SADAKAT – İHANET (1)

SADAKAT – İHANET (1)

   “Lanet olsun şu erkeklere” dedi kadın elindeki boşanma ilamını masanın üstüne fırlatarak. İkinci kocasından da boşanmıştı. Kültürse kültürlüydü; zariflikse zarifti.  Öyle erkeğin sırtından geçinen asalak kadınlardan da değildi.  Ev kadınlığına zaten laf söyletmezdi. Güzel ve çekici olduğunu da hep hissettirmişti erkekler ona. İyi de neden evlilik hayatında başarılı olamıyordu? Neden hayatına giren erkekler, onu hep başkaları ile aldatıyordu? Evleninceye kadar kendisi için deli divane olan erkekler, evlenince neden değişiyorlardı? Akıl erdiremiyordu bir türlü. Aslında bu konuda daha çok kadınları suçluyordu.  Kıskançtılar.. Hasettiler.. İş hayatında da, aşk hayatında da ellerine fırsat geçince birbirlerinin gözünü oyuyorlardı. Zaten onun erkeklerini de hep başka kadınlar baştan çıkarmıştı. “Bundan sonra evlilik mevlilik yok; özgür olacağım” deyip, telefonun başına oturdu.  Bugün yaşadıklarını tek başına taşıyamazdı; bir arkadaşına anlatmak istiyordu.

 Adam baş yastığını arkasına dayadı; bir sigara yaktı. “Nasıldım?” dedi sevgilisinin yüzüne bakmadan.  “Harikaydın sevgilim” dedi kadın adamın çıplak bedenini okşayarak.  Adam keyifle bir nefes çekti sigarasından. Odanın loş ışığında peş peşe yuvarlak halkalar çıkararak üfledi içine çektiği dumanı. Kadın, “Hayatım kaç kere yatak odasında sigara içme dedim” diye uyardı sevgilisini.  Adam “Haklısın aşağıda içiyim” diyerek kalktı yataktan.  Eşofmanının altını giydi.  Merdivenlerden aşağı inerken, sevgilisinin düzgün nefes alıp verişleri başlamıştı bile.  Bilgisayarın başına oturdu. Ekranın altında ışığı yanıp sönen pencerelerden birine tıkladı.  Açılan pencereye “Güzel kadın daha uyumadın mı?”  diye yazdı. Saniyesinde “Hayır seni bekledim, sana bir alt dudak vermeden uyuyamam bilirsin” yanıtı geldi.  Adam, önce bir göz kırpma, sonra da kadın ve erkeği şehvetle öpüşürken gösteren hareketli bir gif gönderdi. Cevap gecikmedi. İçinde “seni seviyorum” yazan kalp gifini gönderdi kadın.  Adamın dudakları kulaklarına doğru yayıldı. Ekranın altındaki pencerelerden ışıklı ve sesli uyarılar gelmeye başlamıştı..  Ve bunların hepsi de kadındı. Adamın yüzünden alaycı bir gülümseme gelip geçti. Maskeli balo başlıyordu; her ismin üzerine tek tek tıklamaya başladı. Yenilmişliğin, yenmişliğe dönüşmesini sağlayan, her geceki sanal ego tatminiydi bu.

 enizden gelen iyot kokusu ve Eylül güneşinin sıcacık ışınları ile açtı gözlerini. Bir yerlere yetişme telaşı olmadan kendiliğinden uyanmaları seviyordu. Miskin miskin kedi gibi gerindi. Yapacaklarını bir bir geçirdi aklından telaşsız.  Telefon faturası yatırılacak; daha iki gün var ama, hazır çıkmışken kredi kartının ödemesini de yaparım dedi içinden. Yaparım dediyse, anca asgari ödemesini yapabilirdi bu ay. Güldü kendi kendine. Sanki önümüzdeki aya tümünü ödeyebilecekmiş gibi; değişen ne olacaktı ki? Haa, çantasının fermuarı bozulmuştu, onu da uğrayıp ayakkabıcıdan alsa iyi olurdu. Saat 14.30'da bir arkadaşı gelecekti ziyaretine.  Sonra belki birlikte Marina'ya doğru bir yürüyüş yapar, bir yerlerde çay-kahve içerlerdi.  “Bu kadar miskinlik yeter kalk bakalım küçük hanım” dedi kendine.  “Küçük hanım” deyişine bir kez daha gülümsedi. Bazen çok komik kadın oluyorum deyip kalktı yataktan.  Her sabah yaptığı gibi önce televizyonu açtı; sabah haberlerini ve gazete özetlerini dinlemek için.  Sonra da bilgisayarın düğmesine dokundu. 

 Kahvesini alıp bilgisayarın başına oturduğunda,  “Akşama bir saatini ayırabilirsen, seninle dertleşmek istiyorum”  yazan MSN notuyla karşılaştı.  Zaman zaman sohbet ettiği, klavye başında memleketi kurtardığı, çoğunlukla da siyasi tartışmalar yaptığı birikimli bir adamdı bunu yazan. Meraklandı. Önemli bir konu olmasa, kendisine özel zaman ayırmasını istemezdi. “Tamam, saat 22.00'de MSN'de olacağım” diye yanıt yazdı açık olan pencereye.

 Saat tam 22.00'de buluştuklarında pat diye söze girdi adam:

 -          Ablam, eniştemi aldatıyor!.

 -          Nasıl yani? Sen iyimisin?

 -          Hayır şu anda iyi değilim. Üstelik ne yapacağımı da bilmiyorum.

 -          Dur hele dellenme! Birilerinin dedikodusuna inanıp, “ihanet, mihanet” lafları ediyorsan, gerçekten yakıştıramam sana.

 -          Aşkolsun! Emin olmasam açılırmıyım sana?

 -          Eeee.. Nasıl emin oldun?

 -          Bir arkadaşım uyardı; “Ablan internette adamlarla oluyor” dedi.  Kan beynime sıçradı. Söyleyen arkadaşın burnuna yumruğumu indirmemek için zor tuttum kendimi.  “İnanmıyorsan arkadaş listene al ablanı, kendi gözünle gör, kendi kulağınla duy” diye de ilave etti.

 -          Allahım yaaa!.. Peki ne yaptın?

 -          Ne yapacağım?  Önce kendime değişik bir nickname aldım.  Sonra da, bir sene önce karısından boşanmış bir doktor olduğumu, amacımın sadece konuşup dertleşmek olduğunu, Facebook'da resmini görüp beğendiğimi, insanda güven duygusu uyandırdığını ve o da isterse beni MSN listesine almasını söyledim.

 -          İnandı mı sana? Yani listesine aldı mı? 

 -          Evet.  Bu yazışmalar 2 günden çok sürmedi; listesine aldı beni ve konuşmaya başladık. Ablam “Evli olduğunu, çalışmadığını, iki çocuğu olduğunu –hepsi doğru- ama mutsuz olduğunu –bana hiç mutsuz olduğundan söz etmemişti- yalnızlık çektiğini” yazdı. Genelde gece yarısından sonra konuşuyordu benimle. “Kocan nerede?” dediğimde, “Yatak odasında horul-horul uyuyor” diyordu. “Peki seni aramaz mı yanında, ihtiyaç duymaz mı?” diye sorduğumda, “Açma o konuyu, gözlerimi ve dişlerimi sıkarak görevimi yapıp geliyorum bilgisayarın başına” diyordu.  Bir ara “senin neden fotoğrafın yok? Bir fotoğrafını gönder yüzünü görmek istiyorum” dedi.  “Fotoğrafımı görüp beni beğenmez de arkadaşlıktan vazgeçersin diye korkuyorum” deyip ikna ettim. 

 Sohbetler ilerledikçe aşktan, meşkten söz eder olduk. Birbirimize fantezilerimizi anlatmaya başladık.  Mesela ona “sen bana muayene için gelmişsin, seni muayene divanına yatırmışım, üstündeki giysileri tek tek çıkarıyorum, üstünde iki parça çamaşırın kalıyor” diyorum.  “Kalbimi nasıl dinleyeceksin?” diyor..  Yani onu da çıkarayım mı? diyorum..  “evet, evet çıkar” diyor.. “Şimdi başımı kalbine koydum, kalp atışlarını dinliyorum” diyorum..  “ahhhh, ıhhhhh” inleme sesleri yazıyor..  Daha sonraki yazışmaları utancımdan sana yazmam mümkün değil.  Neler neler, inanamazsın.  Ama ben konuştukça resmen çığlıklar atıyordu ablam.  Bir gece kameranı aç, seni görmek istiyorum, seninle olmak istiyorum diye tutturdu.  Bir an, kamerayı açıp kardeşi olduğumu göstermek geçti içimden.  Ama kardeş işte, yine kıyamadım. “Kameram arızalı, yaptırınca açarım; sen açsana, ben seni göreyim” dedim.  “Sen açmazsan ben de açmam, şu anda çırılçıplağım” dedi.  Ne hale geldiğimi sen düşün. MSN'i kapatıverdim.  Söyle bakalım, ben şimdi ne yapmalıyım?

 -          Öyle zor bir durum ki, ne diyeceğimi bilemiyorum.  Ablanla konuşmayı denesen mi acaba?.

 -          Olmaz!  Yüzlersem, kesin intihar eder.  Annem babam duyarsa, bir taraflarına inme iner. İki çocuğu var, bir şekilde duyulursa o çocukların istikbali ile oynamış olurum.  Bunca vebali taşıyamam ben.

 -          Peki ne yapacaksın?

 -          Bilmiyorum.  Hiçbir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey, artık bilgisayar başındaki kadın ve erkeklere eşlerini aldatıyor olarak bakacağımdır.  Buna kendi karım da dahil.  Ve bu öyle pis, öyle korkunç bir duygu ki anlatamam sana.  Değer yargılarım, insanlara olan güvenim yerle bir olmuş durumda.

 -          Yapma Allah aşkına! Ablan böyle bir şey yaptı diye, tüm bilgisayar başındaki kadınları aynı kefeye koyman büyük haksızlık olur.

 -          Yahu biliyorum; tabiî ki haksızlık!  Tabii ki tüm kadınlar böyle yapıyor değil. Ama 3-5 çürük elma, bir sandık elmayı berbat etmeye yetiyor işte.  Üstelik elma olsa çürüğünü dıştan da görürsün, ama insanlar dıştan belli etmiyorlar ki.  İçlerini nasıl göreceğim?  Ablam diyorum sana, ablam!  O yaptıktan sonra, her kadın yapabilir bana göre.  Nasıl bir ruh hali içindeyim anla beni lütfen!…

 Devam edecek..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

21 Ekim 2009 Çarşamba 20:33

SADAKAT – İHANET (2)

13 Ekim 2009 Salı 21:42

Ruhum üşüyor

05 Ekim 2009 Pazartesi 19:27

Kırmızıya Yasaklı Yıllar

21 Eylül 2009 Pazartesi 15:45

GÜÇLÜ ORDU GÜÇLÜ TÜRKİYE

30 Ağustos 2009 Pazar 15:53

O G E C E

18 Ağustos 2009 Salı 20:45

MANTIK İÇERİ AŞK DIŞARI

18 Ağustos 2009 Salı 17:14

CAN YÜCEL’İN ANISINA

15 Ağustos 2009 Cumartesi 21:34

İ S K E L E

16 Temmuz 2009 Perşembe 14:59