• BIST 10081
  • Altın 2951.437
  • Dolar 34.6593
  • Euro 36.8557
  • Muğla 9 °C
  • İzmir 12 °C
  • Aydın 13 °C
  • İstanbul 11 °C
  • Ankara 6 °C

KÖY ENSTİTÜLERİNDE OKUYANLAR YOKSUL KÖYLÜ ÇOCUKLARI MIYDI?

Zeki SARIHAN

 

 

 

 

 


17 Nisan 1940'ta kurulan Köy Enstitülerininin 83. yılldönümü yurdun birçok yerinde konferanslar, panel  ve sempozyumlarla kutlanıyor. Bu vesile ile eğitimimizin içinde bulunduğu durum da masaya yatırılıyor.
Köy Enstitülerinin açılış ve kapatılış nedenleri hakkında ideolojik tutumdan  kaynaklanan yanlış bilgiiler var. Geniş bir aydın kesiimi, kendilerini 1930'ların ve 1940'ların iktidarıyla eşleştirdikleri  için sağlıklı yorumlarda bulunamıyorlar. Bunlar hakkında en sonuncusu geçen Nisan ayında olmak üzere  geçmişte bazı yazılar yazmıştım.
Bu yazımda, doğruluğu tartışıllmaya muhtaç bir yargı üzernde duracağım. Bu yargı enstitülerle illgili yazılarda tekrarlanan  bir iddiadır. Buna göre enstitülerde okuyanlar yoksul  köylü çocuklarıdır.
Bu iddia üzeriinde durmadan önce "yoksul köylü"nün ne  olduğuna bakalım.
KÖYDEKİ SINIFLAR
Köylerde bugün olduğu  gibi 1940'lı yııllarda şu sınıflar bulunurdu. Tarım işçileri, yoksul köylüler, orta köylüler, zengin köylüler, toprak ağaları.
Tarım işçilleri, geçimini tarımda başkalarının tarla ve bahçelerinde işçilik yapmakla sağlayanlardır.  Bunlar daha çok kapitalizmin geliştiği bölgellerde bulunur. Günümüzde  Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayıp mevsimlik işçi  olnlar da  bu sınıfın içinde sayılmalıdıır.
Yoksull  köylüler, çalışabileceğinden daha  az toprağı  bulunanlardan meydana gelir. Bunlar kendi  topraklarını işlemekten başka, başkalarının toraklarında da gündelikçi olarak çalışırLar. Ortakçılar da bu sınıfın içindedir.
Orta  köylü, İşleyeceği  kadar  toprağa sahip olanlara denir. Bunlar ücretli işçi çalıştıırmazlar, kendileri de başkalarının  işlerinde çalışmazlar. Çok çok,  komşularıyla keşik yaparlar. Yani birbirlerinin işine ücret almaksızın ve vermeksizin giderler.
Zengin köylüler, ailenin kendi gücüyle işleyebileceğinden daha çok toğrağa sahip olanlara zengin  köylü denir. Bunlar tarla ve bahçelerini ücret vererek işletirler. Hayvanları  için çoban tutarlar. Yolculuklarını atla yapalar. Zengin  köylü, çalışanların başında bulunsa da ailenin çocuk va kadınları dışarıda çalışmaz.
Toprak ağaları, geniş topraklara ve sürülere sahip köylüdür. Geçmişte işlerini angarya lle gördürürlerdi. Günümüzde toprak ağalığı oldukça zayıfllamış, angarya çalışanlar hemen hemen  kalmamıştır.
Köy Enstitülerinin açıldığı yıllarda Türkiye nüfusunun yüzde 80'i  köylerde yaşııyordu. Köyle kent arasında büyük  bir uçurum  vardı.  Köylüller birçok hizmetten yoksundu. Bu durum, bütün köylülerin tek bir bütün olarak algılanmasına ve enstitülerde okuma olanağına kavuşan çocukların "yoksul köylü çocuğu" olarak algılannmasına  neden olmuştur.
Fakat bu iddiaya irdelenmeye muhtaçtır.
Şu nedenlerden ötürü:
1. 1940'ta köylerin yüzde 75'in okul yoktu. Okul olmayan köylerin daha çok yoksul köylülerin yaşadığı köyler olması doğaldır. Bu köylerin yoksul çocukları, kasaba ve kentllerde okuma imkânIndan da yoksundullar. Esasında yoksul  köylülerin tarım ve hayvancılıkta işgücü olarak kullanmak yerine çocuklarını okula göndermekte pek istekli olmadıklları da bilinir.
2. Birkaç yıl önce Köy Enstitüsünün devamı olan Akpınar Öğretmen Okulu mezunlarından bir grupla sohbet ediyorduk. Onlar arasında kısa  biir  anket yaparak ailelerinin köydeki hangi sınıfa  mensup olduklarını sordum. "Yokksul köylü" çocuğu değillerdi. Daha çok orta köylü ve devlet memuru çocuklarıydılar.
KENDİ KÖYÜMDEN ÖRNEK  
3. Bizim köye öğretmen 1954 yıllında geldi. Komşu köylerin hiçbirinde okul yoktu. Bu nedenle o köylerde okul açılıncaya kadar ikişer üçer çocuk da bizim köyün okuluna gelirdi. Bununla birlikte bizim köyden Köy Enstitüsüne giden öğrenci omuştur. Bunların hiçbiiri yoksul köylü ailesine mensup değildi.
Köy Enstitülleri  yasasına göre  enstitülere girebilmek için köy okulundan diplomam almak zorunluydu. Köy çocukları ilçe  merkezlerinde okumuş olsalar  da enstitüye giremezlerdi. Mensubu  bullunduğum sülale. eskiden beri erkek çocuklarını okutma geleneğine sahipti. Bu çocuklar ilçe  merkezindeki  akrabalarının yanında okuyorlardı. Ancak o yılllarda gidebilecekkleri hemen tek okul,  köy enstitüsü olduğu için son sınıfta bir köy okuluna  naklederler ve oradan diploma alırlardı. Nakletttikleri yer, gene akrabalarının bulunduğu Kumru bucağı idi. 1952'de Kumru  Merkez İlkokulundan diploma alan iki akraba çocuğu o yıl Akpınar  Köy  Enstitüsüne girmiştir. Birinin babası Fatsa'da ticaret yapıyordu. Yeterii kadar toprağı olmakla birlikte o yılların torpilli mesleklerinden olan ormancılık da yapmıştı. İkincisi ise orta  köylü çocuğu idi. Ağabeyim  de onllarla birlikte aynı okuldan diploma almakla birlikte o yıl babam öldüğü için ennstitüye gidemedi.
Köyümüzden Enstitüye giden üçüncü kişi de orta köylü statüsünde olan ve babası gene ormancılık yapan bir çocuktur.
İlkokulu 1958'de bitiren ikisi kız, 6'sı erkek 8 kişiydik. İkimiz İlköğretmen Okuluna gitmeye hak kazandık. Biri ben, biri de kömşu köyden, annesi tarafınndan akrabamız olan Ahmet'ti. İkimizin ailesi de orta köylü idi.
Daha sonraki yıllarda köyümüzden 4 kişi daha Akpınar Öğretmen Okulu'nu kazandı. Böylece 1970 yılına kadar Akpınar'da bizim köyden Ahmet'le birlikte toplam olarak 9 kişi okudu. Bunların 6'sının soy adı Sarıhan'dır. İkisinin annesi Sarıhan sülalesindendir. Yalnız birinin Sarıhan mahallesinde oturmakla  birlikte soyadı farklıdır. Sarıhanlar ise köy nüfusunun dokuzda birini oluşturuyordu. Bu dokuz kişiden  hiç biri yoksul köylü çocuğu değildi.
Kızlara gelince, ilk sınıfı  köyde okumakla birlikte ailece ilçeye  taşındıkları için ilçe ilkokulunu bitiren ve Beşikdüzü Kız Öğretmmen Okulu'na giden kızın soy  adı da Sarıhan'dır. Öğretmen Okulu'na ailesi tarafından gönderilmeyen, daha sonra ailenin inadı kırılan fakat öğretmen okuluna değiil de yaşı geçmiş olduğu için Ebe okuluna gitmeyi başaran kız olan Fatma da bizm ailedendir. Köyümüzde ilkokuldan sonra okuyan ilk kızdır.
Bu hikâye, uzun yıllar köyde okumanın yalnız bir sülalenin tekelinde kaldığını da gösteriyor.
Bu durum, Köy Enstitüsü ve ilköğretmen Okuluna girişte başka köylerden farklılıkları ortaya koyuyor olabilir. Karadeniz Bölgesi, orta köylülüğün yaygın olduğu bir bölgedir. Bu örnek Köy Enstitülerinde ve onların devamı olan yatılı ilköğretmen okulllarında öğrenci profilinin yoksul değil, orta köylü ağırlıklı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte Köy Enstitülerinin ve devamı olan okulların okuma olanağı olmayan köylü çocuklarının imdadına yetiştiği tamamen doğrudur. Bu nedenle enstitülerde "yoksul köylü çocukları"nın değil, "köylü çocuklarının" okuduğunu öylemek daha doğrudur. (17 Nisan 2023)
zekisarihan.com

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141