Kanun Kaçaklarının Sığınma Evi

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne hakaret ediyor falan demeyin. Çünkü bu iktidar zamanında TBMM'si yalancıların, dolandırıcıların, hazineyi soyanların, evrakta sahtecilik yapanların, bölücülerin, irticai faaliyetleri kanunla da saptanmış olan siyasi parti üyelerinin, Ilımlı İslam devleti kurmak isteyen rejim düşmanlarının ve vatana ihanet eden kanun kaçaklarının “Sığınma Ev”i haline gelmiştir. Suçlu olup olmadıkları bile belli olmayan asker, sivil, akademisyen, gazeteci, yazar, bilim adamı vb. hapishanelerde ölüm-kalım savaşı verirken, haklarında sayısız suç dosyası bulunan ve hatta suçu sabit olan kişiler, dokunulmazlık kalkanının arkasına sığınıp korkusuzca suç işlemeye devam etmektedirler. Çok gerilere gitmeye gerek yok. Doğru olup olmadığı bilinmeyen - İftira olma olasılığı çok yüksek olan – ve sadece hakkında iddia bulunan Türk askeri terfi bile edemezken, suçları sabit kişilerin ülkeyi yönetmekte olması bile TBMM'sinin kanun kaçaklarının sığınma evi haline geldiğinin delili değil midir?!  Şimdi Anayasa'da yaptıkları değişikliklerle, TBMM'sinin tapusunu alarak ev sahibi olmaya ve “Hukuk” u da kiracıları yapmaya çalışmaktadırlar.

Anayasa bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ve görevlerinin yazılı olduğu temel kanunudur. Günün koşullarına göre yeni bir Anayasa yapmak ihtiyacı doğduysa, bunun demokratik bir katılım ve uzlaşma ürünü olması gerekirdi.  Oysa sonunun geldiğini ve mevcut Anayasa ile kanundan kaçamayacağını anlayan iktidar, gemi o kadar azıya aldı ki, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan insanların cesareti ile Anayasa'yı tek başlarına değiştirmeye kalktı. “Yeterli çoğunluğum var; ne istersem onu yaparım” mantığı ile hareket etmekteler. “Güzel şeyler olacak” dedikleri, “Alıştıra-alıştıra yapacağız” dedikleri, Türkiye'yi demokratik, laik, sosyal ve hukuk devlet olmaktan uzaklaştırmaktan başka bir şey değildir.  Ancak, Anayasal bir devlette, gerekli değişiklikleri yapmadan rejimi değiştiremeyeceklerini ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne dokunamayacaklarını bildikleri için, Türkiye'yi “Anayasal Devlet” olmaktan çıkarıp, faşist baskı uygulayabilecekleri “Anayasalı Devlete” dönüştürmek istemektedirler.  Yerine göre korkutarak, yerine göre iş ve aş vaad ederek, yerine göre de açlık sınırındaki insanlara sadaka dağıtarak Anayasa'yı kabul ettirmeye çalışması bundandır.

İlla ki hukuk bilmeye gerek yok. Anayasa'da nelerin değiştirilip, nelere dokunulmadığına bakmak, faşist bir din diktatörlüğünün temellerinin atılmaya çalışıldığını anlamak için yeterlidir.   Dokunulmazlıklar kaldırılmamıştır. HSYK'dan Adalet Bakanı ve Müsteşarın eli çektirilmemiştir.  Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini kısıtlanmamıştır.  Seçim yasasında değişiklik yapıp seçim barajı düşürülmemiştir. YÖK kaldırılmamıştır.  Bunlara dokunulmadan Anayasa'da yapılan değişikliklerin, halkın demokratik hak ve özgürlüklerini genişleteceğine ve Cunta Anayasa'sını ortadan kaldıracağına kargalar bile güler.  Dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar yürütmeyi güçlendiren bir Anayasa'dır bu.

Net ve açık olarak ifade ediyorum; 12 Eylül'de referanduma sunulacak Anayasanın tek bir amacı vardır; o da yargıyı ele geçirmektir. AKP, yaptığı yolsuzluklar ve hukuken suç olan siyasi eylemlerinden yargılanmaktan kurtulmak için bu Anayasa değişikliğine gitmiştir.  Kendisine bağlı ve bağımlı bir hukuk sistemi yaratmaya çalışmaktadır. Daha fazla hak ve özgürlük ambalajına sardığı Anayasa'daki değişiklikler, zehri içinde saklı şeker görünümündeki tuzaklardır. En basit bir kira sözleşmesinde bile, “Uyuşmazlık halinde bulunulan yerin mahkemeleri yetkilidir” deye yazılıdır.  Yani taraflar haksızlığa uğradıklarında nereye müracaat edeceklerini bilirler.  Oysa referanduma sunulan Anayasa'da halkın lehine gibi gösterilen maddelerin her birindeki uyuşmazlık halinde, yetki ya yürütmeye, ya yürütmenin ağırlıkta olduğu komisyona, ya da yürütmeye bağlı ve bağımlı hukukçulara bırakılmıştır. İnsanların bağımsız mahkemelere müracaat etme hakkı bile elinden alınmıştır.   Halkın bu Anayasa'yı onaylaması, kendi esaret fermanını imzalamasından başka bir şey değildir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

Kadınların Kararı Yazgıları Olacaktır

30 Ağustos 2010 Pazartesi 11:59

Teşekkürler Hayat

05 Temmuz 2010 Pazartesi 11:59

PİRİNÇTEKİ BEYAZ TAŞLAR

16 Haziran 2010 Çarşamba 18:55

BEN BİLMEM, BAYKAL BİLİR

28 Mayıs 2010 Cuma 11:51

VATANA BORÇLARINI ÖDEDİLER

24 Mayıs 2010 Pazartesi 16:42

Zamanı Tersine Yaşamak

11 Mayıs 2010 Salı 20:13

HUKUK ZAFERİNİZ KUTLU OLSUN

11 Nisan 2010 Pazar 16:33

Yaşlılara Saygı! Haftası

18 Mart 2010 Perşembe 13:08

Kadınlar günü (1)

14 Mart 2010 Pazar 21:03

Olmak ya da Olmamak

11 Mart 2010 Perşembe 17:16