Kent ve tiyatro

Gelişmiş ülkeler dediğimizde, gözümüzün önüne sürekli endüstri toplumunun biriktirdikleri gelir. Nedir ? Üst ve alt yapı kurumlarıdır bunlar. Her türlü yeniliğini kaparcasına alıp içselleştirdiğimiz adına medeniyet dediğimiz çılgınlığın ortasında yaşar dururuz. Ki koskoca iki dünya savaşı yaşamış bir Avrupa'nın milyonlarca insan kaybı ile sona ermesine karşın hiç ama hiç atlamadan, unutmadan ciddi ciddi yatırımlar yaparak tahrip olan Opera, tiyatro, müze  ve benzer kurumlarını yeniden, üstelik daha iyisini yapmaları unutmuşuz gibi.

Oysa yine biliriz ki ; bu güzel coğrafyanın her yanında günümüzden binlerce yıl önce kurulan antik kentlerin kalıntıları, o dönemin mimari görkemini, sanatını ve kültürünü bize sergileyip durur. Bu antik kentlerin en önemli kültür yapıları ise kuşkusuz tiyatrolarıdır. Hemen her antik kentin büyük ya da küçük bir tiyatroya sahip olması, antik çağlardaki kültür düzeyinin yüksekliğini gözümüzün önüne serer. Bugün ülkemizde yüze yakın antik tiyatro yapısının ayaktaki kalıntıları yanında, toprak altında kalmış bir o kadarının daha olduğu sanılıyor.

 Antikçağ insanları için hayvan dövüştürmek (özelikle horoz dövüşleri), satyr dansları yapanları izlemek, şarkı söylemek, şiir okumak ya da edebi söylemler yapmak sosyal bir etkinlikti. Sonraları kendi dönemsel koşulları içinde biçim değişikliğine giderek farklı türleri oluşturdu. En önemlisi bu antik tiyatrolar bir seferde en az bin, en fazla kırk bin seyirci alabiliyordu. Bu kadar fazla izleyiciye ulaşmak bugün bile nadir rastlanılan kültürel faaliyetler olarak kabul edilirken, antikçağda olağandı. Şimdilerde ise en baba kentlerimizde bu denli sayıları yakalamak mucize ifadesiyle anlatılıyor. Ne garip değil mi ?

Oysa tiyatro dediğimiz şey de aslında hayatın ta kendisidir, insanın hayat ile kendisi ile yaşadıklarının örnekleridir. Adına eğitim dediğimiz şeyin bir parçasıdır tiyatro. Şimdi geriye dönüp baktıktan sonra var olanı görmeye sıra geliyor bence.Bir kentin en ayrıcalıklı kurumu olan tiyatrolarımıza ne denli önem veriyoruz ? Bir başka deyişle Marmaris'imizin kaç özel tiyatrosu var? (*) Belediye tiyatromuz olamaz mıydı? Her türlü gelişmenin tam da ortasındaki bu güzelim kent sadece ve sadece yılın belirli aylarında kente gelenlere mi hizmet vermeli? Ya da ödenekli tiyatroların ziyaretlerini mi beklemek gerekiyor ?

  Nüfusu üçyüzbinleri geçen, her yanı antik kentlerin dokusuyla bezenmiş bu güzelim kentin yerleşik tiyatroya sahip olması beklenmez mi ? Elin batılısı bu güzelim kente geldiğinde, kendi ülkesinden hazırlanmış bir tiyatro eserini o güzelim anfi tiyatro'da izlemek istemez mi? Milattan önce beşinci yüzyılda kıyılarımızda yaşanan Pelepones savaşlarının halkı fakir düşürmesiyle, halkın fakirleşmesi sonucu tiyatroya ilgisini azaltması gibi bizler de mi 'tiyatronun neden Mezopotamya, Çin, Hint, Pers ve Mısır kültürlerinde değil de buralarda oluştuğunu düşünmeyeceğiz.

Ya da kültürel olarak fakirleşiyor muyuz ne ? Yine yeniden 'tiyatro'lu günlere diyorum.

(*) Marmaris Maskot'a emekleri için, Maskot'a katkı için çabalayanları yürekten alkışlıyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

Pazar'a pazar yazısı‏

21 Aralık 2009 Pazartesi 12:37

Quo Vadis Türkiye?

16 Aralık 2009 Çarşamba 11:29

Esnaf sanatkarın sağlık sorunu‏

09 Aralık 2009 Çarşamba 14:51

Şeker’de zor günler

02 Aralık 2009 Çarşamba 11:18

Bir Bayram yazısı

30 Kasım 2009 Pazartesi 10:47

Öğretmenler Günümüz !

24 Kasım 2009 Salı 11:17

Bir kent tasarlamak

18 Kasım 2009 Çarşamba 10:11

Tüketici Bilinci

12 Kasım 2009 Perşembe 11:23

Eğitim ve televizyonlarımız‏

06 Kasım 2009 Cuma 14:06

Ey insanoğlu !

04 Kasım 2009 Çarşamba 12:17