PASAJDA BANA AĞABEY DERLER

PASAJDA BANA AĞABEY DERLER
"Çocuklarımın hem anası, hem babasıydım ve aynı zamanda evimizin de erkeğiydim."

“HAYATLA BAŞA ÇIKMAYI BAŞARDIM”

NURHAN AYDEMİR KİMDİR?
1953 Artvin Merkez'e bağlı Varlık Köyü doğumlu. İlkokulu köyünde okudu, daha sonra Kız Enstitüsüne yazıldı. Çocukluğunda çoğu zaman, terzi olan babasının dükkanında babasına yardım etti. Dikişle ilk barışıklığı da o yıllarda başladı. Dikiş nakış kurslarına gitti. Aydın'da bir tekstil firmasında, Ankara'da Spor Toto'da çalıştı. Yolu güneye düştüğünde Ula köylerinde usta dikiş öğretmenliği yaptı, sergiler açtı. Büyük oğlu Murat'ın Marmaris'te iş bulması üzerine, küçük oğlu Barlas'ı da alıp Marmaris'e yerleşti. Marmaris'te bir tekstil atölyesinde ustabaşı olarak çalıştı, ardından bir penye atölyesi ve bir çamaşırhane işletti. Bu işleri yürütemeyince, en iyi bildiği işe, baba mesleğine geri döndü. Çocuklarını küçük yaşlarından itibaren tek başına büyütmenin, çocuklarına hem ana, hem baba olabilmenin ve hayatla başa çıkabilmenin mutluluğunu yaşıyor. Halen Yüce Pasajındaki terzi dükkanında, baba mesleğini sürdürüp dikiş dikiyor. Esnaf arkadaşları ona “Ağabey” diyor. Karadenizli olmakla gurur duyuyor ve Marmaris'i çok seviyor. Artun'un babaannesi olmak, hayatının en büyük keyiflerinden biri…

“OKULUN PAYDOS ZİLİNİ MEZARLIKTA BEKLERDİM”
-Nerede başladı Nurhan Akdemir'in hikayesi?
-Artvin, Varlık köyünde yemyeşil bahçeli bir evde doğdum. Ailemin 5. çocuğuyum. 4 Köyün birlikte öğrenim gördüğü 11 derslikli bir ilk okulda okudum. 300 öğrenci vardı okulda, 18 stajyer öğretmen, 4 de asil öğretmen olmak üzere 22 öğretmenimiz vardı. Düşünün 1960'lı yıllarda böyle bir okula sahiptik. Sonradan her köye okul yapıldı, son iki yıl kendi köyümde okudum.
1965 yılında Kız Enstitüsüne yazıldım. Ama maddi imkansızlıklardan dolayı okulu tamamlayamadım.

-Nasıl bir çocukluktu sizinki? O yemyeşil bahçe içerisindeki çocukluğunuzdan bizimle paylaşacağınız güzel anılarınız olmalı…
-Yaramaz bir çocuktum, ağaç tepelerinden inmezdim. İlkokula gittiğim yıllardı. Bir gün arkadaşlarımla girdiğim bir iddia üzerine bayrak direğine tırmandım. Bu yüzden babamdan “Ne işin var bayrak direğinin tepesinde” diye, tokat yediğimi hatırlıyorum.
Köyümüze okul yapılmadan önce, dört köyün çocuklarının birlikte okuduğu büyük okula gidiyorduk. İlkokula yeni başladığımda okulu hiç sevmemiştim, canım gitmek istemiyordu. Bizi okula götüren de olmazdı, kendimiz giderdik. Okul yolu üzerinde mezarlık vardı. Arkadaşlar okula gider, ben mezarlığa girer mezarın birine otururdum. Okul da karşıda. Teneffüslerde çoluk çocuk bahçeye çıkar oynarlar, koşuşurlar hiç aldırmazdım. Annemin yanıma koyduğu yemeği de mezarlıkta yerdim. Paydos zili çalınca da, herkesten önce koşup eve giderdim. Bu babamın çok hoşuna giderdi. Günün birinde, bu devamsızlığım okulun dikkatini çekince, Ekrem Hoca babamın işyerine terzihaneye geldi. Beni de çağırdılar. O günü hiç unutmam. Babamın bıyık altından gülümsemesi çok hoşuma gitmişti. “Bir daha sakın bunu yapma” dedi.

“SERAP'IN DEDESİ BİZİ HAYALET ZANNETTİ”
Dedim ya yaramaz ve hareketli bir çocuktum. Benden 10 ay küçük erkek kardeşim mezarlıktan korkar, mezarlığın yanından geçerken arkama saklanır, önlüğümü tutardı.
Kulakları çınlasın; Nilgün, Serap ve Perihan komşu kızlarıydı. İyi arkadaştık. Gece vakti mısır tarlasından mısır çalar, tarlanın tenha tarafında ateş yakıp pişirir, yerdik.
Serap'ın annesi iri yarı, uzun boylu bir kadındı. Seraplara gider annesinin açık renk elbiselerini seçip giyerdik. Sonra da gizlice üzüm bahçesine girer, üzüm çalardık. Serap'ın ton ton bir dedesi vardı “Efendi Amca” derdik. Bir gün bizi bağda görüp “Kim bunlar böyle hayalet gibi” diyerek, bağa girmişti. Bir de ne görsün biz cadılar. Ertesi gün babama söylemişti, ama bundan dayaksız kurtuldum.

“BABAMIN TERZİHANESİNDE TEYEL SÖKERDİM”


-Babanızın terzihanesi olduğunu öğrendik. Baba mesleğini sürdürüyorsunuz. Nasıl başladınız bu işe?


-Babamın terzihanesinde sevdim bu işi. Dükkana gider, yardım ederdim. Kömür ütüsünü yakar, lüks lambasını pompalar, teyel söker, gelene gidene çay yapardım. Bu sayede kalabalık bir çevrede büyüdüm. Hem terziliği, hem esnaflığı babamdan öğrendim. Girişken bir yapım vardı, hala da öyleyim. Sonra 15-16 yaşlarındayken dikiş nakış kursuna gittim. Benim için çok keyifli bir süreçti. Sergi açmıştık yıl sonunda, Milli Eğitim Müdürü ve Vali sergiye gelmişlerdi. Bu o zaman çok farklı bir olaydı benim için, gizliden gururlanmıştım kendimle.

-Kuzeyden güneye yolculuğunuz ne zaman başladı?


-Artvin'den ilk ayrılışım, Ankara'ya gitmek için oldu. Ablam evliydi Ankara'da oturuyorlardı ve ağabeyim de orada üniversitede okuyordu. Enstitüden ayrılınca bir müddet Ankara'da ablamın yanında kaldım. 1970'de köye döndüm ve evlendim. Yaşım küçüktü, henüz 17 yaşındaydım. 1972 yılında büyük oğlum Murat dünyaya geldi. Genç yaşta anne olmuştum, bence bu hayatımın en güzel duygusuydu. Birkaç yıl sonra eşimin işi nedeniyle 1975'te Artvin'den ayrıldık.

“DÜNYANIN EN GÜZEL DUYGUSU ANNELİK”


-Artvin'den bu kopuş, bir güneye yolculuk başlangıcı mıydı?


-Güneye yolculuğumuz ilk bu şekilde başladı. Önce Söke'ye, ardından Milas ve Muğla'ya geldik. Dünyanın en güzel duygusu olan anneliği 1978 yılında ikinci kez küçük oğlum Barlas'la tattım. Evliliğim küçük oğlum henüz bir yaşındayken bitti. Çocuklarım küçük olduğundan onların hem anası, hem babası oldum, kendimi onlara adadım.
Çalışkan bir yapım var. Hem bundan, hem de maddi nedenlerden dolayı çalışmam gerekiyordu. Mesleğimi Aydın'da bir tekstil firmasında çalışarak sürdürdüm. Ama iki çocukla, bana çok yabancı bir şehirde yalnız olmak çok da kolay değildi. Bu nedenle ablamın ve ağabeylerimin yanına Ankara'ya gittim yeniden, ayrı bir ev tuttum kendime, iki oğlumun bana verdiği güçle yeniden hayata sarıldım. Spor Toto kurumunda iş buldum, 2 yıl çalıştım orada. Barlas Cimcime Kreş'e gidiyor, Murat da Sarar İlkokulunda okuyordu. Murat'ın öğretmeni de köyden arkadaşımdı, gurbette insanın bir memleketlisiyle böyle bir vesileyle karşılaşması güzel bir duygu. Düşünün çocukluk arkadaşım, oğlumun öğretmeniydi.

“BABAM NASIL MUTLUYSAN ÖYLE YAŞA DEDİ”


-Aileniz o yıllarda evliliğinizin bitişine nasıl bir tepki verdi?


-Eşimden ayrıldıktan sonra Artvin'e ailemi ziyarete gittiğimde, babam bana bir tek şey sordu “Bu iş hangi safhada, bitti mi?” diye. Ben de “Bitti” dedim. “Nasıl mutluysan, öyle yaşa” dedi, bunu hiç unutmam. Ağabeyim de “Nerde yaşamak, çocuklarını nerede büyütmek istiyorsan orada yaşa, biz arkandayız” demişti. Uzak yerlerde yaşasak da, ailem beni hiç bırakmadı ve daima arkamda oldular.

“ÇITLIK KÖYÜNDE DİKİŞ ÖĞRETMENLİĞİ YAPTIM”


-Ankara'da yaşarken, yolunuzun tekrar güneye çıkması nasıl oldu peki?


-Çocuklar küçük yaşta babalarından ayrı kalmışlardı. Ben her ne kadar hem anne, hem baba olmaya çalışsam da, babalarını görmek istiyorlardı. Aradan birkaç sene geçti. Murat ortaokula, Barlas da İlkokula başlamışlardı, baktım olmayacak… Çocukları aldığım gibi Ula'ya geldik. 1983 yılıydı… Zaten bu gelişle de Ula'ya yerleştik.
Ula'da otururken Halk Eğitime bağlı olarak köylerde dikiş üzerine usta öğreticilik yaptım. Çıtlık'ta çok güzel günlerim oldu. Kız öğrenciler bahçelerinden topladıkları çiçeklerden getirirlerdi bana. Okul öğretmenleriyle birlikte servisle gidip, geliyorduk Ula'ya.
Öğrencilerimizin yaptığı el işleri ve dikişlerle sergiler açtık. Milli Eğitim Müdürü ve Halk Eğitim Müdürü ile birlikte diğer Muğla köylerinin sergilerini gezdik.

“TERZİLİĞİN DIŞINDA DİKİŞ TUTTURAMADIM”


-Marmaris'e ne zaman yerleştiniz?


-Ula'da yaşarken arada gidip geliyorduk Marmaris'e. Ama tam olarak yerleşmemiz, 1991'de Murat'ın Marmaris'te işe girmesiyle oldu. Onu yalnız bırakmamak için Barlas'ı da alıp, Marmaris'e yerleştim. Burada ilk olarak bir atölyede ustabaşı çalışıp, ardından kendime terzi dükkanı açtım. Sonra bir arkadaşımızın önerisiyle biriyle ortak olduk ve penye atölyesi açtık. Pek uzun sürmedi, bir süre sonra battık. Çıkışı çamaşırhanede bulacağımızı sandık, bir çamaşırhane açtık. Baktım ki onu da yürütemiyoruz. Anladım ki terziliğin dışında dikiş tutturamayacağım. Yeniden kendi terzihanemi açtım. Halen de devam ediyorum işte.

-Marmaris'e çok daha önceki yıllarda da geldiğinizi söylediniz. Nasıldı o yılların Marmaris'i?


-İlk kez 1974'te geldim Marmaris'e. Nerde şimdiki Marmaris? Marmaris portakal bahçeleri ve sazlıktı. Meydanda Pamukkale yazıhanesi, sahilde bir iki baraka restoran vardı. Sonra zaman içinde betonlaştı, kalabalıklaştı ve maalesef artık fazla doldu Marmaris.

“BABAMIN MESLEĞİNİ YÜRÜTÜYOR OLMAKTAN MUTLUYUM”


-Peki nasıl yürüyor Marmaris'te baba mesleği?


-Baba mesleğini severek yapıyorum. Bir terzi dükkanım var, fakat tam anlamıyla terzilik yapıyorum diyemem, Yüce Pasajındaki dükkanımda genellikle tadilat işleri yapıyorum. Arada talep olduğunda takım elbise, gelinlik de dikiyorum tabii. Bir keresinde İngiliz bir tekneci adama takım elbise dikmiştim, tam üç kere teşekküre geldi “Ellerinize sağlık” diyerek. Gelinlik diktiğim kişiler var, nikah davetiyelerini, nikah şekerlerini getirip verir, teşekkür ederler. Geçtiğimiz yıl da Aksaz'dan bir öğrenci, öğretmeninin verdiği ödev nedeniyle benimle röportaj yaptı. Çok mutlu oluyorum tabii böyle güzel olaylarla karşılaşınca.
Esnaf arkadaşlarımızla da çok iyi komşuluk ilişkilerimiz var.
İnsan canlısıyım, samimi bir yapım var. Zaten mesleğim de bunu gerektiriyor. Her zaman dürüstlükten yanayım, yalan ve riyaya hiç gelemem.

-Ailede baba mesleğini yürüten yalnızca siz misiniz?


-Evet, ailede baba mesleğini bir tek ben yürütüyorum ve bundan da mutluluk duyuyorum.

-Her mesleğin olduğu gibi sizin mesleğinizin de zor yanları vardır mutlaka. İnsanlarla bire bir muhatapsınız ve herkesi hoşnut etmek zor olsa gerek…


-Tabii her meslekte olduğu gibi, bizim işimizin de zor yanları var. İşimde çok titiz çalışıyorum ve müşterilerimi memnun etmek için elimden geleni yapıyorum. Dediğiniz gibi insanlarla birebir muhatabım işimde ve kaprisli müşterilerim de var. Ama insan zamanla tüm bunlara alışıyor.
Kendi beğenmediğim bir şeyi asla müşterilerime tavsiye etmem, dikmemi istedikleri veya tadilat yaptırmak istedikleri giysi üzerinde önce ben fikrimi söylerim, onların istedikleri gibi yapılırsa olur mu olmaz mı, onlara yakışır mı yakışmaz mı diye.

“PASAJDA BANA AĞABEY DERLER”


-Marmaris'e geldiğinizde kendi işinizi kurarken, yalnız bir kadın olarak zorluklarla karşılaştınız mı?


-Çocuklarımın hem anası, hem babasıydım ve aynı zamanda evimizin de erkeğiydim. Mücadeleci, çalışkan bir yapıya sahibim. Hayatla başa çıkmayı başardım. Bu nedenle “Kadın başıma şu zorluklarla karşılaştım” diyemeyeceğim. Çocuklarımın yanımda olmalarının bana verdiği desteği, sanırım ifade etmekte zorlanacağım. İşimde, esnafların içinde kadın yüzümü öyle örttüm ki, pasajda bana “Ağabey” derler. Belki de kadın yüzümü örtmeseydim, şimdiki gibi huzurlu bir hayatım olamayacaktı. Bir bayan esnaf arkadaşım “Kadınlar seni örnek almalı” demişti.

“ÇOCUKLARIMA HEM ANA, HEM BABA OLDUM”


-Neden bir daha evlenmediniz?
-İki kişi de olsanız, tek başınıza da fark etmiyor. Hayat her şekilde mücadele etmeyi gerektiriyor. Böyle daha mutluyum. Tabii ki evliliğe saygı duyuyorum. Evliliği çok düzgün giden, mutlu bir yaşam süren arkadaşlarım olduğu gibi, mutsuz yürüyen evlilikler de var. Ben çocuklarımı yalnız büyütmeyi seçtim.
İki erkek çocuğum vardı ve eşimden ayrıldığımda yaşları küçüktü. Onlara hem ana, hem baba olmam gerekiyordu. Üçümüz kenetlendik ve yolumuza devam ettik. Ama biraz despot bir anneyim. Anne çocuk ilişkisinde katı kurallarım var. Halen de öyleyim. Çocuklarım beni hiç üzmediler, onlarla gurur duyuyorum.
Murat evli, gelinim Özlem gelinim değil kızım gibidir. Şimdi bir de 9 yaşında torunum Artun var. Allah herkese büyükanne olmayı nasip etsin, çok güzel bir duygu. Çok seviyorum torunumu.

“KARADENİZLİLER DERNEĞİNE KADIN ELİ DEĞMELİ”


-Bir Kuzey Çocuğu olarak Marmaris'teki hemşerilerinize neler söylemek istersiniz?
-Öncelikle Karadenizliler Derneğine üye olacağımı söylemek istiyorum. Tüm Karadenizliler o çatı altında el ele olmalıyız. Özellikle derneğimize kadın elinin değmesi gerektiğine inanıyorum. Karadenizli olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Ama şunu da belirteyim, ekmeğini yediğimiz Marmaris'imizi de çok seviyorum. O nedenle buradayız, o nedenle yaşamımızı burada sürdürüyoruz. Sizin aracılığınızla tüm hemşerilerime selamlarımı gönderiyorum.
Ve son sözüm de şu: Ülkemi, Cumhuriyetimi ve bayrağımı seviyorum.




HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.