Ayak İZleri
İngiltere'de British Museum ve Natural History Museum gibi müzeler'e 5-6 kez giderek, gördüğüm her şey hakkında bilgi alıp, kameraya çekerken bir taraftan da anlattım. Amacım tüm gördüklerimi ailem ve çevremle paylaşmaktı. Tabii o sırada henüz aklımda belgesel hazırlama fikri yoktu. Londra'dan döndüğümde, yaptığım çekimleri izleyen herkes Bu çekimler harika bir belgesel olur demeye başladı. Bu olumlu tepkiler, televizyonlara belgesel hazırlama fikrini doğurdu bende.
-Bir Biyologsunuz. Her insan eğitimini aldığı mesleğini sürdürmüyor tabii ki. Ama yeryüzünde kaç biyolog gazeteci veya televizyon programcısı olmuştur?
Nerden aklınıza geldi bir belgesel programcısı olmak?
- Önce bu hikayenin nasıl başladığını anlatayım. Biyoloji Eğitimimi tamamladıktan sonra Marmaris'e yerleştik. Kısa bir süre sonra, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mersin Deniz Bilimleri Enstitüsü'nde, profesyonel araştırmacı olarak çalıştım. Askere gidip geldikten sonra Marmaris'e babamın yanına geldim. Mehmet Emin Berber'in teklifi üzerine 1991-1992 yıllarında Marmaris Belediye Radyosu'nda çalıştım. Radyo'da gazete haberlerini okuyor, günlük haberleri aktarıyordum. Bu gazeteciliğe ilk adımım oldu. Ardından, Turkish Daily News gazetesinin Marmaris Temsilciliğini aldım ve böylece mesleğe biraz daha yakınlaştım. Birçok yer gezip, dolaşmaya başladım ve bir kamera edinerek, tüm bu gezdiğim yerleri çevremdeki insanlarla paylaşmak amacıyla kaydetmeye başladım. Gazetenin Alanya temsilcisi olan bir arkadaşım Londra'ya gidecekti, birlikte gitmemizi teklif etti ve Londra'ya gittik. O kendi işleriyle ilgilenirken, ben de British Museum ve Natural History Museum gibi müzeleri dolaşmaya başladım. Üstelik bir kez değil, 5-6 kez gittim bu müzelere ve gördüğüm her şey hakkında bilgi alıp, kameraya çekerken bir taraftan da anlattım. Amacım tüm gördüklerimi ailem ve çevremle paylaşmaktı. Tabii o sırada henüz aklımda belgesel hazırlama fikri yoktu. Londra'dan döndüğümde, yaptığım çekimleri izleyen herkes Bu çekimler harika bir belgesel olur demeye başladı. Bu olumlu tepkiler, televizyonlara belgesel hazırlama fikrini doğurdu bende. Henüz çalışmalarımı yayınlayacak bir televizyon olmasa da, bir gün balkonda otururken düşündüm Eğer ki bir belgesel programcısı olursam, programımın adı ne olur? diye. İşte o gün, bir belgesel programcısı olmayı aklıma koyarak, programımın adını da buldum: Ayak İzleri
İşte bir biyolog olarak, belgesel programcılığına doğru böyle yol almaya başladım.
Türkiye'de televizyonculuğu bir meslek olarak algılayıp belgesel program hazırlayanların arasında aynı zamanda "biyolog" olan bir başkasına henüz rastlamadım. Benim meslektaşlarım öğretmen, sağlık personeli, akademist. Ama hiçbiri, benim gibi hayatını garanti altına almak yerine kendini belgesel dünyasına vermiş bir basın üyesi ve televizyoncu değil. Oysa dünyada bunun örnekleri var. Ben televizyon dünyasında ilerlerken bu özelliğimin benim avantajım olacağını, beni farklı kılacağını düşündüm. İzleyicilerimiz, özellikle doğa hakkında söylediklerim ve bilgi içeriğinden dolayı, belgesellerimi çocuklarıyla birlikte ilgiyle seyrettiklerini her fırsatta bana iletiyorlar. Bu da bana doğru yolda olduğumu hissettiriyor.
Belki reyting yarışıyla ilgilenmeyen belgesel kanallarının daha fazla güçlenmesiyle, bugün yapamadıklarımızı ileride yapma fırsatı bizlere verilecektir. O zaman ortaya çıkardığımız belgeseller, dünya çapında ilgi gören belgesellerin kalitesi ve tadında olacaktır.
-Balkonda otururken programınızın adını buldunuz Ayak İzleri. Programınız da hazırdı. Bu çalışmayı izleyiciyle ilk nasıl buluşturdunuz?
-Marmaris'te bir yerel televizyon ile görüştüm. Londra'da gezip dolaştığım müzelerdeki, Anadolu Eserleri'ni kapsayan çekimleri üç bölüm halinde kurguladık ve böylece Ayak İzleri yayın hayatına başladı. Sokaktan hiç ummadığım olumlu tepkiler aldım. Programı sürdürmeye karar verdik.
Marmaris'teki büyük orman yangınının ardından, herkes umutsuzdu ve doğanın yeniden eski haline dönemeyeceğini düşünüyordu. Ben, bir biyolog olarak, ormanların yeniden eski haline dönebileceğini insanlara anlatmak amacıyla Ayak İzlerinin, Doğanın Dirilişi bölümünü hazırladım, bu bölüm insanlar için bir umut ışığı oldu. Bu aynı zamanda, kendi mesleğimi kullanarak yaptığım ilk belgesel olduğundan insanlara çok ilginç geldi. Bu programcılık hayatımda bir kırılma noktasıydı. Yıllar sonra İz TV'de Coşkun Aral programı izledi. Aral Biz, doğanın kendini yenilemesine hiç bu gözle bakmamıştık, bizim için yeniden çeker misin? dedi. Bunun üzerine aynı belgeselin ikinci versiyonunu hazırladım ve bu bölüme Ateşten Doğan Orman ismini verdik
Marmaris'te yayın yapan yerel kanalın ardından, bölgesel bir kanala geçtim. Hem program çekimlerini gerçekleştiriyor, hem de oradaki arkadaşlardan, kamerayı profesyonelce kullanmayı, az kurgu gerektirecek çekim yapabilmeyi öğreniyordum. Bu bölgesel kanaldaki çalışmalarım bana çok şey öğretti, öğrendiklerimi muhasebeci olan eşime de aktarıyor, öğretiyordum. İlerleyen zaman içinde eşim ilk kameramanım oldu.
Bir gün televizyonda Okan Bayülken'in programına izliyordum. Konuklarından biri de Coşkun Aral'dı. Bir belgesel kanalı kurduklarını, belgeselciliğe gönül vermiş amatörleri destekleyeceğini ve belgesel üzerine çalışanlardan katkı beklediklerini söylüyordu. Eşim Aysel'le havalara sıçradık. Beklediğim an gelmişti.
-Önce yerel, sonra da bir bölgesel kanalın ardından, ulusal belgesel kanalı İZ tv. de programlarınız yayınlanmaya başladı. Bu gelişme nasıl oldu?
Bir gün televizyonda Okan Bayülken'in programına izliyordum. Konuklarından biri de Coşkun Aral'dı. Bir belgesel kanalı kurduklarını, güzel idealleri olduğunu, belgeselciliğe gönül vermiş amatörleri destekleyeceğini ve sponsorlar başta olmak üzere, belgesel üzerine çalışanlardan katkı beklediklerini söylüyordu. Biz eşim Aysel'le havalara sıçradık. Beklediğim an gelmişti. Hemen bir CD hazırlayıp İZ TV'ye gönderdik. Bir hafta içinde yanıt geldi ve bizi İstanbul'a davet ettiler. Adeta uçarak gittik ve Coşkun Aral'la da orada tanıştık. Ayak İzlerinin o güne kadar hazırlanmış bölümlerini izleyen Aral, birlikte çalışacağımızı söyledi ve Artık İZ'desiniz dedi. Ancak programın çekimlerini ve tüm hazırlıklarını biz kendimiz yapacaktık. O heyecanla hemen Dalyan'a giderek, çekimlere başladık. Bu arada önemli bir eksiğimiz olduğunu olduğunu gördük, program aracımız yoktu, oysa biz bunun görünmesini istiyorduk. Bu sırada gazetelerden birinde, bir emlak firmasının ilanını gördük: Birer tane helikopter, tekne ve cip fotoğrafı koymuşlar, yanına da Karada, havada ve denizde biz varız diye yazmışlardı. Üstelik cip tam bizim istediğimiz gibiydi. Hemen telefon ettik emlakçıya; babacan, tok sesli bir adam çıktı karşımıza. Sonuçta Cipi alın gidin, ama adımı falan da hiçbir yere yazmayın dedi. İlk aracımız o cip oldu. Dalyan'da yaptığımız çekimler sırasında, Prof.Dr. Cengiz Işık bize çok yardımcı oldu, bunun yanında hiç maddi destek almadan çok güzel bir program çıkardık. İZ TV için ilk programımız elimizdeydi artık. Fakat kurgusunu kendimiz yapamadığımız için bir yıl süreyle yayınlanamadı. Sonunda İZ tv, programın kurgusunu üstlendi ve program yayına girdi.
Dalyan'ın ardından Eski Hisar-Stratonikea(Küçük Taş Balık) belgeseli ve Datça belgeselini çektim, bu bölümlerin de kurgusu İZ tv tarafından yapıldı.
Çok mutluyduk, çünkü artık programımız yayınlanıyordu ve ileriye dönük umutlarımız yeniden yeşeriyordu. En güzeli de, ülke çapında Ayak İzlerini takip eden bir izleyici gurubu oluşmaya başlamıştı. Bu arada İZ tv'nin de belgesellerimizi beğenip, bunu dile getirmesi bize güç veriyordu. Sonuçta, bize verdikleri destek daha da arttı ve çekimler için bir kameraman da göndermeye başladılar. Buna karşın eşimle birlikte belgesel çekmeyi hiç bırakmadık, onunla da çekim yapıyoruz.
Bugüne kadar programlarımızı İZ tv'nin katkılarıyla sürdürdük ve Ayak İzlerinin 14. Bölümü de yayınlandı.
Sivrihisar Belediye Başkanı beni arayarak programımızın, Sivrihisar'ın kaderini değiştirdiğini söyledi. Tüm eski yapı ve konaklar onarıma alınmış, kilise kurtarılıp tamir edilmeye başlanmış ve en önemlisi DSİ'nin kurutma çalışmaları nedeniyle çok şey kaybetmiş olan Balık Damı Sazlığının iyileştirilmesi için çalışmalar başlatılmıştı.
-Bir televizyon programcısı olarak, izleyicilerden aldığınız olumlu tepkiler sizi hem teşvik ediyor, hem de mutlu kılıyor mutlaka. İzleyicileriniz ya da belgesellerinize konu olan yerlerin yöneticileri, yaşayanları duygularını sizinle paylaştıklarında neler hissediyorsunuz?
- Hazırladığım belgesellerin büyük bölümünün konularını en iyi tanıdığım bölge olduğu için Muğla ve yakın çevresinden seçtim. Pek farkında olmadan Muğla'ya duyulan merakı arttırdığımı ise zamanla öğrendim. Örneğin bir keresinde Muğla arastasında dolaşmış,kaybolmakta olan mesleklerin son temsilcileriyle konuşmuştum. Arabalarıyla Muğla'ya gelip onlarla ve benimle buluşan izleyicilerimiz oldu. Radyocu Mustafa Bektaş'la, saatli kulenin altında babasından devraldığı gelenekle saatçilik yapan Akif ustayla ve diğerleriyle tanıştılar. Onları misafir edip, Muğla köftesi ikram ettik. Anlattıklarından öğrendiğime göre programımın daha önce hazırladığım bölümleri olan Stratonikea antik kentini ve Ula'yı da çoktan gezmişlerdi. Bu güzel paylaşımlar tabii ki beni mutlu ediyor ve güç veriyor.
Muğla Özlüce'de yaklaşık 20 yıl önce bulunan, ortalama 5 milyon yıllık fosiller var. Zamanın ilk kadın valisi Lale Aytaman buraya çok ilgi göstermiş, bu tarihi kalıntılar koruma altına alınarak, kazılar başlatılmış ve eserler müzeye taşınmış. Kazıyı yapan Prof.Dr. Berna Alpagut'tan yardım alarak Turolian Cennet adıyla bir belgesel hazırladım. Bu bölüm, zamanın kısa bir hikayesinin ardından, tamamen Özlüce Fosillerinin hikayesini içeriyordu.
Bu belgesel yayınlandıktan sonra, programı izleyen Lale Aytaman'dan güzel söz ve dileklerini içeren bir mail aldım. Bu bizi çok duygulandırdı.
Sonra, Sivrihisar'ın tarihi ve doğal yapısını işleyerek yaptığımız program da çok ses getirdi. Bir arkadaşımın, Sivrihisar'ın tarihi ve doğal özelliklerinden söz etmesi üzerine, konuyla ilgili bir araştırma yapıp Sivrihisar'a gittim. Bir bozkır kenti olan Sivrihisar'ı görmeden önce çok fazla bir beklentiye girmiyorsunuz ama çok güzel bir yer. Ayakta kalabilmiş çok büyük bir Ermeni Kilisesi, aynı terk edildikleri günkü özellikleriyle günümüze taşınmış tarihi konakları ve tüm bunların yanında Balık Damı Sazlığı denen bir doğal güzelliğiyle özel bir kasaba. Ayrıca Sivrihisar'ın bu zenginliklerini, kültür turizmine kazandırmaya niyetli bir Belediye Başkanı vardı.
Programın çekimi tamamlanıp, yayınlandı. Günlerden bir gün, Belediye Başkanı beni arayarak programımızın, Sivrihisar'ın kaderini değiştirdiğini söyledi. Tüm eski yapı ve konaklar onarıma alınmış, kilise kurtarılıp tamir edilmeye başlanmış ve en önemlisi DSİ'nin kurutma çalışmaları nedeniyle çok şey kaybetmiş olan Balık Damı Sazlığının iyileştirilmesi için çalışmalar başlatılmıştı.
İşte tüm bunları yaşadıktan sonra, yaptıklarımızın boşa gitmediğini, verdiğimiz mesajların yerine ulaştığını çok iyi anladık. Bu yüzden, bizim yaptığımız ve benzeri programları bir sosyal sorumluluk olarak algılıyoruz. Son noktaya ulaştığımızı tabii ki düşünmüyorum, ama çok iyi bir noktada olduğumuzu söylemek istiyorum. Türkiye'nin ilk belgesel kanalı olan İZ Tv.de , bizim gibi düşünen insanlarla çalışma şansına sahibiz.
Hem yangının çıkmamasını isteyip, hem de çekim yapabilmek için o anı beklemeyi hayatımın en zor bir zaman dilimi olarak hatırlayacağım hep. Sonunda maalesef, beklediğim gün geldi, küçük de olsa yaşanan bir orman yangını ile Ateşten Doğan Orman belgeselinin çekimlerine başladım.
-Daha önce yerel kanal için hazırladığınız Doğanın Dirilişi isimli bölümü, Coşkun Aral İZ tv. yeniden hazırlamanızı istediğinde, bu çalışmayı yeniden nasıl yaptınız?
-Coşkun Aral, daha önce yerel kanal için çekmiş olduğum Doğanın Dirilişini, yeniden İZ tv için çekmemi istediğinde ilginç bir bekleyişe girdim. Orman yangını ve hemen yangın sonrası doğa görüntülerini alabilmek için, hiç istemediğimiz halde, çevrede çıkacak bir orman yangınını beklemeye başladık. Civardaki yangın kulelerine çıkıyor, orman işçileriyle ahbaplık kuruyor, yaşamlarını izliyordum. Ormancıların telsizinden duyduğumuz en ufak bir sese kulak veriyorduk. Benim için çok gerilimli bir bekleyiş başlamıştı. Hem yangının çıkmamasını isteyip, hem de çekim yapabilmek için o anı beklemeyi hayatımın en zor bir zaman dilimi olarak hatırlayacağım hep. Sonunda maalesef, beklediğim gün geldi, küçük de olsa yaşanan bir orman yangını ile Ateşten Doğan Orman belgeselinin çekimlerine başladım. Çok güzel bir belgesel çıktı ortaya, çevrecilerden çok olumlu tepkiler aldık. İnsanlar dengeleri alt üst etmediği sürece, doğanın kendi kendini yenileyebileceği özelliğini gösterdik bu programla izleyiciye. Bunu da, ortama insan müdahalesi olmadığı takdirde 5 yıl, 12 yıl ve 30 yıl önce yanmış orman alanlarının gelişimini gözler önüne sererek kanıtladık.
2007 yılında İZ tv, Avrupa'nın en iyi belgesel kanalı seçildiğinde, Coşkun Aral'ın bizleri arayıp Bu başarıda sizin de payınız var demesi bizim için en büyük mutluluklardan biriydi. Aslında payımız olsa da, olmasa da bu güzel gelişmeler tüm çerisizliğimizi, sıkıntılarımızı, imkansızlıklarımızı yenmek için itici güç oluyor.
-Bir biyolog olarak, mesleğinizin getirdiği birikimleri de programlarınıza yansıtıyorsunuz. Ben de sizin izleyicilerinizden biriyim ve beğenerek, ilgiyle izliyorum programlarınızı ve mesleğinizin izlerini de görüyorum. Programlarınızı hazırladığınız yerlerin hem doğa, hem tarih özelliklerini ön plana çıkarıyorsunuz.
-Mesleğim gereği, doğaya biraz daha profesyonel bakış açısı ile yaklaşmakla birlikte, arkeolojiye de çok ilgi duyuyoruz. Ayrıca bir şehri veya bir arkeolojik alanı gezerken, orada ilginç insan karakterlerine rastlıyor ve bu kişilerle yaptığımız küçük söyleşileri de ekliyoruz programımıza. Onlar bizim rengimiz. Dolayısıyla Ayak İzleri doğa, tarih ve insan teması üzerine kurulu, bunu hiç değiştirmedik. Detaycı bir kişiliğim var, ve bunu programlarıma konuyu en ince ayrıntısına kadar anlatarak yansıtıyorum. İzleyicilerden aldığımız olumlu tepkiler üzerine biliyorum ki, programlarımızdaki bu özellik onları Ayak İzlerine çeken bir özellik.
Belgesel çekerken hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum. Belgeseli tamamen ben projelendiriyor, metinlerini ben yazıyor ve ben seslendiriyorum. Bu işi İZ tv'nin uzağında, Muğla'dan yapmak zor olmakla birlikte, daima güzel sonuçlar almak çok keyif veriyor bana. 2007 yılında İZ tv, Avrupa'nın en iyi belgesel kanalı seçildiğinde, Coşkun Aral'ın bizleri arayıp Bu başarıda sizin de payınız var demesi bizim için en büyük mutluluklardan biriydi. Aslında payımız olsa da, olmasa da bu güzel gelişmeler tüm çerisizliğimizi, sıkıntılarımızı, imkansızlıklarımızı yenmek için itici güç oluyor.
Biz de tüm belgeselciler gibi her zaman sponsor bulmakta, programı finanse etmekte güçlük çekiyoruz. Madem her fırsatta belgesel izlemekle övünüyoruz, o zaman belgeselcilerin ayakta kalması için, onlara destek olarak programlarını yaşatma şansı verilmelidir.
Burada daha önce birlikte çalıştığım arkadaşlarım, programlarımı takip ediyorlar. Çalışmalarımın bir ulusal kanalda yayınlanıyor olması onlar için bir umut ışığı oldu ve artık biliyorlar ki inat edip, uğraşılırsa ulusal kanallar hiçbir programcıya uzak değil.
-Daha önce yerel kanallarda birlikte çalıştığınız arkadaşlarınız size gıpta ediyordur mutlaka. Açık söyleyeyim eski bir televizyon programcısı olarak ben de gıpta ediyorum. Buradaki meslektaşlarınızla bu konuda paylaşımlarınız oluyor mu?
-Burada daha önce birlikte çalıştığım arkadaşlarım, programlarımı takip ediyorlar. Çalışmalarımın bir ulusal kanalda yayınlanıyor olması onlar için bir umut ışığı oldu ve artık biliyorlar ki inat edip, uğraşılırsa ulusal kanallar hiçbir programcıya uzak değil. Hatta bölgesel kanalda birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan biri şu anda Avrasya Tv.de program yapıyor. Çok isteyip, arzu ettiğimiz bir yerdeyiz şimdi. Sevdiğimiz bir işi yaparak, mutlu oluyoruz. İstemek başarmanın yarısıdır derler biliyorsunuz. Herkes eğer gerçekten istiyorsa istediği noktaya ulaşır diye düşünüyorum.
-Ayak İzleri ile yarışmalara katılmayı hiç düşünmediniz mi?
-Yarışmalara katılma konusunda, çevreden bize gelen talepler var, ama bugüne kadar katılmadık. Yaptığımız belgeselleri yarışmaya katılacak formatta hazırlayıp katılmayı düşünüyoruz. Bu bizi heyecanlandırır ve şevk verir. Belgesel izleyicileri İz Tv. nin programlarını severek ve beğenerek takip ediyorlar. Bu bizi çok mutlu eden bir durum. İzleyicilerimizin sürekli ilgisi, gerek programlarımızı hazırlarken, gerekse yarışmalara katılma konusunda bizi daima teşvik ediyor.
Marmaris'i konu alan ve tanıtan bir belgesel hazırlamayı düşünüyoruz. İzleyicilerimizle ve çevremizle sürekli etkileşim halindeyiz, bunları değerlendirip, Ayak İzlerinin kendine özgü penceresinden bir bakışla Marmarisi ele alıp, izleyiciye aktarmayı çok istiyoruz.
-Tüm bu güzel çalışmalarınız arasında bir Marmaris belgeseli de izleyebilecek miyiz?
-Marmaris'i konu alan ve tanıtan bir belgesel hazırlamayı düşünüyoruz. İzleyicilerimizle ve çevremizle sürekli etkileşim halindeyiz, bunları değerlendirip, Ayak İzlerinin kendine özgü penceresinden bir bakışla Marmarisi ele alıp, izleyiciye aktarmayı çok istiyoruz. Programımızın tanıtım gücüyle, hem yaşadığımız çevrenin tanıtımına katkıda bulunacak projelere önem verip, hem de ayak İzlerini kesintisiz olarak izleyicisiyle buluşturabilmek için elimizden geleni yapacağız.
Yaşadığımız çevrede Yerel Yöneticilerden, bölgenin ileri gelen isimlerinden çok destek alıyoruz. Programı yaparken de sadece kendi bölgemizde kalmıyoruz. Ayak İzleri artık Türkiye'ye mal olmuş bir program. İz tv. de hem ülke çapında, hem de dünya çapında izlenen bir televizyon. Biz hem ülkemizin, hem de bölgemizin tanıtımını yapabilmekten mutluluk duyacağız. Herkese, bizi izleyenlere, maddi, manevi destekleyenlere ve Ayak İzlerine sayfalarında yer veren, ilgi gösteren gazetelerimize çok teşekkür ediyorum. Yayın hayatınızın başarılı ve sürekli olmasını diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.