Çayeli’nden öteye gidelum yali yali

Çayeli’nden öteye gidelum yali yali
MACİT ŞENKAL KİMDİR?1959 Rize Çayeli-Kesmetaş Mahallesi doğumlu. 15-16 Yaşlarına kadar Karadeniz'de büyüdü.

İKİNDİ NAMAZINDAN ÇIKANLARA SEVAPTIR DİYE, TUTTUĞUM KUŞLARI UÇURTURDUM
-Rize Çayeli'nde başlayan bir yaşam… Yeşillikler içinde geçen bir çocukluk. Bize çocukluk yıllarınızdan söz edebilir misiniz?

-Çocukluk yıllarım, ilk gençlik yıllarıma kadar doğduğum yerde Çayeli'nde geçti. Kendimi hep çalışırken hatırlıyorum. Küçük yaşta ticarete başladım. Arkadaşlarım oyun oynarken, ben bahçemizdeki meyve, sebzeleri sırtımdaki sepete yükler iki saat yürüyerek, haftada bir gün kurulan pazara götürür satardım. Yolda giderken de “Çayeli'nden öteye gidelum yali yali/Sırtındaki sepetun ben olayim hamali/Sepetumun ipleri keseyi omuzumi/Aç beyaz peştamali bir göreyim yuzuni/Kanlıdere'den beri yeşil çay bahçeleri/Çay filizi toplayi peştemalli kızlari” türküsünü söylerdim. Bu türküdeki Kanlıdere bizim mahallenin içinden geçen bir deredir. Çayeli'nin sesini TRT aracılığıyla tanıtan ve duyuran da bizim mahalleden Hikmet ve Dursun Tanyaş kardeşlerdi. Çok severim bu türküyü.
Neyse, pazarda bahçemizden getirdiğim malı satıp bitirince, diğer pazarcılardan kasayla domates alır, onları da satıp tüketir eve dönerdim. Pazar kurulduğu günlerin haricinde de kuşların başı benimle dertteydi. Kuşları bahçemizden tuttuğum gibi, gider çarşıda satardım… Kalanları da caminin önüne gider, ikindi namazından çıkanlara “Kuşları uçurun, sevap kazanın… Dualarınız kabul olsun” diyerek, kuşları uçurtur para alırdım. Hiç parasız kaldığımı hatırlamıyorum.

Ağabeyim Deniz Gezmişler döneminde, İstanbul'da Tıp Fakültesinde okuyordu. Hep parka giyerdi ağabeyim. Son sınıfta okurken bir gün mahalle arkadaşı yanında vurulup, öldürülünce babam ağabeyimi okuldan alıp, askere gönderdi. O askere gidince parkasını ben giymeye başladım, o zaman siyasi bir simge olduğunu bilmiyordum. Askerdeyken harçlık gönderirdim O'na…

İSTANBUL'DA ŞİVEM FARKLI DİYE KONUŞMAYA UTANIRDIM
-İlk gençlik yıllarınıza kadar memleketinizdeydiniz. Ya sonrası… Çayeli'nden ayrıldıktan sonra nerede devam etti yaşamınız?
-16-17 yaşlarındayken İstanbul Küçükmustafapaşa'da yaşayan dedemin yanına gittim. Asıl anlamda iş hayatına orada atıldım. Tahtakale'de, Tamburacı Han'da mücellit işinde çalıştım. Tamburacı Han çok eskiden Kadın Hapishanesi olarak kullanılmış, meşhur bir han. Mücellit işi de zor işti. Cilt yapar, cilt yaptığımız defterlerin kenarlarını boyardık. Kırmızı boya kullansak baştan aşağı kırmızıya, sarı boyarsak sarıya bulanırdık. Yoğurt yedirirlerdi bize. Çok çalışkandım. Eminönü, Mısırçarşısı'nda hem İstanbul'a, hem İstanbul dışına toptan kırtasiye malzemeleri satan büyük bir kırtasiye toptancısı vardı. Benim iş azmimi görünce, beni işe aldılar, orada çalışmaya başladım. Kırtasiye malzemelerinin saklandığı depo vardı. Patronlar depoya belli yerlere para koyar, beni depoya gönderirlerdi, denemek için. Paraları toplar, patronlara getirir verirdim. Akıl ederdim beni denemek için o paraları depoya koyduklarını. Çok değerli insanlardı, esnaflığı onlardan öğrendim. Kese kağıdının içine para koyar, beni bankaya gönderirlerdi. Mercan Yokuşu'nun kalabalığı malum, aklım çıkardı parayı çaldıracağım diye. Gerçi kimsenin aklına, eldeki eski gazetelerden yapılmış kese kağıdında para taşınacağı gelmezdi. Bir de tabii köylü çocuğuyum, şivem farklı diye konuşmaya utanır, mümkün olduğunca az konuşurdum. Çekinir patronlara bu korkumu söyleyemezdim. İyi bir esnaf olmak için, belli deneyimler kazanmak gerekli. Ben bu basamakları böyle çıktım, bu denemelerden geçtim. Sonra annem baktı ki olmayacak, belime kumaştan bir kuşak yaptı, paraları bu kuşağa sarıp öyle gitmeye başladım bankaya. Patron fark edince sordu “Bu ne?” diye, ben de anlattım. Çok hoşlarına gitti. On beş gün sonra patronlar bana bayram hediyesi olarak “Huzur Giyim”den ilk takım elbisemi aldılar. O zamana kadar takım elbise giymemiştim hiç. Beni askere gidene kadar hiç bırakmadılar, askerde ziyaretime geldiler, harçlık gönderdiler.

-İstanbul'da şivenizden dolayı konuşmaktan çekindiğinizi söylediniz. Düzelttiniz mi şivenizi o yıllarda?
-Çocukluğumdan beri hep utangaç büyüdüm, öyle bir yapım vardı. Hani “Kişi, dilinin altında gizlidir” derler ya, konuşmazdım fazla. İstanbul'da kendimi yetiştirmek, şivemi düzeltmek, az ve öz konuşmak için çok gayret sarf ettim, başardım da sonunda. İstanbul'da bir gün otobüste gidiyorum, adamın biri kendi şivesinde bas bas bağırarak konuşuyor, otobüstekiler bundan rahatsız oluyordu. Benim yüzüm kızardı adamın halinden, onun verdiği rahatsızlıktan ben utanç duydum. İnsan toplum içinde kendine çeki düzen vermeli diye düşünürüm hep. Bu her şeyden önce insanın kendine olan saygısıdır, sonra da topluma. İnsan kendini yetiştirmek adına ne olursa olsun bir şeyler yapabilmeli, bunu başarmalıdır.
Ben yine memleketime gittiğimde “Oy uşağum” diye başlayabilirim söze, ama burada esnafım. Kendimize çeki düzen vermeliyiz.

HAYATIMI YAZIYORUM, KİTAP HALİNE GETİRECEĞİM
-Çocukluk ve gençlik yıllarınıza ait ilginç bir yaşanmışlık, akıllarda kalacak bir öykünüz var… Hatta bu söyleşi için çalıştığınızı, önceden notlar aldığınızı görüyorum.
-Evet, notlar aldım bu söyleşi için. Gündem gazetesini, Kuzeyin Çocukları yazı dizisini takip ediyorum. Hem sizin zamanınızı almayayım, hem de paylaşmak istediklerimi unutmayayım diye bir şeyler karaladım. Hayatımı anlattığım herkes bana, yaşanmışlıklarımı kağıda dökmemi söylüyor. Ben de geriye dönüp baktığımda mücadele içinde geçen, ilginç anılarla dolu bir yaşam görüyorum. Hayatımı yazmaya başladım. Kitap haline getirmeyi düşünüyorum. Tabii tamamlamak zamanımı alacak, siz iyi bilirsiniz yazmak için insanın kafasının rahat olması gerekli.

-Uzun yıllardır Marmaris'te çiçek sektöründe hizmet veriyorsunuz. Şenkal Çiçekçiliğin sahibisiniz. Çiçekçiliğe nasıl başladınız?
-Askerliğimi tamamladıktan sonra, Nişantaşı'nda bir akrabamın çiçekçi dükkanı vardı. Beni oraya işe aldılar. İlk çiçekçilik deneyimimi orada kazandım. Çıraklık, kalfalık hep orada geçti. İlk 3-4 ay o kadar zorlandım ki. Nişantaşı malum, İstanbul'un ileri gelenlerinin, sosyetenin yaşadığı bir yer. Bir yere çiçek gönderildi mi mutlaka bahşiş verirlerdi. Bana garip gelir, utanırdım… Bahşişi alıp almamakta tereddüt ederdim. Düşünsenize o zamana kadar hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım.

KENDİ NİŞANIMA GİDEMEDİM
Daha sonra 3-4 yıl kadar Hilton Oteli'nde Kuğu Çiçekçilikte çalıştım. Konuşmamı düzeltmiştim artık, devamlı takım elbise giyerdim. Bankaların, büyük şirketlerin çiçek düzenlemelerini ve bakımlarını yapardım. Resepsiyonun yanında standımız vardı. Aynı bizim gibi Tugayların “Yeşil Marmaris” firmasının da standı vardı. Orada Marmaris'in tanıtımını yaparlar, Marmaris'e turist gönderirlerdi. Marmaris'i ilk kez onların broşürlerinden görüp, tanıdım. Düşünün otuz yıldan fazla oluyor
Hilton'da çiçekçilik yaptığım yıllarda Çayeli'nden, mahallemizden görücü usulüyle şimdiki eşimle(Fatma Şenkal) nişanlandım. Ama çalıştığım için kendi nişanıma gidemedim. Benim yerime ağabeyim gitti, onu damat zannetmişler. Nikahım için de bir hafta zor izin aldım. Nikahımız(1978) Çayeli'nde oldu, sonra İstanbul'da yakın dostların ve akrabaların katıldığı bir düğün yaptık.

-Kuzeyden güneye yolculuğunuz nasıl başladı. İlk olarak Hilton Oteli'nde Yeşil Marmaris'in standından tanıdığınız Marmaris'e ne zaman geldiniz?
Evlendikten üç yıl sonra Bodrum Halikarnas Disko'nun açılışı vardı. Oranın süsleme işlerini Kuğu Çiçekçilik almıştı. Beni görevlendirdiler bu iş için. Bir iki gün Bodrum'da kaldım, patronlar “Marmaris'e git, dükkan bak, şube açacağız” dediler. Marmaris'e ilk kez o zaman geldim. Eski Marmaris Lisesi'nin karşısında Çakıcı Apartmanında dükkan buldum, kiralandı.
İstanbul'a döndüğümde beni boğaza yemeğe götürdü patronlar. Niyetleri beni Marmaris'te açacakları yeni şubede görevlendirmekti. Kiranı da vereceğiz, seni biz taşıyacağız diyerek kandırmaya çalışıyorlardı. Sonunda kararımızı verdik… Bir araba tuttular, eşyalarımızı yükledik, eşim ve o tarihte 5 yaşında olan büyük kızımla birlikte Marmaris'e geldik. İkinci kızım Marmaris'te doğdu.
Kuğu çiçekçilikte bir iki yıl sonra sorunlar başladı, paramı alamıyordum, kiramı da ödemiyorlardı.

VEHBİ KOÇ SETUR'A GELMİŞTİ, BENİ TEBRİK ETTİ
-Marmaris'te Kuğu Çiçekçilik'in şubesini kurdunuz, çalıştırdınız ve sonrasında sorunlar başladı. Peki Şenkal Çiçekçilik'i ne zaman kurdunuz?
-Kuğu Çiçekçilik ile sorunlar başlayınca, baktım ki iş böyle yürümeyecek. Kendi işimi kurmaya karar verdim. 1987'de, o zamanlar Türk Hava Yolları Müdürü olan Yılmaz Bey'in aracılığıyla, THY ofisinin yanındaki rahmetli Günay Efecan'ın dükkanını tuttum. Böylece Şenkal Çiçekçilik'i Marmaris'te hizmete açmış oldum. Yılmaz Müdür bana çok babalık yapmıştır, Günay Efecan'ı da rahmetle anıyorum, çok değer verdiğim bir insandı.
Günlerden bir gün rahmetli Vehbi Koç, Setur'a geldi ve beni çağırdı “Aferin sana, bu büyük firmaların arasında dükkan tutup akıllılık etmişsin, tebrik ederim” dedi. Gerçekten de yanımda, yöremde büyük firmalar vardı. Bir yanımda Setur, THY onların da yanında Finlilerin en büyük tur operatörü olan Aurinkomatkat firması vardı. O zaman Marmaris turizmine Finli turistler yön veriyor, adeta Marmaris'e akın ediyorlardı. Elimde bir tane çiçek kalmıyordu.

-İlk geldiğiniz o yıllarda Marmaris nasıldı?
-O yıllar Marmaris çok başkaydı. Bozulmamıştı henüz. İnsanlar iç içe yaşıyordu. Finli turistler de bize yakın insanlardı. Daha sonraları da ağırlıklı olarak Alman turistler gelmeye başladı. Turizmin yeni hareketlendiği yıllardı, belki de tecrübesizlik bilemiyorum, yapılan bilinçsiz davranışlar Finli turistleri kaçırdı. Bu Marmaris turizmi için bir kayıptır bence.

MARMARİS'İN İYİ ESNAFLARA İHTİYACI VAR
-Bir esnaf olarak nasıl bir Marmaris istiyorsunuz?
-26 yıldır Marmaris'te yaşıyorum ve geleceğe daha iyi bakmak istiyorum. Daha yaşanabilir bir Marmaris için Belediyenin yaptığı çalışmaları takdirle karşılıyorum. Hala aynı caddede, aynı işi yapan çok sayıda dükkan olduğunu gözlemlemek mümkün. Bu biraz daha dikkate alınmalı diye düşünüyorum. Marmaris'in; kamu kurum kuruluşlarının ve belediyenin çalışmalarının ileriye dönük iyi olmasını isteyen, iyi esnaflara ihtiyacı var.
Esnafların az ama öz, profesyonel elemanlarla çalışması yaşadığımız yere çok şey katacaktır. Çalışanlar bazen turistleri çok sıkıyorlar. Bilelim ki bugün karşımızdaki turist, sonraki sezonlarda da müşterimiz olabilir. Turizmle ilgili çalışmaların sorunsuz yürümesi iyi esnaflarla olacaktır.

DARGINI, BARIŞANI ÇİÇEKÇİYE KOŞAR
-Çiçeklerle uğraşmak güzel olsa gerek. İşiniz aynı zamanda insanları mutlu etmek. Neler söyleyeceksiniz bu konuda?
-Her işin kendine göre bir zorluğu vardır, ama çiçekçilik zor ve stresli bir meslek. Hem müşterilerimize, hem çiçeklerimize karşı sorumluluklarımız var. Özel hayatımız yok bir kere. Mesela düğüne gideceğiz, düğünün sonuna yetişiriz ancak, dükkandan çıkamam çünkü. Saat gece yarısını geçene kadar açığız. Belki doktorlar bile çalışmıyor bu kadar. Gece vakti telefon gelir, kalkıp çiçeği gönderirim. Dargını, barışanı, evleneni bize gelir, doğanın, ölenin çiçeğini biz göndeririz, bunun bir de bayramı, özel günleri, yılbaşları var. Mesela düğün gibi organizasyonlarda, süslemeyi yaptıktan sonra sökmek için düğünün bitişini bekleriz. Malzemelerimizi alıp gitmek için. Düğün bitip de davetliler tamamen gittikten sonra sökülecek düşünün. Herkes çiçeği sever, ne güzel iş der de zordur işte bizim işimiz.

Böyle sorumluluk gerektiren, zor bir iş olduğundan da çiçekçi olarak yetişmek için, bu mesleğe gönül veren de yok. İnterflora çıraklık eğitimi kursu açtı, ama rağbet görmeyince yürütemedi.

SİYASETLE İLGİM YOK, SEÇİMİMİ ESNAFLIKTAN YANA YAPTIM
-Şenkal Çiçekçilik yer değiştirdi, taşındınız…
-Evet, kendi mülkümüze taşındık. Yeni yerimiz Marmaris Belediyesi'nin arka tarafında. 167. Sokak A/1 Marmaris Sitesi'nde. Buraya 9 Mart'ta taşındık. Taşınmak için bu tarihi seçmemin nedeni de 9 Mart'ın Çayeli'nin kurtuluş günü olmasıdır.

-Siyesetle aranız nasıl?
-Vatandaş olup, oy kullanmaktan başka siyasetle ilgim yok. Ben esnaf adamım, şu parti, bu parti diye orta yerde seçim yapmam, konuşmam doğru olmaz. Partilere katılmam için tabii ki teklifler geldi, ama ben esnaflıktan yana yaptım seçimimi. İşimden, kişiliğimden taviz vermedim hiç.

-Marmaris'teki Kuzeyin Çocuklarına neler söylemek istiyorsunuz?
-Marmaris'te Karadenizliler olarak iç içe değiliz ne yazık ki. Karadenizliler Derneğinin ilk yeri Emniyet Müdürlüğü'nün karşısındaydı. O ilk zamanlar iyi etkinlikler yapılıyordu. Bayanlar da kendi aralarında toplanıp, özel günler tertipliyorlardı. Zaman içinde ilişkiler zayıfladı, dağınık bir sosyal yapımız var. Belki de bu dağınıklığın nedeni herkesin yoğun bir tempoda çalışıyor olması, bilemiyorum.
Yine derneğimizin o ilk yıllarını yaşatabilmek gerektiğine inanıyorum. Aynı çatı altında kenetlenip, etkinlikler, organizasyonlar yapmalıyız. Ağabeyim İstanbul Üsküdar'da Çayeli Dernek başkanı. Çok güzel çalışmalara imza atıyorlar. Ben gıpta ediyorum onların çalışmalarına. İnşallah biz de burada benzer çalışmalar yapabiliriz.

-Yoğun işleriniz arasında memleketinize gidebiliyor musunuz?
-Annem 87 yaşında, Rize Çayeli'nde diğer ağabeyimle birlikte yaşıyor. Gidip geliyoruz biz de tabii. Orada kendi arazilerimiz, 15 dönüm çaylığımız var. Karadeniz çok farklı güzelliklere sahip bir bölge. Benim tavsiyem Karadeniz'e gidin, tanıyın… O güzelim doğasını, derelerini, bin bir çeşit yeşilini görün… Pekmezini, peynirini, balını, suyunu tadın…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.