Röportaj: Betül ALTINSOY
Hasan Bey, öncelikle hoş geldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.
Hasan ILDIZ kimdir?
Hasan Ildız
02.10.1960 yılında Alaşehir’de doğdu. Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi.
Türk Dili, Çağdaş Türk Dili, Öğretmen Dünyası, ABC, Ege Layf, İnsancıl, Lacivert, Kurgan, Bireylikler, Yaba Edebiyat, Tümolos, Kasaba Sanat, Kurşun Kalem, Varlık, Yasak Meyve, Şiirden, Edebiyat Ortamı, Yedi İklim, Töre, Amanos, Beşparmak, Kasabadan Esinti, Kara Yazı, Şehir Edebiyat, Tay, Aşkın E Hali, Mavi Yeşil, Akatalpa, Dergâh, Caz Kedisi, Çinikitap dergilerinde 1985 yılından beri şiirleri yayınlanmaktadır.
2006 yılında Kültür Bakanlığı ve Türk Edebiyatı Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği “Türk Dünyası Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda “Sürgün” adlı hikâyesiyle 3.lük ödülü aldı.
2007 yılında Ümraniye Belediyesinin açtığı hikâye yarışmasında “Şeteret Ana” hikâyesiyle mansiyon ödülü aldı.
2008 yılında Mustafa Necati Sepetçioğlu adına düzenlenen hikâye yarışmasında “Gül Satan Çocuk” adlı hikâyesiyle mansiyon aldı.
2011 yılında İLESAM(İlim ve Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ve Akçağ Yayınevinin ortaklaşa düzenlediği Roman, Hikâye ve İnceleme dosyası yarışmasında, ”Ölmeye Vatan Yahşi” adlı hikaye dosyasıyla birinci oldu.
Hasan Ildız, gerek şiirlerinde gerekse öykülerinde insan ve kainata delilik sınırının ötesinden bakar. Tanrının yarattığı bu cennet kadar güzel dünyada insan, kendisine gönderilen bunca peygamber ve kitaba rağmen hala kötü olma ve kötü kalma iddiasını sürdürmekte ve bunu işlediği fiillerle de hem kendine hem kendi dışındakilere kanıtlamaktadır. Bu, insanlığın en büyük trajedisidir. İnsan, kendi yazıp oynadığı bu trajedi içinde (özellikle yazanlar) zamanla delirmekte ve idrak içinde olan her şeyin dışına çıkmaktadır. Çıkılan bu noktadan dünyaya ve insanlığa bakmak kendi başına korkunç acıların sebebidir. Ancak insan bu aşamada “aşk “denilen duyguyla tanışır. Onu delirten, çıldırtan bu durum, aşkla bir evrensel humaya dönüşür. Yaşadığı ve yaşayacağı bütün acılar bu aşk sayesinde kutsallaşmıştır. Aşk, her şeye karşı insanın içindeki en insani direnme gücüdür.
Bu nedenle “aşk” onun yazma serüveninde, zamanla bölünüp çoğalan o ilk hücredir. Büyük sürgünler, kıyımlar, savaşlar, felaketler hep o hücrenin içinden geçirilerek işlenmiştir. Kainatta güzel bulduğu her şeyi, insanlığın hayatını güzelleştirmek için sanata taşıyan Hasan Ildız, 21. Yüzyılda,bireyden toplumsala bir Leyla İle Mecnun,Yusuf İle Züleyha aşkını yeniden yaşamakta,yazmakta ve yaratmaktadır. Çiçekler üzerinden yürüyen Alya ve Hasan aşkı belki de insanlığın bu zamana kadar yaşadığı bütün aşkların toplamıdır…
ESERLERİ:
1) SORGU–1997(Şiirler):Ürün Yayınevi/Ankara
2) AKDENİZ’E GİDENLERİN TÜRKÜSÜ-2009(Şiirler)-Devir yayınevi, İstanbul
3) SEVDA TÜRKÜLERİ-2012(Şiirler)-Yankı Yayınları, İstanbul
4) SÜRGÜN HİKÂYELERİ-KAFKASYA 1943(Hikâyeler)-2009-Devir yayınevi, İstanbul.
5) ÖLMEYE VATAN YAHŞİ-2012(Hikâyeler)-Akçağ Yayınları, Ankara. 6) AŞK ŞEHİRDE KİRLENİR-2014(şiir)-Şiirden Yayınevi, İstanbul.
7) RENKLER KİTABI-2018-(şiir)-Temren Yayınevi, İzmir.
8) ELLERİ OLMASA HÜZNÜN-2020-(şiir)-Klaros Yayınları, Ankara.
9) AFORİZMALAR 1-2021- Klaros Yayınları, Ankara
10) ANEMON(Şiir)-2022-Klaros Yayınları,Ankara
11)PETUNYA(Şiir)-2022-Klaros Yayınları, Ankara
12)LOTUS(Şiir)-2023-Klaros Yayınları, Ankara
13)AZELYA(Şiir)-2023-Klaros Yayınları, Ankara
İyi yazmak için bir formül var mıdır size göre?
İyi yazmanın elbette kendince br formülü vardır. İnsan kaç yaşında, nerede, hangi konuda yazarsa yazsın; yazdığının iyi olabilmesi için öncelikle yazdığı konuda geniş bir birikime sahip olması gerekir. Klasik deyimle bardak dolmadan taşmaz. Dağarımız yeterli doluluğa ulaştıktan sonra yazmaya başladıklarımız kaliteli şeyler olucaktır. Dağarımızı dolduracak en önemli şeyler okumak, gözlem yapmak, hayatı birebir yaşamak, iç dünyamızda yolculuklar yapmak…Bunları sağlıklı bir şekilde yapabilmişsek dağarımızda yeterli birikime ulaşırız. Yazdığımız konuyla ilgili oraya el attığımızda, beş, on değil de yüzlerce sözcük geliyorsa elimize, birikim sorunumuz yok demektir. Yazmak sadece birikim değil tabi. Bir de o birikimi özgün bir dille, üslupla estetize bir şekilde anlatabilmek var. Ele aldığımız konuyu yazmayı düşündüğümüz türü belirledikten sonra, o türle ilgili teknik bilgi ve donanıma sahip olmak gegekir, o türün özelliklerini, tarihsel gelişimini, güzel örneklerini tanıyor olmak gerekir.Tür olarak şiiri seçtik diyelim. En başta nazım şekli, biçim, biçem, bağdaştırma, bağlaştırma, aktarmalar, mecazlar, ve diğer söz ve anlam sanatlarına vakıf olmak durumundayız ki yazdığımız iyi bir eser olsun. Şiirde önemli unsurlardan birisi imgedir ki şiirin olmazsa olmazıdır. Özgün bir imge yaratıcılığı siiri geleceğe taşıyan en önemlı vasıftır. Şiirde özellikle ses ve müzikaliteyi ıskalamamak gerekir, anlam peşinde koşarken şiirin bu yönünü ıskalamamak gerekir. Çünkü şiirde okura bir şey anlatmak hep tali fikirdir. Birincil amaç estetik bir sanat eseri oluşturmak, okuyucu ya da dinleyicinin duygularını harekete geçirmektir. Bir çok yazıcı uyakları çekim ekleriyle sağlama yoluna gider, iç ahenkte aliterasyon ve asonanslarda, ikilemelerde, aynı seslere sıkışıp kalır. Bu sağlıklı bir uyak anlayışı değildir. Gerçek uyak sözcüklerin çekim eklerinden sonraki sesleriyle kurulmalıdır.
Yukarıdan beri değinmeye çalıştığım konuları eğer bir potada eritebilmişsek ve bunu yazma edimimize sindirebilmişsek. İyi yazmanın formülü elimizdedir.
Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Kitap Fuarları her yıl daha da amacından sapan, artık tamamen ticari düşünülen etkinlikle doğru evriliyor. Örneğin en son katıldığım bu yılki İzmir Kitap Fuarı’nda her şey çok berbattı. Fuar alanını şehrin dışına taşımışlar. Gaziemir tarafında şehirden ve ana ulaşım arterlerinden çok uzak bir noktada. İzmir içinde oturanlar için şehrin belirli noktalarından ulaşım istasyonları tespit etmişler ve oralardan kaldırdıkları araçlar da sizi fuarın bir hayli aşağısında bırakıyor. O mesafeyi yürümeyi göze alabilen fuara gelsin demişler. Yaşlıları hiç hesaba katmamışlar. Yaşlılar ancak özel aracıyla gelirse sorunsuz ulaşabiliyorlar. Fuara şehir dışından geleceklerin ulaşımı hiç düşünülmemiş. İzmir gibi; Manisa, Aydın, Muğla; Denizli; Uşak, Afyon illerine merkezlik eden bir şehirde Otogar’la fuar alanı arasına hiçbir ulaşım tedbiri alınmamıştı. Eskiden Gaziemir dolmuşları vardı, onlar da kaldırılmış. Otogardan ancak özel taksiyle fuara gidilebiliyordu.
Fuar alanında stand fiyatları korkunçtu. Şiirden Yayınevinin standındaydım, kıyıda köşede iki metrekarelik yerler bile 20 binden başlıyordu. Standın kirasını çıkarabilmek için yayınevleri kitap fiyatlarını katlamıştı mecburen. Benim internet üzerinden piyasada 30 liraya satılan kitabım standa 60 liraydı. Ülkenin ekonomik koşulları göz önüne alındığında bu fiyatlar okur için çok uçuktu. Oysa Fuarlar okurun ucuz kitapla buluştuğu yerler olması gerekmez mi. Bu konuyu İzmir Belediyesinin en yetkili iki kişisine yazdım ama henüz bir dönüt alamadım. Kitap Fuarlarının sadece dersane kitaplarının satıldığı yerler olmaktan çıkmasını, okurun ucuz kitapla buluşmasını istiyorsak en azından belediyeler, stand ücretlerinde bir normale inmeli.
Yeni eser çalışmalarınız var mı?
Elbette var. Yazmak bir süreklilik. Şiirde başlamış olduğum ve ilk dördünü Klaros Yayınlarından kitaplaştırdığımız çiçek serisi var. Önümüzdeki aylarda beşinci ve altıncı çiçekler de kitaplaşmış olacak. Yazmakta olduğum ve epey ilerlediğim bir roman var, yayımlanacak potansiyelde bir hikaye dosyam var. Malum ekonomik kriz bir çok şeyi engelliyor, aksatıyor.
Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
Ben yurt içinde ve dışında 32 yıllık öğretmenlik geçmişi olan bir şairim.Lise edebiyat öğretmeniydim. O nedenle günümüz gençliğine uzak değilim. Günümüz gençliğinde gördüğüm en büyük eksiklik
1) Okumuyorlar.Oysa teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanlık ne kadar evrilirse evrilsin gelecek daima okuyan insanların olacak.
2)Günümüz gençliği plitize değil. Okumadığı için bir siyasal bilinçlenme yok. Bu siyasal bilinci yurt ve dünya meseleri üzerinden sorgulama yok. İnsan okumalı ve öğrendiğini hayatın pratiğiyle çarpıştırmalı.
3) Üretici olmak. Eğer gençliğimiz bedenen ya da düşünerek bir üretim etkinliği içinde olamazsa en önce kendisi zarar görecek, ruhsal bunalım dediğimiz boşluğa düşecek ve geri dönüşü olmayacak. İkincisi üretime katılmayan insanlarınülkeleri daima geri kalacak ve yoksulluk hep hayatlarında olacak. Bu çemberi, bu kısır döngüyü kırmak için gençler mutlaka ve mutlaka üretici olmalı.
Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım ya da şunu yazmasaydım dediğiniz oldu mu?
Elbette. Hiç bir yazar yayınlanmış hiçbir kitabını kusursuz bulmaz. İçinde keşke burası olmasaydı dediği bir bölüm mutlaka vardır. Bu yüzden sonradan piyasadan kitabını toplatan yazarlar, şairler olmuştur. Eleştirmenlere mektup yazıp benim şu kitabımı dikkate almayın bile denilmiştir. Ben de kitaplarıma sonradan baktığımda, bu şiir burada olmamalıymış ya da şiirin bu bölümü fazladan olmuş gibi saptamalar yapıyorum kendimce.
Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Yazmadığım zamanlarda, bir miktar bahçem var orada olurum,ağaç dikerim, ağaç budarım, ağaç sularım, üzümlerle ilgilenirim. Doğayla her an iletişimde olmak beni mutlu ediyor. Doğal hayattan çok şey öğreniyorum. Uyumu ve çelişkisiyle doğa tam bir okul. Bazen insanların arasına karışırım,insan davranışlarını gözlemlerim,onların sohbetlerine katılırım, hayat felsefelerini, sorunlarını anlamaya çalışırım ve gece 23’ten sonra odama çekilir yazmaya başlarım. Onda bir kısıtlama yoktur,bazen sabahı bulur.
Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim. Sizi tanımaktan çok mutlu olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. İlhamınız bol olsun efendim.
Ben de size teşekkür ederim,vakit ayırdığınız ve kendimi okurlara ifade etmede yardımcı olduğunuz için.İleride,yeni mülakatlarda sizlerle beraber olmak isterim, saygılar, sevgiler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.