SOWETO-JOHANNESBURG’UN GETTOSU

SOWETO-JOHANNESBURG'UN GETTOSU

    İngilizler ,Johannesburg'daki altın ve elmas madeninde çalıştırmak için  on binlerce Afrikalıyı değişik yerlerden Johannerburg'a getiriyorlar.Nüfus artınca da kalacak yer sorunu baş gösteriyor. Şehrin biraz uzağına ( o zamanlar uzakmış ama şimdi içinde ) yan yana onlarca mahalle kuruyorlar. Derme çatma tenekelerden evler. Burada yaşamaya mahkum edilen Afrikalı maden işçileri ve aileleri.

   Güney Afrika'yı gezdim demek için bu mahalleye gitmek gerekiyor.

   Arkadaşım Halit sakın gitmeyin tehlikelidir dese de içimdeki seyyah  teneke evler mahallesine gitmemi söylüyor. Oraya gitmezsem bu gezi eksik kalacak. Bir şehri tanımak için onun kalbinden fethetmem lazım. Ben de öyle yapıyorum. Şehrin kalbine Soveto'ya gidiyorum tek başıma.

    Taksi beni bir yerlerde bırakıyor. Artık yürüyorum. Tam bir sefalet hakim bu mahalleye.Yan yana binlerce teneke ev.Her ev yaklaşık 4-5 metrekarelik.Tek oda.Bir evde yaklaşık 6-7 kişi kalıyorlar.Çocuklar her yerde  mutlu. Sowetolu çocukların oyuncakları yok. Ama ellerinde sopalarla bilmediğim bir oyun oynuyorlar. Kirli bezleri bağlayıp top yapmışlar. Çocukların sadece oyuncağı mı yok?

Ayakkabıları yok.Üzerlerine giyebilecekleri temiz elbiseleri yok.Nerdeyse hiçbir şeyleri yok.

   İnsanlar burda bir beyazın ne aradığını  merak ediyor olmalılar. Evlerin önünden geçerken herkes bana bakıyor. Henüz fotoğraf makinemi isteyen  olmadı.

  

Bir Sovetolu yanıma geliyor. Pek tekin birine benzemiyor. Bana dilinin uzatıp  ucundaki elması gösteriyor. İstersem bana çok uygun bir fiyata verebileceğini söylüyor. Ben anlamam elmastan altından. Gümrükte sorun olur diyorum. O da bana küpe yaptırırsın. Hemen yaparlar.Kulağına takarsan kimse farkına varmaz diyor.Teşekkür ediyorum.

 Yoluma devam ediyorum. Bu teneke evlerin içinde banyo tuvalet yok.Su yok.Sokakta belli yerlerde banyo ve tuvaletler var. Burada yaşayanlar bu sağlıksız  tuvaletleri kullanmak zorunda.

  Orta yaşlarda bir Afrikalı kadın istersem evinin içinin resmini çekebileceğimi söylüyor.Bu fırsatı hiç kaçırmıyorum.Evin içine giriyorum. Bir yatak var. Bir de 70'lerden kalma bir televizyon. Birkaç kap kacak.İki tane de döküldü dökülecek sandalye. Kadına birkaç dolarlık Güney Afrika Rant'ı verip ayrılıyorum.

   Kadına Güney Afrika'nın efsanevi lideri Nelson Mandela'nın ve Nobel Barış Ödülü sahibi Desmond Tutu'nun yaşadığı evi soruyorum. Aynı yol üzerinden devam etmemi söylüyor.

   Soweto ırkçı beyaz rejime karşı başkaldırının  simgesi olmuş.Bu iki önemli insanın evi de burada.Şimdi müzeye dönüşmüş. Zulme karşı her hareket önce fakir insanların yaşadığı yerlerde başlar.Burası da o yerlerden biri.

   Mandela gösterilen evde çok kısa bir süre kalabilmiş. Çünkü hayatının büyük kısmını hapiste ya da kaçarak geçirmiş. Hani bizim şehirlerimizin eski mahalleleri vardır. Mahalleli de bir sevgi,komşuluk,yardımlaşma işte o zamanlar Soweto da öyleymiş.Bu yoksul mahalle en güzel günlerini ırkçı rejimin baskısının en yoğun olduğu zamanlarda birbirine kenetlenerek yaşamış. Şimdiyse popüler kültür her yeri kuşattığı  gibi burayı da kuşatmış. Baskı rejimi kalkınca da insanlar arasındaki  o eski  dostluk, bağlılık azalmış. Şimdi nerdeyse birbirlerinin düşmanı haline gelmişler.

    Gıcır gıcır kumarhaneleri, alışveriş merkezlerini gezmektense insanların hayatının nasıl geçtiğini görmeyi yeğliyorum.

     Yürüdükçe aslında burada bir tehlike  olmadığını anlıyorum. İnsanlar çok zor durumda. Herkes  birkaç kuruş  para kazanmaya çalışıyor.

    Bir caddeye giriyorum. Burada beni gören eline aldığı tahta zürafa, zebra heykellerini kapıp yanıma geliyor.Çok ucuz olduğunu söyleyip almamı istiyorlar. Konuşurken üç beş kişi daha geliyor yanımıza. Kiminin elinde devekuşu yumurtası var. Kimisi totem gibi bir şey getirmiş. Bana bir şey satmak için yarışıyorlar. Onları gören başkaları da geliyor. Etrafımı nerdeyse 20-30 kişi sardı. Herkes bir şey uzatıyor. Aralarında boğulacağım. Ben hayır dedikçe daha da ısrarla üzerime geliyorlar. Burada herkesten bir şey almadan kurtulmam mümkün değil. Elimi cebime atıyorum. İstanbul'dan beri cebimde kalan bir milyonluk banknot. O zaman daha yeni Türk lirasına geçilmedi henüz. Bol sıfırlı paraları kullanıyoruz Türkiye'de.

   Bir milyonu kalabalıktan birisine verdim. Adam paradaki bol sıfırı görünce gözlerine inanamadı. Diğerleri de beni bırakıp adamın elindeki paraya hücum ettiler. Kalabalık bir anda beni bırakmış bir milyonluk banknotunu verdiğim adamın etrafını sarmıştı. Fırsat bu fırsat deyip tabanları yağladım.10 metre uzaklaşmıştım ki kalabalıktan kafası çalışan  bir adam bana bağırarak

 ''hey How Much dolars thıs?''(Bu para kaç dolar eder?)

  Bense arkama bile bakmadan  cevap verdim.

  ''Just You are a Turkısh mıllıoner'' (Sen artık bir Türk milyonerisin)

   Oradan da ara sokaklardan birine dalıp biraz yürüdükten sonra ilk gördüğüm taksiye atlayıp soluğu güvenli bir yerde aldım.

    Kim demiş Türk Lirası değersiz diye?

    Nerde kullandığınız önemli.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Halil CANDA Arşivi

En büyük makam hiçlik makamıdır

01 Şubat 2019 Cuma 14:00

İYİ İNSAN OLMAK NEDEN BU KADAR ZOR

02 Eylül 2016 Cuma 12:35

TÜRKİYE HEPİMİZİN EVİ

25 Ağustos 2016 Perşembe 13:42

YAZMAK BAŞLI BAŞINA BİR SERÜVENDİR

19 Ağustos 2016 Cuma 12:48

YAMAN ÇELİŞKİLER ÜLKESİ

16 Ağustos 2016 Salı 13:17

ATATÜRK’Ü YENİDEN KEŞFETMEK

26 Temmuz 2016 Salı 13:09

YÜRÜMEKTEN DAHA FAZLASINI YAPMAK

07 Eylül 2015 Pazartesi 12:19

MASUM ÇOCUK

03 Eylül 2015 Perşembe 13:38