BEN BİLMEM, BAYKAL BİLİR

Baykal'ın komplo görüntüleri internette servis edilir edilmez, herkes ahlak bekçisi oluverdi. Kimileri “İstifa etsin”, kimileri “bu bir komplo etmesin” dedi. Kimileri Baykal “Komplodur diyor ama görüntüler 'gerçek ya da gerçek değil demiyor' açıklama yapmalıdır” dedi. Aldatma ve aldatılma olayının muhatabı olan kişiler –ki bu sadece onları ilgilendirir- sustu; susması gerekenler konuştu. Sonuçta hangi ruh haliyle ve hangi akılların yönlendirmesiyle bilinmez, Baykal, Kurultaya sayılı günler kalmışken “Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığından istifa ettim” diyerek örgütünü başsız bıraktı. Şimdi “CHP lider partisi değil, kitle partisidir; biri gider, yenisi gelir” falan diye itiraz etmeyin. Burada komplo kasetinin piyasaya sürülmesinin zamanlaması çok önemli. Üstelik başka bir komployu perdelemek ve şok gündem yaratmak için kaset komplosunun kurgulanmış olma ihtimali daha da kuvvetli. Baykal konuşmasında “bir bedel ödemek gerekirse, genel başkanlıktan istifa ederek bu bedeli öderim” diyor. İyi de, amaç sadece Baykal'ı genel başkanlıktan istifa ettirmek idiyse ve de Baykal kaseti görür-görmez istifa edecek idiyse, o zaman bunca patırtıya ne gerek vardı? El altından görüntüler Baykal'a gösterilir; istifa etmezsen piyasaya süreceğiz şantajı yapılır ve Baykal da bugün yaptığı gibi istifa ettiğini duyururdu. Çetrefilli işler!!

İstifa açıklamasının devamında da, “Bu olayda ve bugüne kadar bütün iyi kötü günlerimde bana destek çıkan tüm vatandaşlarıma, CHP in tüm örgütlerine, tanıdığım tanımadığım bütün insanlara hayatımı anlamlı kıldıkları için teşekkür ediyorum. Ben hakkımı helal ettim, siz de helal edin” diyen Baykal, sadece Genel Başkanlığı değil, aktif siyaseti de bırakıyormuş izlenimi verdi. Böylece, bana göre komployu hazırlayanlar birinci raundu kazanmış oldu. Çünkü istifasından sonra kendisinin de ifade ettiği gibi “Bu bir meydan okumadır”, “Direniştir”, “Hesaplaşma çağrısıdır”, “Onurlu bir davranıştır” diyenler de oldu; “Korkup kaçtı”, “Komplo denilen şey gerçek olmasa istifa etmezdi” diyenler de. İstifa dedikoduların önünü kesmediği gibi, “Korkup kaçtı” diyenlerin tezini daha da kuvvetlendirdi. Kaldı ki, kişilik haklarını korumak adına kanuni yollara başvurmak ve yapılan komployu ortaya çıkarıp sahte olduğunu ispatlamak için, Genel Başkanlıktan soyunup, zaten üstünde duran milletvekili elbisesi ile kalması şart mıydı? Bilemiyorum.

“Keşke” demeyi sevmem. Aldığım ders için, yanlışlarımdan sonra bile “İyi ki” derim. Ama, Baykal'ın istifa sonrası ilk kez özel bir TV'deki konuşmasını dinledikten sonra “Keşke” dedim. Keşke, Türk milletinin karşısına geçip burada olduğu gibi “Bu beni teslim almak ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığından istifaya zorlamak için yapılan, hukuk ve ahlak dışı alçakça bir komplodur. Kimsenin burnunu sokmaya, sorgulamaya hakkı olmayan bir yaşam alanıyla ilgili kimsenin beni sorgulamaya hakkı da yoktur; haddi de değildir. Bu nedenle değil istifa etmek, örgütümle kenetlenip bu oyunu bozacağım” deseydi; dedim. Çünkü Baykal, sorulan sorulara “Evet” veya “Hayır” dememenin bir dik duruş, karşı tarafa sorgulama hakkı vermemek anlamına geldiğini söylese de, istifa etmenin zımnen olayı kabul etmek anlamına geleceğini herkesten iyi bilir. Dahası, partisine zarar vermemek için illa da Genel Başkanlıktan çekilmeyi doğru bulduysa, bu açıklamanın devamında –helallik melallik istemeden – “Bu kurultayda aday olmayacağım; yeni Genel Başkanımızı hep birlikte seçip, hep birlikte yolumuza devam edeceğiz.. vb.” demesi de yeterliydi.

 Böyle bir açıklama:

* CHP örgütü ve seçmeninin üzerinde istifa gibi şok etkisi yaratmazdı.

 * Milletvekili olarak siyasete devam edeceğini vurgulamış olurdu.

 * “Baykal gitsin” diyenlerle, “Baykal'sız olmaz” diyenlere rasyonel karar vermeleri için zaman tanınmış olurdu.

 * Gerçekle ilgisi olmasa da, Sex kaseti nedeniyle istifa eden değil, kendi isteği ile Genel Başkanlıktan çekilen lider olurdu.

 * “O koltuğa oturan fırsattan istifade edendir; bu komplonun ürünü olacaktır; istediği kadar 'istemedim' desin, 'istemem yan cebime koy' diyendir ….” şeklinde devam eden “Benden Söylemesi” yazısını, Yılmaz Özdil belki de aynı formatta yazmayacaktı. Yazılarına önem vererek takip ettiğim Özdil, Kılıçtaroğlu'na “Bunları sizin için söylemedim” diye yeni bir yazı mı yazar; yoksa “Ben Demiştim” başlıklı bir yazı yazmanın gününü mü beklemeye başlar? Bilemem.

 *Kılıçtaroğlu, “Baykal'a rağmen değil; Baykal'ın da oyuyla seçilen Genel Başkan olurdu. – Ki bu Baykal'a, ayağa kalkıp Genel Başkanını alkışladığında, inandırıcılık kazandırırdı. –

 Bu arada sorular da beynimi yumruklamıyor değil. Genel Başkanların toplumun ahlaki değerlerine uygun yaşaması gerekir de, milletvekillerinin gerekmez mi? Genel Başkanlık koltuğunda oturan Deniz Baykal'la, bugün meclis sıralarına milletvekili olarak oturan Baykal arasında ne fark var? Yani, örgütün başı olarak Genel Başkanlık koltuğunda oturmanın partiye zarar verip; milletin temsilcisi olarak meclis sıralarında oturmanın neden zarar vermediğini çözemedim.

 Neyse, “Ben bilmem beyim bilir” diyen kadınlardan ne eksiğim var? Bunlar benim sıradan bir vatandaş olarak sesli düşüncelerim; ben bilmem; yılların politikacısı olan Baykal daha iyisini bilir!.

 Birden fazla kadınla ilişkisi olanın dışlandığı, - imam nikahı olunca metreslikten çıkarmış gibi – 4 karı ile yatmanın mubah olduğunu söyleyen sahtekarların çoğunlukta olduğu, eşine ihanet etmeyip, vatana ihanet edenlerin baş tacı edildiği, tüm namussuzlukları, hırsızlıkları, alçaklıkları ahlaksızlık saymayıp, namus ve iffeti iki bacak arasında sananların çoğunlukta olduğu bir ülke oldu burası. Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkan, özellikle son yıllarda AKP'ye karşı tek kale muhalefet edilen, Cumhuriyet Halk Partisinin oylarını yükselten ve de iktidara koşan yılların deneyimli politikacısı Deniz Baykal'ı bile “Ahlak” kurşunu ile bel altından vurmayı başardılar.

 Kısacık ömürlere eskilerin yüz yıllarda yaşadıklarını sığdırır olduk. Baş döndürücü bir hızla yaşanıp tüketiliyor her şey. Terazi tutan elleri arkadan kelepçeleyecek, ayaklarına da pranga vurup Hukuk Devletini ortadan kaldıracak olan Anayasa referandumunu konuşan dil, yazan kalem kalmadı gibi. Varsa Baykal, yoksa Kılıçtaroğlu rüzgarı gündemde. Düğmesine basılıp çark durdurulmazsa, çağ dışına itilip dincileştirilmeye, İslam Cumhuriyetine dönüştürülmeye çalışılan Türkiye, emperyalizmin dişlileri arasında paramparça olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

Kadınların Kararı Yazgıları Olacaktır

30 Ağustos 2010 Pazartesi 11:59

Kanun Kaçaklarının Sığınma Evi

09 Ağustos 2010 Pazartesi 11:59

Teşekkürler Hayat

05 Temmuz 2010 Pazartesi 11:59

PİRİNÇTEKİ BEYAZ TAŞLAR

16 Haziran 2010 Çarşamba 18:55

VATANA BORÇLARINI ÖDEDİLER

24 Mayıs 2010 Pazartesi 16:42

Zamanı Tersine Yaşamak

11 Mayıs 2010 Salı 20:13

HUKUK ZAFERİNİZ KUTLU OLSUN

11 Nisan 2010 Pazar 16:33

Yaşlılara Saygı! Haftası

18 Mart 2010 Perşembe 13:08

Kadınlar günü (1)

14 Mart 2010 Pazar 21:03

Olmak ya da Olmamak

11 Mart 2010 Perşembe 17:16