Halil CANDA
HAYVAN SEVGİMİZ DE ŞAKA GİBİDİR BİZİM
HAYVAN SEVGİMİZ DE ŞAKA GİBİDİR BİZİM Şiddetli bir hayvan hakları savunucusuydu, ses tonu kulakları tırmalıyordu ,var gücüyle birilerine çatıyordu. Bakımlı saçları kızıla boyalı, dudağındaki rujun kırmızısıyla pek uyum içinde değil. Yüksek ökçeli ayakkabıları, dizinin üstündeki eteğiyle ve kolundaki sarı bilezikleriyle sanki bir kanto sahnesinden çıkıp gelmiş gibiydi.
Gazeteciler durmadan yüzünde flaşlarını patlatıyor. Sokak hayvanlarına yapılan kıyımdan bahsediyor, ilgililerin duyarsızlığından yakınıyordu. Yanında da kendine benzeyen 3-5 kadın ve kadın olsalar ona tıpa tıp benzeyecek orta yaşta adamlar.
Birkaç gün önce parkta sahibinin elinden kurtulan rodwayler cinsi köpek salıncaklarda oynayan çocuklardan birini bacağından yakalamıştı, çay bahçesinde çalışan garson, çocuğu kurtarmak için koşarak gelmiş, sopayla köpeğe darbeler indiriyor ama köpek o vurdukça can havliyle çocuğu daha şiddetli ısırıyordu. En sonunda kafasına aldığı bir darbeyle çocuğu bıraktı, etraftakiler çocuğu hemen bir arabaya bindirip hastanenin acil servisinin yolunu tutmuşlardı. Bu olaydan sonra belediye encümeni bu tür güçlü köpeklerin aşılanmasını, veteriner kontrolünden geçirilmesini bazılarının gerek görülürse toplanıp bir hayvan sığınağına konulmasına karar vermişti.
Kendi özel zevkleri için insanların canını tehlikeye atan bu sözde hayvan severler aslında bencillikleriyle bu olayların kaynağını oluşturuyorlardı.
Köpeği böyle saldırganlıştıran sahibinin bencilliğinden başka bir şey değildi. Geniş bir alanda koşarak enerjisini atması gerekirken köpek dar bir kulübeye hapsedilmişti. Her gün bayat ekmek ve hazır mama yemekten hayvanın kimyası bozulmuştu. Zaten soğuk iklimlerde yaşaması gereken hayvanın nemli ve sıcak ortamda kudurmasına ramak kalmıştı.Nihayet parkta gezerken de bilinçsiz bir şekilde sahibinin elinden kurtularak çocuklara saldırmıştı.
Hayvanları bir süs eşyası gibi gören,onları bir metrekarelik kulübelere,kafeslere mahkum eden zalim insanlar kendilerine hayvan sever diyorlardı.Bencilce zevkleri insanlara ve hayvanlara zarar verse de onlar bundan vazgeçmiyordu. Hatta eylemler yapıyor, ebgel olmaya çalışıyor, medyaya gidiyor kimseyi rahat bırakmıyorlardı. O çok sevdikleri hayvanlarını bile. Tatile gelirken köpeklerini yanlarında getiriyor tatil bitince de geri götürmesi zor olur diye hayvanı sokağa bırakıyorlardı, kaderiyle baş başa.
Bir Sibirya kurdunu ya da bir Sivas kangalını soğuk bozkırlardan getirip çöl sıcağında yaşamaya zorlamak, İsviçre'nin karlı dağlarında yaşaması gereken bir San Bernar'ı alıp Akdeniz'in sıcağında güneşin bağrında bırakmak bir balığı sudan çıkarıp karada yaşamaya mahkum etmektir aslında. Bir İngiliz tayının bir bacağını kesmek gibidir.
Ha bu arada unutmadan baştaki hayvan hakları savunucumuzun elinde sıkıca tuttuğu basın bildirisini okurken kıyafeti uyum içindeydi. Ama basın açıklamasında söyledikleriyle yılan derisi ayakkabıları, timsah derisinden yapılmış çantası, omzundaki kürklü mantonun uyumsuzluğu sırıtıyordu.
Tıpkı çevreci olduğunu söyleyip de çevreye kıyanlar gibi. Elektriği, suyu fütursuzca harcayan gibi.
Türkiye'de bir zamanlar bir adam, kadın ve aileden sorumlu devlet bakanıydı ve iki karısı vardı. İşte böyle bir çelişkiydi bu.
Bizim hayvanseverliğimizi çevreciliğimiz,demokratlığımız,insanlığımız hep şaka gibi .
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.