SEYYAH

 

DÜNYANIN EN KÜÇÜK VE EN ESKİ CUMHURİYETİ ''SAN MARİNO''

 

            San Marino 'yu Türkiye'de bilmeyen yoktur.Futbol tarihinde alabildikleri tek puanı bizden almışlardı.Galiba ilk gollerini de bize atmışlardı.Manav,berber ,kasap ve bankacılardan oluşan takımıyla.İşte San Marino'nun hafızamızda böyle bir yeri var.

             Dünyanın en küçük ülkesi.Yüzölçümü 61,2 km.kare.

             Bizim Marmaris San Marino'dan en az üç kat daha büyüktür.Ama adamların ayrı bir bayrağı var.Ve İtalya'nın içinde ayrı bir devlet.Vatandaşları ayrı bir pasaporta sahipler. 

 

Tabi bu bağımsızlık sembolik bir bağımsızlık.Aslında her yönden İtalya'ya bağımlı.

             San Marino yayla gibi yüksek bir yerde.Yazın hiç terleyemeyeceğiniz kadar havadar.Zaten San Marino'nun kuruluş hikayesi de bu yüksekliğine bağlı.

 

 

 

 

  ''Hırıstiyanlık dininin Roma İmparatorluğunda yeni yeni yayılmaya başladığı zamanlar .Marino adında bir din adamı,Hz.İsa'nın dinini yaymak için Roma'ya geliyor.Kısa zamanda çevresinde çoğunluğunu fakir halkın ve kölelerin oluşturduğu bir kesim toplanıyor.Bundan rahatsız olan Roma İmparatoru  bunların öldürülmesi emrini veriyor.Küçük cemaatini arkasına alan Marino ,Romalı Askerlerin kendilerini kolay kolay bulamayacakları yüksekçe bir yere yerleşiyor.Burada bir köy kuruyorlar.Zamanla bu köy bir şehir haline geliyor.Milattan sonra 301 yılında seçimler yapılıyor ve halk temsilcilerini seçerek işbaşına getiriyor.Bu yüzden de dünyanın en eski cumhuriyeti.Oldukça da yüksek bir yerde bulunduğu için hiçbir ordu gidip de burayla uğraşma zahmetine katlanmıyor.Marino ölünce İtalyanca da aziz anlamına gelen ''San'' ünvanını alıyor.Roma İmparatorluğu ,Barbar kavimlerin istilaları sonrasında parçalanıyor.İtalya'da küçük küçük krallıklar türüyor.San Marino da bu krallıklardan biri.Guiseppe Garibaldi 1800 lü yıllarda İtalya birliğini sağlamak için hareket geçtiğinde iki ülke bu birliğe katılmıyor.Birisi dini özerkliğinden dolayı Vatikan,diğeri de inatçılığından dolayı San Marino''

             İtalyanlar turizmin ne olduğunu,bu işten nasıl ekmek yeneceğini çok iyi biliyor.San Marino 'nun dar sokaklarından turistler sanki bir sel gibi akıp geçiyorlar.Doğal ve tarihi doku özenle korunmuş.Her tarafta taş binalar.

            Şehir devamlı yüksekte olduğu için merdivenlerden devamlı tırmanıyorsunuz .Kalesi

Ve bu kalenin küçük yollarında yürümek,o yükseklikten denizi seyretmek ,Akdeniz'den esen meltemleri dinlemek insana huzur veriyor.Bu şehri kuran San Marino öyle bir yer seçmiş ki.George Bush gelse burayı istila edemez.

 

           

 

En güzeli de kalenin bulunduğu tepenin en uç noktasındaki ortaçağ şatosu.Öyle uca yapmışlar ki sanki şato uçuruma düştü düşecek.Ama ne zevk.Bu şatoyu inşa eden  şovalyeye saygılarımızı sunuyoruz.

           Kalenin içinde küçük bir müze var.Orta çağdan kalma demirden kılıçlar,şovalye zırhları,ata binmiş şovalye maketleri.

         Bir yemek molası verelim diyoruz.Buranın da kendine has ,küçük,tertemiz ,manzarası sonsuz restorantları ,kafeleri var.İsterseniz pasta yani makarna ,isterseniz ızgara.Ama bütün etleri şarapla marine ediyorlar.Burda bıldırcının da ızgarasını yapıyorlar.Ben de sadece bizim ülkemizde yapıyorlar sanıyordum.

               Buraya has kapı tokmakları ve zeytinyağları meşhur.Burası Avrupa'da elektronik eşyaları ucuza alabileceğiniz iki ,üç yerden bir tanesi.Vergi yükü Avrupa'nın diğer ülkeleri kadar ağır değil.Hatta çoğu üründe vergi yok.Zaten San Marino'yu İtalya'dan ayıran bir sınır kapısı ya da gümrük idaresi de yok.İtalya'nın normal bir şehrine gider  gibi gidiyorsunuz.Devlet başkanlığı da son derece önemsiz.Nerdeyse sırayla herkes devlet başkanı oluyor.

 

              

 

 

Ne kadar küçük olursa olsun estetik duygusu her binada ,her heykelde ben buradayım diyor.Küçük bir senato binaları var.O kadar güzel inşa etmişler ki.Sanki Roma'dan kalma.Bir saat geçmeden tüm caddelerinden geçtik San Marino'nun .Tüm cafelerini,restorantlarını öğrendik.Hatta meyve almak için gittiğimiz manava

 

             ''Bize gol atan sen miydin ?''diye takıldık.Onlar bizim kadar futbol fanatiği değiller.Adamın bize gol attıklarından haberi bile yok.

            

                Ne kadar güzel bir şehir .Daha doğrusu ülke.Bizdeki gibi çirkin binalar yok.Tüm şehir sanki aynı mimarın elinden çıkmış gibi.

                 Gece olunca hava daha bir serinliyor.Şehrin meydanındaki saat kulesini bir güzel aydınlatmışlar.Etrafında insanlar oturuyor.Mutlu insanlar.İş kaygısından,geçim sıkıntısından ,stresten uzak.Rölantiye alınmış hayat

 

                 

 

 Gitme vakti geldi.Giderken göz ucuyla  tarihlerindeki ilk puanı aldıkları bizim milli takımla oynanan maçın  stadına bakıyoruz.İyi ki gol atmışlar bize.İstanbul'da Olimpiyat stadının yanından geçerken bile bu kadar ilgimizi çekmiyordu doğrusu.

 


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Halil CANDA Arşivi

En büyük makam hiçlik makamıdır

01 Şubat 2019 Cuma 14:00

İYİ İNSAN OLMAK NEDEN BU KADAR ZOR

02 Eylül 2016 Cuma 12:35

TÜRKİYE HEPİMİZİN EVİ

25 Ağustos 2016 Perşembe 13:42

YAZMAK BAŞLI BAŞINA BİR SERÜVENDİR

19 Ağustos 2016 Cuma 12:48

YAMAN ÇELİŞKİLER ÜLKESİ

16 Ağustos 2016 Salı 13:17

ATATÜRK’Ü YENİDEN KEŞFETMEK

26 Temmuz 2016 Salı 13:09

YÜRÜMEKTEN DAHA FAZLASINI YAPMAK

07 Eylül 2015 Pazartesi 12:19

MASUM ÇOCUK

03 Eylül 2015 Perşembe 13:38