendik İlçesi'nde 2 yıl Belediye Meclis Üyeliği görevinde bulundum.

“MARMARİS'E GELİŞİM ŞAKA GİBİDİR”
-Marmaris'e ne zaman ve hangi koşullarda geldiniz?
-Marmaris'e 1985 yılında askerlik sonrası geldim. Marmaris'e gelişim ilginç bir tesadüftür, şaka gibidir. Ağabeyimle aramızda bazı sorunlar vardı kavga etmiştik, bu nedenle İstanbul'a gitmedim. Ankara Otogarında gezinirken, Pamukkale-Marmaris yazısını gördüm. Atladım otobüse, soluğu Marmaris'te aldım.
Marmaris'te gezinirken bu tatil beldesine o andaki kıyafetimin hiç uymadığını gördüm. Herkes şort ve terlikle, bense takım elbise kravatla dolaşıyordum. Hemen çarşıya girdim. Sanırım Ali Pala'nın dükkanıydı. Terlik, şort ve şile bezi bir gömlek alarak, üzerimi değiştirdim.

“MARMARİS'TE LUNAPARKTA ÇALIŞTIM”
Rahmetli Abbas Amcanın yerine, AS kampinge yerleştim. O sırada hem hemşerim, hem de aile dostumuz olan rahmetli Osman Kavran Marmaris'in ilk lunaparkını açıyordu. Lunaparkta çalışmaya başladım. 3-4 ay sonra İçmeler'de şimdiki Belediyenin arkasında, içinde 10 çadır ve bir restoranı olan 11 dönümlük kamp alanını kiraladım.
Marmaris'te Amcaoğlum Hüseyin Çakıroğlu vasıtasıyla, babam diyebileceğim Kemal Özsoy ile tanıştım. Burada çok kalıcı ve güzel dostluklar edindim. Kemal Amca, oğlu İbrahim Özsoy, Mehmet Dalgıç, Kadir Kaptan ve rahmetli Apaçi Kaptan sayesinde, Marmaris benim için vazgeçilmez bir yer oldu.
Bir müddet sonra Green Otel'i, ardından Netsel'de şimdi Barış Usta'nın olan yeri kiraladım. Bir ayağım İstanbul'da olmasına rağmen, Marmarisli olmuştum artık. Marmaris'in suyunu içmiştim bir kere, kış aylarında İstanbul'a dönüyor, kış biter bitmez Marmaris'e geliyordum. Yavaş yavaş yurtdışındaki işlerimi tasfiye ettim. İstanbul'da olduğu gibi burada da müteahhitlik işi ile uğraştım ve Çakıroğlu Konakları'nı yaptık, ama satmadık. Evlerden biri bende, biri amcaoğlumda, biri de kardeşimde.
Zamanla Marmaris'ten İstanbul'a gidip gelmek bana iyice zor gelmeye başladı. İstanbul'a yabancılaştım artık. Yavaş yavaş İstanbul'daki yerleri elimden çıkardım.

-Şu anda Marmaris'te ne işle uğraşıyorsunuz?
-Şu anda Bozburun'da tersane ve çekek yerim var, yat imalatı yapıyoruz. Tersanede Mehmet Poyraz, Karadenizli Ersan Demirtaş ve ben 3 ortağız. Çekek yerimizin karada 300, denizde 400 tekne kapasiteli olmasını hedefliyoruz. Bundan önce de Yalova'da büyük bir gemi tersanem vardı.

“OĞLUM, OKUMAZSAN TERSANEDE AMELE OLURSUN”
-Müteahhit bir babanın oğlu olarak, başka bir sektörden ekmek yiyorsunuz. Çocuklarınız sizin mesleğinizi seçecekler mi?
-Mutlu ve başarılı olacakları işi yapmalarından yanayım tabii ki. Kızım Bilkent Üniversitesinde İç Mimarlık eğitimi görüyor. Oğlum da Nurettin Gençalioğlu Anadolu Lisesi'nde okuyor ve üniversiteye hazırlanıyor. Oğlum şu anda benim hizmet ettiğim sektörde çalışmak ve gemi mühendisi olmak istiyor. Bir gün oğluma “Bak oğlum, bizler yaşlanmadan anahtarı oğlumuza teslim etmeyiz. Okumazsan tersanede bir mühendisin yanında amele olarak çalışırsın, okursan mezun olduğunda tersanenin anahtarını sana verip, ben balık tutacağım” dedim. Güzel bir cevap aldım oğlumdan, “Baba ben 4 sene sonra anahtarı teslim alacağım” dedi.

“EŞİM 650 ŞİİRİMİ ŞÖMİDENE YAKTI”
-Renkli bir kişiliğiniz var. Bu yaşamınıza nasıl yansıyor? İşinizin dışında nelere zaman ayırabiliyorsunuz?
-Kara ve deniz avına çok meraklıyım. Abartmazsam haftanın beş günü denizdeyim, abartırsam her gün. Karada av zamanı bitince denizde ava çıkarım. Fakat bu ara işlerimin yoğunluğundan, avlanmaya fırsat bulamıyorum.
Kitap okumayı çok severim, iyi bir okurum. Şiire de çok meraklıyım ve kendim de şiir yazıyorum. 650 adet şiirim vardı, kitap çıkarmayı da düşünüyordum. 3 kitap olurdu şiirlerim. “Ela Gözlüm” diye bir şiirim vardı. O yüzden eşim tüm şiirlerimi şöminede yaktı.

-Neden yaktı peki?
-Eşim kahverengi gözlü çünkü.

-Ne yaptınız şiirleriniz yanarken?
-Çok üzüldüm tabii, ama hiç sesimi çıkarmadım.

-Duygusal bir insansınız.
-Evet duygusalım. Duygusal olmayan hiçbir insan lider olamaz.

-Burcunuzu öğrenebilir miyiz?
-Aslan burcuyum.

“ASLAN BURCU İNSANI DUYGUSALDIR”
-Aslan burcu insanı duygusallık özelliği taşıyor mu, aslan insanı lider olmayı sever?
-Tabii ki duygusaldır aslan insanı. Hem duygusal, hem lider. Ama ağzından lokmasını al öyle bir lider. Sert olmak yüreksiz ve acımasız olmak değildir. Köroğlu, Dadaloğlu gibi halk şairlerimiz yüreksiz, acımasız mıydı? Yüreğinde insan sevgisi olmayan adam da olamaz, lider de…

-Lider kimdir sizce, nasıl lider olunur?
- Lider, işini en iyi şekilde yapmak için gerekli bilgiyi, aracı, donanımı temin edip, yapacağı işte başarıyı yakalamak için kullanan, bu yolda da kanunları aşmamak şartıyla, kural tanımayan insandır. Bildik kalıplara uymaz liderler, genelde şahsına münhasır kişilikleri vardır.
Ekmeği için dövüşmeyen adam değildir. Dikkat edin, dünyada şirket batıran tek ülke biziz, profesyonellik yok bizde. Bakarız hangi dükkan iş yapıyor, o işe soyunuruz. Bildiğimiz işi yapmadığımız için, işimizde profesyonel olmadığımız için de lider olamıyoruz. Bit pazarında tezgah kiralamak bile profesyonellik ister.

-Peki, siz lider misiniz?
Soruma, Deniz Tur isimli teknesinde bu söyleşi için bizleri konuk eden, Sabahattin Çakıroğlu'nun yakın dostu İbrahim Özsoy yanıt veriyor:
-O lider olmadan duramaz.
-(S.Ç.)Benim lider olup olmadığımı benim yakın çevrem takdir eder. Benim Marmaris'e geldiğim 26 yıl oldu. Marmaris'te Marmarisli arkadaşlar iyi bilirler. Eskiden yabancıyı zor kabullenirlerdi. Özellikle, iş hayatında başarılı olan veya kendini ezdirmeyenlerin işi zordu. O gün kavga ettiğimiz insanların yüzde 99'u bugün yakın arkadaşlarım.

-Sizin için mafya diyorlar.
İbrahim Özsoy, yakın arkadaşının omzunu tutarak:
-“Sabahattin'i 26 yıldır tanırım. Haraç alanlara, insanların parasını gasp edenlere mafya denir. Sabahattin kanunsuz iş yapmaz, garibin ekmeğini kollar. İnsanların bu şekilde bir benzetme yapması insanlığa sığmıyor. Atalarımız 'Bükemeyeceğin bileği öpeceksin' derler. Bileğini bükemediklerinden çamur atıyorlar, işin kolayına kaçıyorlar yani” diyor.

“KENDİME MAFYALIĞI YAKIŞTIRAMAM”
-Sabahattin Bey siz neler söylemek istersiniz bu konuda?
-Güneş balçıkla sıvanmaz. Mafya; hiçbir insani, dini, ahlaki değeri taşımayan, para için bir Türk çocuğunun yapamayacağı işleri yapan, tabiri caizse hayvansal iç güdü ile karnını doyurmak için önüne gelene saldıran et oburdur.
Ben kendime mafyalığı, gayrimeşruluğu kendime yakıştıramam. Dostlarım da yakıştırmış olsalardı, bugünkü Sabahattin Çakıroğlu olamazdım.
Bizler Ataerkil bir toplumuz. Kabadayılarla, Dede Korkut'la, Ustura Kemal'le, Köroğlu'yla, Dadaloğlu'yla avunmuş, kahramanlar çıkarmış bir ırkız. Çocukluğumuzda mahallemizdeki kızlara laf atan serserileri dövme ile başladık, daha sonra dostumuza, arkadaşımıza en önemlisi vatanımıza göz dikenlerle savaştık.
Bunun adı mafyalık değil de, kabadayılık olsa kabul ederdim. Çünkü kabadayılar mahallesinde, semtinde sevilen, sayılan, herkese yardımcı olan, bileği bükülmeyen, yürekli insanlardı. Onlar gibi olmayı Allah bize nasip etsin.

“FELSEFE OKURUM, NİETZSCHE BENİM İÇİN ÇOK ÖZELDİR”
-İyi bir kitap okuru olduğunu söylediniz. Hangi tür kitaplar okuyorsunuz?
-Felsefe türü kitapları çok okuyorum. Nietzsche benim için çok özeldir. Goethe'nin, Eflatun'un, Ömer Hayyam'ın, Necip Fazıl Kısakürek'in eserlerinin de bende ayrı bir yeri vardır. Türk ve Osmanlı tarihi de ilgi alanıma giriyor, tarihi kitapları da okuyorum.

-Nietzsche neden özel sizin için?
-Bana göre üstün insanı aradığı için özel. Yanlış anlaşılmasın, ırkçılık anlamında değil… İnsani değerler açısından üstün insanı aradığından demek istedim.

-İşadamlığının yanına yeteneklerinizi yansıtabileceğiniz bir çok uğraş sığdırmışsınız. Spor ve Edebiyat…
-Yalnızca spor ve edebiyat değil, müzik de ilgi alanımda. Mesela saz çalmayı çok severim, ama 20 yıldır beceremedim. Ayrıca güzel karakalem resim çalışmalarım da var.

“BEN ALAYLIYIM, KENDİ KENDİMİ YETİŞTİRDİM”
-Sizi yakından tanımayanlar bu söyleşiyi okuduklarında, tahmin etmedikleri bir Sabahattin Çakıroğlu ile karşılaşacaklar.
-İnsanlar bizi tanımıyor, tanımayanlar da farklı bir model bekliyor. Omuzu düşük, palabıyıklı, kültürsüz bir insanla karşılaşacaklarını zannediyorlar. Ama yeri geldiğinde böyle düşünen insanlara gerekli cevabı veriyoruz.
Ben alaylıyım, kendi kendimi yetiştirdim.
Ailemizden gördüğümüz, aldığımız hayat dersi bilindik üniversite eğitimlerinin hepsini katlar.

-Trabzonspor Başkanlığına adaylığınızı koymuştunuz…
-Evet geçtiğimiz dönem. Ama kaybetme yılımdı herhalde. Önce Trabzonspor Başkanlığına aday oldum. Çok küçük bir farkla başkan olamadım. Ardından Marmaris Deniz Ticaret Odası Başkanlığı seçimlerinde başkanlığa adaylığımı koydum. Ne var ki arkadaşlarımızın, dostlarımızın sayesinde bu seçimi de şaka gibi kaybettim. Düşündüğümde “İsabetli olmuş, iyi ki kaybetmişim” diyorum. İnsanların, layık oldukları şekilde yönetilmeleri gerektiğine inanıyorum. Hasan Mengi bu işi iyi götürüyor. Bize de tebrik etmekten başka bir şey düşmez.

“İLERİDE ALİ BAŞKAN'A TEŞEKKÜR EDECEKLER”
-Marmaris'te yaşamayı seçmiş biri olarak, İlçemizde yerel yönetimlerin çalışmalarını nasıl değerlendirmek istersiniz?
-Marmaris'e geldiğim zaman doğasına, yapısına aşık olup burada kaldım. Zaman içinde gelişen turizm, çok çirkin ve çarpık bir yapılaşma getirdi Marmaris'e. Bana göre Ali Başkan'ın Marmaris'te turizmi kalitelileştirmek amacıyla yaptığı yıkımlar ve bilumum işler, şu anda herkesi kızdırıyor. Ama eminim, ileride yaptığı çalışmalar için herkes kendisine teşekkür edecek.
Biz de, Marmaris için bu zor mücadeleyi yaptığı sürece Ali Acar'dan desteğimizi esirgemeyeceğiz.

“BURASI DA BENİM İÇİN KARADENİZ”
-Bir Kuzey Çocuğu olarak, Marmaris'te Karadenizliler Derneği ve çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?
-Karadenizliler olarak örgütlenmede inanılmaz kötüyüz, nedense bir çatı altında toplanamıyoruz.
Derneğin amacı; dernek adı altında yaşanılan yere hizmet etmek ve sosyal anlamda bölgenin gelişmesine faydalı çalışmalarda bulunmaktır. Bugüne kadar böyle bir çalışma yapılamadı.
Marmaris'in en ciddi iş adamları, otelcileri, müteahhitleri, fırıncıları, pastanecileri, restorancıları Karadenizli.
Şimdi Karadenizliler olarak kendimize dönüp sormalıyız “Marmaris'e verdiğimiz ne var?”. Cevabını bir Karadenizli olarak vereyim “Hiçbir şey”… Bunu üzülerek söylüyorum. Dernek üyeleri lokale çay, kahve içmek için gidiyor. Kahve kültürüm olmadığı için, icabet etmiyorum. Ciddi bir çalışma yapılırsa maddi manevi arkalarında olacağım.
Derneğimizde Karadenizi, Karadenizliyi anlatan, kültürümüzü yansıtan çalışmalar yapılmalı.
Karadenizliler sıcakkanlı, sert ama mertlikleriyle tanınan insanlardır.
Bu memleketten ekmek yiyoruz, burası da benim için Karadeniz. Birlik olup el ele vererek, tüm gücümüzle maddi, manevi çalışmamız gerekli.
Benim isteğim Karadenizlilerin dernek değil, bir vakıf kurmalarıdır. Denizcilik Karadenizlilerin elinde. Neden Marmaris Karadenizliler Vakfi olarak buraya bir Yüksek Denizcilik Okulu yaptırılmasın.
Artık Marmaris bizim memleketimiz.

 

 

 

SABAHATTİN ÇAKIROĞLU KİMDİR?
1964'te Trabzon Of'ta doğdu. Of'ta başladığı İlkokulu ve Ortaokulu İstanbul'da bitirdi. 8 yaşından itibaren İstanbul'da büyüdü. Babası Rahmi Çakıroğlu İstanbul'un tanınmış müteahhitlerinden biriydi, gençlik yıllarında babasının yanında çalıştı, kendi deyimiyle işadamlığını da bu şekilde öğrendi. Rusya Soçi'de çikolata, Romanya Bükreş'te kozmetik fabrikası kurdu. İstanbul Pendik'te iki yıl Belediye Meclis Üyeliği yaptı. 1985 yılında tesadüfler sonucu Marmaris'e geldi. Lunapark'ta çalıştı, kamp yeri, otel, restoran işletmeciliği ve müteahhitlik yaptı. Halen Bozburun'da oldukça büyük bir tersane ve çekek yerinin sahibi. Gençliğinde boks ve güreş sporları yaptı. Kara ve Deniz avını, kitap okumayı özellikle de felsefe ve tarihi, şiir yazmayı, Nietzsche'yi, saz çalmayı, karakalem resim yapmayı seviyor. Aslan Burcu… Burcunun özelliklerini taşıyor… Duygusal bir lider… Sıcakkanlı ve mert… Dostluğa önem veriyor… Gayrimeşruluğu kendisine yakıştıramıyor… Bir Kuzey Çocuğu olarak “Artık Marmaris bizim memleketimiz” diyen Sabahattin Çakıroğlu, evli ve iki çocuk babası.


  • Yorumlar 24
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0252 412 2141