“Çağrıldığın yara gitmeye ar eyleme, çağrılmadığın yere gidip de dar eyleme” demişler. Öğretmen arkadaşım Alâeddin Özmen, can ve gönülden birkaç kez “Karaman’a beklerin” deyince 7 Ekim Sabahı Ankara’dan çıkıp 8 Ekim akşamına kadar Karaman’ın konuğu oldum.
“Git gel Konya altı saat” sözü bilmem Ankara’da mı yoksa motorlu araçların olmadığı dönemde Konya yakınlarındaki bir yerde mi söylenmiş ama şimdi Konya’ya kadar hızlı trenle ve 110 km daha ötede bulunan Karamam’a Ankara’dan gidiş dönüş, altı saati fazla aşmıyor.
Yazdan kalmış güneşli bu sonbahar günlerinde okuduğunuz kitaptan başınızı kaldırıp çevreye baktığınızda sapsarı biçilmiş ekin tarlaları, biçilme zamanı gelmiş mısır tarlaları ve henüz sulanmakta olan yeşil pancar veya yonca tarlaları görürsünüz. 1989’a kadar Konya’nın bir ilçesi olduğu için eskiler Karaman’ın kocaman bir il olduğuna inanamaz. Oysa kent nüfusu 150.000’i bulmuş. Sekiz bin yıldır yerleşim birçok yerinin merkezi olan Karaman, düzgün cadde ve sokakları ile dikkat çekiyor. Bunun nedenlerinden biri, Karaman’ın geçen yüzyılın başlarında Almanların inşa ettiği Bağdat Demiryolu istasyonlarından birinin üzerinde bulunması.
Kendisi de Karaman’ın bir köyünden alan Özmen beni tren istasyonunda arabasına alır almaz, yaşadığı yeri konuğuna tanıtmak isteyen her ev sahibi gibi, Karaman hakkında, hem da göstererek bilgi vermeye başlıyor. Ben bu kentten iki gez geçtim ve 4 Eylül 1992’de Eğitim-İş ve Eğit-sen’in birleşmesini isteyenlerin toplantısına katılarak bir meslektaşımın evinde bir gece konuk olmuştum. Kentin yapısı ile ilgili aklımda hiçbir şey kalmamış.
Karaman’ı tanıtmaya gar binasından başladı. Sonra Kale’ye götürdü. Gördüğü restoranla dimdik ayakta duran Kale, Konya’daki Alâeddin Tepesi’ni andıran ancak ondan biraz daha küçük bir yükselti üzerinde Selçuklular tarafından inşa edilmiş. İç kısmında restorasyon çalışmaları devam ediyormuş. Ankara Kalesi’nin duvarlarında üzerinde çeşitli motifler bulunan bazı mermerler vardır. Bunlar yıkılan bazı yapılardan taşınmıştır. Karaman Kalesi’ndeki figürlü taşların hemen hepsi mezarlarda ve anıt yapılarda bulunabilecek Arapça yazılar. Fakat bunların hepsi ters konulmuş!
227 YILLIK KARAMAN DEVLETİ
Karaman Beyliği Osmanlı Beyliğinden 43 yıl daha önce kurulmuş ve İstanbul’un alınışından 30 yıl sonraya kadar 227 yıl ayakta kalmış. Dile kolay. Türkiye Cumhuriyeti henüz yüz yaşına basmadı. Bu 227 yılın öyküsü artık tamamen Osmanlı tarihinin gölgesi altında, silinmiş gibi. Kalede ters konulan yazılı taşların anlamı ise şuymuş. Osmanlı ile Karamanlılar arasında süren sekiz yıllık bir savaş sonunda Osmanlılar, Karaman’ı dümdüz etmişler! Karamanlıları da aşağılamak için yeniden inşa ettikleri kaleye onları anıtlarından elde edilen bu yazıları ters koymuşlar! “Akraba’nın akrabaya akrep etmez ettiğini” sözünü kanıtlamışlar. Bunların ikisi de Oğuz Boylarından!
Kaleyi dolandıktan sonra günlük Karaman’ın Sesi gazetesini de çıkaran Karaman Gençlik Radyo ve Televizyonunda 15 dakikalık bir canlı yayına çıkarılıyoruz. Yunus Emre Camii avlusunda dinleniyoruz. Restore edilmiş bir Karaman Evi olan Hürrem Dayı Evini geziyoruz.
YUNUS EMRE KARAMANLI MI?
Geçen yıl bir turizm şirketi tarafından hazırlanıp giderleri Belediye tarafından üstlenilen Karaman Kültür Müzesi ise mutlaka görülmedi gereken bir mekân. Sırf bunun için Karaman’a gitmeye değer. Karaman’ın yetiştirdiği ünlülere ve ilin tarihi ve turistik yerlerine ayrılmış odalar ve bunların akışkan resimleri sergilenmiş.
Karaman’ın en çok sahip çıktığı, kişiliğiyle övündüğü şahsiyat haklı olarak Türkçeyi beyliğinin devlet dili ilan eden Karamanoğlu Mehmet Bey. Onu başköşeye oturtmuşlar. Karamanlılar, Mehmet Bey’in Türkçe konuşulması buyruğundan esinlenerek Karamanname adında bir dergi de çıkarıyorlar. Son sayısında benim de Mehmet Bey’in fermanının önemi hakkında bir yazım var. Karamanlılar her yıl bir dil bayramı da kutluyorlar.
İkinci sırada Yunus Emre geliyor. Karamanlılar, Yunus’un Karamanlı olduğu konusunda çok ısrarlılar. Buna ilişkin tapu kaydı gibi bazı belgelerin de olduğunu ileri sürüyorlar. Kâzım Karabekir de şimdi onun adını taşıyan ilçeden. Atatürk’ün dedelerinin de Karaman’dan Rumeli’ye göç ettirilenlerden olduğu anlatılıyor. Mevlana’nın çocukluğu burada geçmiş, Piri Reis’in ailesi de Karaman sürgünlerindenmiş.. Ayrıca Hititler tarafından Tanrı Dağı olarak adlandırılmış ve birçok Roma ve Bizans kalıntılarını, özellikle Binbir Kilise mağaralarının bulunduğu Karadağ, bu ilin sınırları içinde. Müzenin rehberi Özgür Duran adlı genç, bu konularda görüntülü bilgiler veriyor.
KARAMAN AYDINLARIYLA BULUŞMA
Alâeddin, Karaman’ın demokrasi kültürünü temsil eden kitle örgütlerinden bir grubu Kent Otel’de bir buluşmaya davet etmiş. 12 kişi geldi. Alaaddin beni U biçimi verdiği masaların ortasına oturtarak hakkımda bilgiler veriyor, ama bir kısmıyla çeşitli vesilelerle tanışıklığımız var. Bir saat süreceğini tahmin ettiğimiz buluşma iki saat on dakika sürüyor. Eğitimin nereye gittiği başta olmak üzere nereye savrulmakta olduğumuzu anlatıyorum. Davetliler sorular soruyor ve kendi görüşlerini de anlatıyorlar. Alaaddin’in lise öğrencisi iki güzel kızı Ayşegül ve Melike’nin başında beklediği kitaplardan 15’ini imzalatıyorlar.
Özmen’in beni gece konuk etmesinden sonra ertesi günü 35 yıldır Öğretmen Dünyası okuru ve bir süre temsilciliğini yapmış olan Emir Koçak öğretmenin evine öğle yemeğine daha doğrusu ziyafetine davetliyiz. Becerikli eşi Hasibe Hanım’ın bakarak da doyabileceğimiz Karaman yemeklerini tattıktan sonra tavana kadar kitapların istif edildiği kütüphanesini görüyoruz. Alâeddin beni yolcu ederken, çantama kendi köyü Yeşildere’den getirttiği bir poşet elma koyuyor. Karaman, bisküvi ve elmanın da başkentiymiş…