Sümüklü Köyün Sümüksüzü

İzmir Atatürk Lisesi'nde yatılı okudum... İlk senemde yaşlıca bir öğretmenim vardı... Alaaddin Güneş... Edebiyat Öğretmeni ama bizim Dil ve Anlatım dersimize girerdi... Çok uzun zamandır İAL'de görev yapıyordu ve mavi gözleri, sarı saçları ile Atatürk'e benzerdi... Ama onun Atatürk'e en çok benzediği yönü, görünüşü değil, düşünceleri idi... "MESELA" derdik, azarlardı... "Mesela" diyeceğimize "örneğin", "vesaire" yerine "ve benzeri", "kelime" yerine "sözcük", "mesaj" yerine "ileti" sözcüklerini kullanmamızı öğütler, kullanmadığımızda, kullanana kadar "MESELA MI" diye uyarır, tekrarlardı... Onun söylediği "Bu sözcüğün Türkçe'si varsa, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca vb. kullanmak niye" idi... Haksız mıydı?

 Öğrenci arkadaşlarım (başlarda benim de içinde bulunduğum bir tayfa), öğretmenimizin keskin tavırları, birden parlayan, ders içinde biranda değişen, yükselip alçalan ses tonu ile gülümser, hatta dalga geçer, ayağa kalktığımızda kullandığımız "MESELA"yı "ÖRNEĞİN"e çevirene kadar tekrarlatmasına sinir olurduk... O zamanlar hepimiz "byle yazn nesln brylerydk ve nrye gidioruz blmiodk, eğlncli ve hvalı gbiydi"... O yüzden de normaldi öğretmenimize gülmemiz...

İzmir Atatürk Lisesi, şuanda İzmir'in en yüksek puan ile öğrenci alan, 1888 kuruluşlu lisesidir... İçindeki hiçbir öğrenci, belirli bir seviyenin altında değildi, bunu belirtmekte de fayda var... İşin özü, İzmir'in en iyi liselerinden birisinde bile, öğrenciler, düzgün Türkçe kullanımına gülüyordu...

Öğretmenimizin bize anlattığı öyküler ünlüydü... Bir gün yine bir öyküye başladı... "Çocuklar..." dedi. "Günün birinde bir köy varmış... Ve köyde de bir adam... Bu adamın burnundan sümük eksik olmazmış... Sümüklerinden rahatsız da olmazmış... Herkes bu adamla dalga geçermiş 'Sümüklü' diye, o yine de takmazmış... Gel zaman git zaman, bu sümüklülük, köyün diğer bireylerine de geçmiş... En sonunda köyde sadece tek bir kişi sümüksüz kalmış... Diğer tüm köy halkının burnunda sümük... Ve sümüklü olmak o kadar normal olmuş ki, tüm köy halkı, o sümüksüz adamla dalga geçmeye başlamış..." Öğretmenim bunu anlattığında, pek bir şey anlamamıştık hiçbirimiz... Öyküyü anlamıştık ama "Alaaddin Hoca bunu neden anlattı ki" diyorduk...

Bir sene sonra, lise 2'ye gittiğim dönem bir edebiyat sınavıydı... Yazı yazıyorduk... Kaptırmışım kendimi, yazıyorum da yazıyorum... Biran bir baktım kağıda "gliorm" yazmışım "geliyorum" yerine... Kendimi kötü hissettim... Sildim, düzelttim... Sınav bittiğinde artık ne telefonda, ne internette (Msn vb. sohbet ağlarında) asla kısaltma kullanmıyordum... Bir süre yavaş yazarım ama Türkçe'mi bozmam diyordum... Bu bilinç daha sonra Türkçe karşılığı olan yabancı kökenli sözcükleri kullanmama şeklinde devam etti... Ve şuanda kullandığım yazma şekline döndü... Ancak bütün bir neslin bozduğu Türkçe'yi düzgün kullanmak farklılık yaratmıştı. İnternette arkadaşlarımla konuşurken, "Sn nie böle yazıosunki", "düzghn yz olm yha" gibi zerzenişlerle karşılaştım... İşte o gün, öğretmenimin anlattığı hikaye aklıma geldi... Bir "sümüksüz" olmuştum...

Alaaddin Öğretmen, Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık süresini bile geçen bir görev süresi sonrası emekli olmuştu... Bir gün ders arasında bahçede gördüm... Koştum, elini öptüm... "Hocam" dedim, "hani böyle böyle bir öykü anlatmıştınız ya, galiba sümüksüz oldum"... Olayları anlattım kısaca... Gurur duyan bir bakış attı o mavi gözleriyle... "Haklısın sümüksüz." dedi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi

Hoşgeldiniz Özel İnsanlar

19 Ağustos 2010 Perşembe 15:41

Geçmiş Düzenlemesi

09 Ağustos 2010 Pazartesi 11:55

Bir Gençlik Uyanıyor

05 Ağustos 2010 Perşembe 14:45

Yanlışlar ve Değişim

05 Temmuz 2010 Pazartesi 12:14