İlk hocam, Türkiye Radyolarıdır
Zekai Tunca Kimdir?
1944 yılında Ankara'da doğan Zekai Tunca, Türk Sanat Müziği'ne olan kulak dolgunluğunu TRT Ankara Radyosu'ndan edindi. Bu kulak dolgunluğunun birikimiyle, 1960 yılında merhum Hikmet Taşan vasıtasıyla katıldığı Dr. Recai Özdil Topluluğu'nda notalı ve sistemli çalışmaya döndü. Aynı yıllarda İsmail Baha Sürelsan Topluluğu ile de teması oldu. 1964 yılında Ankara Radyosu'nun açtığı sınavda başarılı olarak ilk on finalist arasına girdi. 1966 yılında TRT'nin açtığı stajyer sanatçı sınavında başarılı oldu ve stajını Ankara Radyosu'nda yapmaya başladı. Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi mezunu olan Tunca, 1967 yılında zorunlu hizmetle Ordu Endüstri Meslek Lisesi'nde öğretmenlik yapmak üzere Ordu'ya gitti ve Ankara Radyosu'ndaki stajını bırakmak durumunda kaldı. Bu süre içinde müzikle ilişkisini koparmadı; nota, usul, nazariyat çalışmalarına devam etti. 1970 yılında Trabzon'dan katıldığı TRT Çok Sesli Koro sınavını kazanarak Ankara Radyosuna geri döndü. 1975 yılında, Ankara Radyosu Türk Sanat Müziği sınavını kazanarak yetişmiş solist olarak göreve başladı. TRT müzik dairesi uzmanlığı, repertuar ve denetleme kurulları üyeliklerinde bulundu. 1978-1981 yılları arasında ODTÜ Türk Müziği topluluğunu çalıştırdı. 1996 yılında kendi isteği ile,TRT'den Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu solistliğine atandı. 2009 Haziran'ında, Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu tarafından verilen, Zekai Tunca şarkıları konseriyle bu görevinden emekli oldu. 1978-81 yılları arasında ODTÜ Türk Müziği Topluluğu'nu çalıştırdı. 1979'dan bu yana 15 albüm yaptı. İlk albümü "Çekemezler Sevgimizi" liste başı oldu. İlk bestesi "Alın Yazımsın" 1981 de Milliyet gazetesi anketinde üçüncü, ikinci bestesi "Birisi Var ki" 1983' de ikinci oldu. 2005'te, Aşka Merakım Ezelden eseri ile Alaturka Beste Yarışmasında birinci oldu. Şarkıları zamanın en gözde sanatçıları tarafından seslendirildi. "İmkansız" isimli eseri, Milliyet'in son 27 yılın şarkıları ve son 50 yılın şarkıları özel listesine girdi. Birçok ödüle sahip olan sanatçının, 1998'de aldığı Devlet Sanatçılığı unvanı diğer tüm sanatçılarda olduğu gibi ihtilaflı durumda sürmektedir.
O yıllarda radyonun hayatımızda önemli bir yeri vardı. Cumhuriyete yön veren belli kuruluşlardan biridir radyolar. Özellikle Ankara radyosu
.
-Türk Musikisine değerli katkıları olan, çok sevilen, dillerden düşmeyen bir çok eserin yaratıcısı olarak, bu başarıya nasıl ulaştığınızı paylaşır mısınız bizlerle?
-Benim yetiştiğim yıllarda Türk Sanat Musikisi eğitimi veren okullar yoktu. Babam bağlama çalardı. Bir çok şarkıyı abimden öğrenmekle birlikte, müzik kulağım TRT Ankara Radyosunu dinleyerek gelişti. Okulda, düğün derneklerde, çevremin isteğiyle şarkılar söylerdim. Kendimi müzik konusunda geliştirmeye de çevremin beklentisiyle başladım. Dediğim gibi Türk Müziği eğitimi veren okullar olmadığı gibi, teknik lisede okuduğum için müzik dersi de görmüyordum. Bu nedenle ilk müzik hocam Türkiye Radyo yayınlarıdır.
TRT'nin tek kanal olduğu yıllarda, devlet yayın kuruluşu olduğu için de reyting kaygısı taşımıyordu. Yapılan işlerin de mutlaka eğitici yanı bulunuyordu. O yıllarda radyonun hayatımızda önemli bir yeri vardı. Cumhuriyete yön veren belli kuruluşlardan biridir radyolar. Özellikle Ankara radyosu
.
Bizim çocukluğumuzda, müziğin starları Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği sanatçılarıydı. Radyoda da bunları dinlerdik. Yabancı müzik de olurdu radyoda, ama yabancı dilde. O yüzden bizim kuşağın yönlenişi ve seçimi Türk Musikisi'ne olmuştur. Müziğe ulaşım bugünkü kadar kolay değildi. O zaman resmi radyolarımız ne yayınlıyor, hangi plaklar piyasada satılıyorsa onları dinleyerek Türk Sanat Müziğine yönlendim.
Eski Türk Sanat Müziği parçaları değişik yorumlarla değme popçular ve arabeskçiler tarafından kullanılıyor ve tabii ki böylece yozlaştırılıyor.
-Radyolu günlerimizden sonra müzik piyasası çok farklı yönlere kaydı. Eski Türk Sanat Müziği eserlerinin dışında yeni çalışmalar görmez olduk. Musikimiz sizce değişik müzik türlerine uyarlanarak yozlaştırılmıyor mu?
-Sonraki yıllarda özel televizyon kanalları ve radyolar da yayına başlayıp, çoğalınca reyting kaygısıyla çoluğun çocuğun, mezradaki adamın keyfine göre müzik yapılmaya başlandı. En çok ne dinleniyor, o müzik yapılıyor. O yüzden kimse güzel olsun diye veya akademik olsun diye geniş bir çalışmaya girmiyor. Anlamsız bir yarış var.
İşte bu yüzden yeni Türk Sanat Müziği besteleri yapılmıyor. Eski Türk Sanat Müziği parçaları değişik yorumlarla değme popçular ve arabeskçiler tarafından kullanılıyor ve tabii ki böylece yozlaştırılıyor. Zamanında tanınmış, halkın diline dolanmış ve beğeni kazanmış eserleri kendilerine göre yorumlayarak, yeniden tanıtmak için masraf istemeyen bir şekilde çalışıyorlar. Günümüzde müzik, ekranlarda ve radyoda en çok çocuklar tarafından alıcı buluyor. Bütün sorun bu işlerin parasının belli bir yaş gurubunda oluşunda, yani bir taraftan da Pazar ekonomisine bağlı. Yetişkinlerin talebine göre oluşturulmuyor eserler, çünkü pazarı onlar oluşturmuyor. Şimdi çocukların her türe çok kolaylıkla, dijital olarak ulaşabilme imkanı var. Sayısız müzik türleri oluşarak, hızla yayılıyor.
Müziğin bu yolla da olsa çocuklara ulaşması konusunda iyimserlik göstermek isterdim. Fakat ne yazık ki yanlış çalma ve söylemenin getirdiği yozlaşma, müziğimizin geleceğe yanlış taşınması riskini arttırmaktadır.
Bugün 30-40 şarkılık repertuarın dışına yeni bir çalışma koymadan eski musiki şarkılarını poplaştırarak bir süre daha satış sağlayabilirler. Akademik anlamda, Türk Musikisinin geleceğe taşınması konusunda iyimser değilim.
-Türk Sanat Müziği'ne yeni katkılar olamıyorsa, önceki yıllarda yapılan çok değerli besteler olduk olmadık yorumlarla yozlaştırılıyorsa, siz Musikimizin geleceğine umutla bakabiliyor musunuz?
Şimdi Müzik eğitimi veren okullar var, hatta lise seviyesinde bile. Fakat ne yazık ki, tüm bu eğitim kurumları bile müzik kültürüne fazla katkı sağlayamıyor. Popüler müzik gözde. Kimler popülerse çocuklar onu dinleyerek onun peşinden gidiyor. Okullar hangi tarzda, nerde çalışacağı belli olmayan müzik adamları yetiştiriyor. Bu da, iş alanı olmamasından kaynaklanıyor bence. Konservatuarların Türk Sanat Müziği bölümünden mezun olanlar biraz işini biliyorsa popçu veya arabeskçi oluyor. Bugün Sertap Erener'den, Mahsun Kırmızıgül'e kadar bir çok sanatçı Türk Sanat Müziği eğitimi almıştır.
Bugün 30-40 şarkılık repertuarın dışına yeni bir çalışma koymadan eski musiki şarkılarını poplaştırarak bir süre daha satış sağlayabilirler. Akademik anlamda, Türk Musikisinin geleceğe taşınması konusunda iyimser değilim.
Bir de ülkemizde henüz tam olarak tanınmayan, kitlelere mal olmamış caz, rock, rap, havy metal gibi müzik türlerini tanıtmak, ihtiyaç oluşturmak ve böylelikle pazar yaratmak yolunda, büyük sanayi ve ticari kuruluşların destekleri söz konusudur. Büyük bir bankamız caz festivali düzenliyor, uluslar arası meşrubat firmaları 15-20 günlük açık hava rock konserleri finanse ediyor. Gençler için bu tür yerlere gitmek prestij meselesi sayılıyor. Dikkat edin bakın bu tür konserlerde stadyumlar, park alanları dolup taşmaktadır. Onun için bu tür müzik etkinliklerine yapılan yatırıma ve gösterilen ilgiye baktığımda, musikimizin geleceğine umutla bakamıyorum.
-Günümüzde Türk Sanat Müziği sanatçısı olarak beste yapan neredeyse bir tek siz varsınız. Ne zaman beste yapmaya başladınız? Kimi bestekarlar arabada giderken mırıldanmaya başladım, oturdum beste yaptım derler? Siz hangi ortamda yapıyorsunuz bestelerinizi?
-Çocukluğumda beste denemelerim oldu. Müzik çalışmalarına başladıktan sonra kalıcı besteler yapmaya başladım. İlk onaylanmış bestem Alınyazımsın isimli eserim. Bu bestemin gördüğü ilgi üzerine diğer eserlerimi besteledim ve ilgi giderek arttı.
Beste yapmanın yeri ve zamanı yoktur. Bir mesai değildir yani beste yapmak. İlham perisi her yerde ve her zaman gelebiliyor.
Eskiden insanlar sesini duyduğu, ama yüzünü görmediği sanatçıları gidip gazinolarda dinler, izlerlerdi.
-Eskiden bir gazino kültürü vardı. Günümüzde gazino kalmadığı gibi gazino kültürü de kayboldu. Yeni nesil hiç bilmiyor gazinoları. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
-Eskiden insanlar sesini duyduğu ama, yüzünü görmediği sanatçıları gidip gazinolarda dinler, izlerlerdi. Şimdi insanların görmek istediği sanatçıyı ille de gidip göreyim arzusu, magazin programları nedeniyle kalmadı. Halk sanatçının iç çamaşırına kadar her şeyini biliyor. Bunların yanında sokak hayatının ulaşımı zorlaştı ve televizyonlardaki yayın çeşitliliğinden eğlence evlere taşındı. Gazinolar bu nedenle ihtiyaç olmaktan çıktı. Sanatçılar fahiş ücretler istediler, fahiş hesaplar çıktı halk ondan gazinolardan kaçtı savlarına katılmıyorum.
Gençler ise daha çok disco ve barlarda arıyor eğlenceyi. Stadyum, spor salonu ve Açıkhava konserleri ve disko-barlar gençlerin şarkılara ve müziğe ritim tutarak katılma zevkinden dolayı ayakta duruyorlar adeta.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.