Sanatın en saf hali, kalpten çıkan bir duygunun sese, harekete ya da renge dönüşmesidir. Efe Efeoğlu, tam da böyle bir sanatçı. Kemanın tellerine ruhunu işleyen; onu yalnızca bir enstrüman değil, bir dost, bir sırdaş gibi gören genç müzisyen, sahnede adeta hayatı notalara döküyor. Gazeteci Temel Irmak, Efe Efeoğlu’yla müzikle ilk tanışmasından sahnedeki duygusal derinliğe, annesinin kaybından İstanbul’daki müzik yolculuğuna kadar samimi bir sohbet gerçekleştirdi.
Temel Irmak: Efe Bey, müzikle tanışmanız nasıl oldu? Kemanla ilk buluşmanızı bizimle paylaşır mısınız?
Efe Efeoğlu: Müzik benim için yalnızca bir sanat değil, bir yaşam biçimi. Bu yolculuk ailemde başladı. Dedem kemancıydı, aynı zamanda bestekârdı. Annem de müzikle iç içe büyümüş. Böyle bir atmosferde büyümek beni de küçük yaşta kemanla tanıştırdı. 7 yaşındaydım, ilk kez keman yayı elimdeydi. Dedem bana kemanın yalnızca bir çalgı olmadığını; bir dost, bir sırdaş olduğunu öğretti. İlk başta zorlandım ama zamanla tellerde kendi sesimi bulmaya başladım. O günden bu yana müzik, hayatımın merkezinde.
---
Temel Irmak: Sahnede kemanınızdan çıkan ve dinleyicilerin “kurt sesi” olarak tanımladığı tınılar çok etkileyici. Bu sesleri nasıl oluşturuyorsunuz? Bilinçli bir teknik mi yoksa duygularınızın bir dışavurumu mu?
Efe Efeoğlu: Bu tanımı duyunca hem duygulanıyor hem de gülümsüyorum. Çünkü o ses aslında benim iç sesim. Kemanla yalnızca nota çalmıyorum; onunla konuşuyorum, ağlıyorum, içimdeki fırtınaları dışa vuruyorum. Teknik bilgi elbette çok önemli ama ruhla bütünleşmeden hiçbir ses kalıcı olmaz. O “kurt sesi”, benim içimdeki haykırışların kemandaki yankısıdır.
---
Temel Irmak: Repertuvarınız oldukça geniş. Klasik müzikten halk ezgilerine, çağdaş kompozisyonlardan doğaçlamalara kadar uzanıyor. Bu çeşitliliği nasıl sağlıyorsunuz?
Efe Efeoğlu: Müzik benim için bir ülke değil, bir evren. Tek bir türe bağlı kalmak bana göre değil. Her türde başka bir renk, başka bir hikâye var. Klasik müzikte disiplin, halk müziğinde duygu, çağdaş müzikte ise özgürlük var. Hepsinden besleniyorum. Farklı coğrafyalardan, kültürlerden gelen melodileri kemanımla bir potada eritmek ve kendi hikâyemi anlatmak istiyorum.
---
Temel Irmak: Annenizi kaybetmeniz hayatınızda derin bir iz bırakmış. Bu süreç müzikle ilişkinizi nasıl etkiledi?
Efe Efeoğlu: Annemin kaybı benim için bir dönüm noktasıydı. O, her zaman arkamda duran, beni yüreklendiren biriydi. Onu kaybettikten sonra müzik adeta bir terapiye dönüştü. Acımı kemanımla anlatmaya başladım. Her sahne, onunla geçirdiğim anıların bir yansıması oldu. Artık her notada onun sesi, onun duası var gibi hissediyorum. Bu süreç beni daha olgun, daha derin bir müzisyen yaptı.
---
Temel Irmak: İstanbul’da kariyerinize devam ediyorsunuz. Gelecek planlarınızda neler var?
Efe Efeoğlu: İstanbul, enerjisi yüksek bir şehir. Sanatın her alanında büyük bir hareketlilik var. Burada olmak bana hem ilham veriyor hem de daha büyük projelere kapı açıyor. Şu anda yeni albüm hazırlıkları içindeyim. Farklı türlerden müzisyenlerle işbirlikleri planlıyorum. Yurt dışı turneleri de gündemimde. Ayrıca gençlere yönelik müzik atölyeleri, keman kampları gibi sosyal projelere de zaman ayırmak istiyorum.
---
Temel Irmak: Genç müzisyenlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Efe Efeoğlu: En önemlisi sabırlı olmak. Müzik, sabırla yoğrulur. Teknik beceri kadar duygusal derinlik de gereklidir. Kendinize özgü bir ses bulun; başkalarını taklit ederek bir yere varmak mümkün değil. Enstrümanınızla gerçek bir bağ kurun. Onu yalnızca çalmayın, onu dinleyin. Gerçek başarı, içinizdeki sesi dışarı taşıyabildiğinizde gelir.
---
Efe Efeoğlu’nun kemanından yükselen sesler yalnızca notaları değil, hayatın kendisini anlatıyor. O, tellerin arasından geçen rüzgârı, yaşanmışlıkları ve umudu müziğe dönüştürenlerden. İstanbul’tan dünyaya açılan bu ses, daha çok ruhun kapısını aralayacak gibi görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.