Pazar'a pazar yazısı
merhaba !
merhaba sayın okuyucu.
yazıyoruz her vakit, yazıyoruz bir şeyleri, üstelik çok da bilindik şeyleri yazıyoruz arka arkaya, benzer şeyleri benzer sütunlardan dostlarımız, arkadaşlarımız, tanımadıklarımız seslendiriyorlar. oysa 'ses'imiz olmalı diyoruz. kendi ses'imiz ! söylenmedikleri aramaya çalışmalarımız, bir şeyleri yenileştirmemiz yüreğimize, ekmeğimize aşımıza ilişkin.
bu pazar yazımıza neler katarız ? ne anlatırız ? kim ne anlar ? kim ne kadar yanında bulur söyleşimizi soru işaretidir her biçimde.
madem, gün pazar'dır. pazar'a gelsin konumuz,
hatırlarsanız, kirlenmeden öncedir eskilerdir söyleyeceklerimiz, Hani şu; 'bir maniniz yoksa annem'ler size gelecekler' di zamanlardaydık. eskiydi. çook uzun yıllar önceydi. hatırlar mısınız ? kirlenmemiştik hiç bu denli. belki de kirlenmek sadece deterjanların satılması için 'üretilmiş'ti. belki de annelerimiz sadece sabunlu, soda'lı malzemelerle arıtırlardı bizi.ısınan kazanlardaki su ile sırayla legenlerde yıkanışlarımız vardı. zamanlamalarımız önemliydi. hiç affedilmezdi durum. bir yanımız hep büyüklerimizin aman! ları ile geçer, çok da kulak asılmazdı. gizliliklerimiz ne denli asil'miş, şimdilerde öğrenir olduk ! 'teksas'larımız, 'tommiks'lerimiz, 'zagor'larımızdı tüm gizililiklerimiz,
bir mahalle ağabeyimizin bize kibrit kutusunda verdiğini bilmeden, anlamadan, ya da anlamamış gibi yaptığımız, sevdiğiceğine verdiği severek isteyerek mutlulukların önderliğini yaptığı güzel düğünlerde farkındalığını yaşadığımızı ilgili yaşlara gelince farkettiğimiz günlerdi.
ardından okullu olmalarımız, bir koşu gidip gaz yağı almalarımız, pazarlarda domates'in en güzelini seçme kavgalarımız, file taşıma alışkanlıklarımız, sepetlerimizin varlığı, kirlenmemişti bence.
sonra liselileşmelerimiz, adam'lığa ilk adımlarımız, kasketlerin takılmasıydı belki. belki büyüdük sanmıştık hayatın ortasında, oysa yanıldıklarımızı ne çok sonra anladık.
kuş yetiştirirdik, güvercin...
bahçelerimizde tavuklarımız vardı herkesin kadar. ve mahallemizde en iyi bilirdik ki birileri zengindir. ama hiç farketmezdik. farkettirmezdi zenginlerimiz, bizim gibiydiler. Sokağımızdan bir araba geçse, bir yığın öfkelenirdik. sokaklar da bizimdi. akşamları da
öyle ki, saklambaçlarımız vardı, uzun eşeklerimiz, bahçelerden zerdali çalışlarımız. ayva'ya dalışlarımız. elma'lara göz koyuşlarımız, köpeklerimiz vardı en az kardeşlerimiz kadar sevdiğimiz, kedilerimiz.
sadece izm'leri bilmezdik. şimdilerde önüne koyulduklarında haaa dediğimiz ...
bu coğrafyada yaşarken, komşularımızın, kardeşlerimizin yanıbaşımızdaki bahçeli, köhnemiş duvarlı evlerin, bacaların sahiplerini hep oranın sahibi gibi algılardık. yüksünmez, gocunmaz, aklımıza şimdiki gibi adını 'özgürlük' koyduğumuz kimlik bunalımlarına örneklik teşkil ettirmezdik.Sela'lar verildiğinde mahallelerde ses'sizlik olur. kulak kabartılır. kim, kim, kim? sorusu sorulurdu. üzülürdük üstümüze alınmasak bile. bir yanımız aydınlıktan karanlığa göç etmişcesine.
babalarımız gelmeden eve girmek zorunluluğumuz vardı. hiç istemesek de. sonraları anladık. anladık da ne oldu ?
yaşardık 'gül' gibi, siyah beyaz film'lerimiz vardı. akşamları birlikte gidilip, çekirdek, gazoz'larla en -mutluluğu- izlediğimiz, 'inleyen nağmeler'imiz vardı.
'hani o bırakıp giderken beni'lerimiz olurdu.
ardından, ardından bizim istemediğimiz, ama birilerinin zorla, dayatarak önümüze koyduğu acımasızlıklarla boğuşur hale geldiğimiz sancılı yıllar geliverdi.
geri dönüp bakmaya çalışınca bir pazar gününde, gördüğüm Acemaşıran faslı. hem de öyle ki saatlerce dinleyebileceğimiz, ya da Babası Elazığ'lı, annesi Edirne'li kendisi ise istanbul doğumlu Fatma Türkan Yamacı'dan dinlediğim 'Ben gidemem gidemem yol yokidur daridan, seni benum elumdan ancak alur yaradan. türküsü'dür.
türküleri vardı yaşadığımız yerlerin, arkasına önüne bakmadan, mutlu olduğumuz, hüzünlendiğimiz ve her vakit bizi anlattığı için seslendirdiğimiz
geriye bakınca gördüklerimiz yazdıklarımızın hangisi ile çelişir sayın okuyucu ? sadece sevmek midir memleketi, sahip çıkmak mıdır? ya da hüzünlenip, vay anasını mı? demektir.
ya da, Hasan Yükselir'den türkü'müdür? 'Hapisane içinde yanıyor gazlar'
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.