“Bu Anayasa, toplumu aldatma ve kandırma paketidir”

“Bu Anayasa, toplumu aldatma ve kandırma paketidir”
Çelik Kınay, 12 Eylül'de yapılacak Referandum oylamasında kullanacağı oyun “Hayır” olduğunu belirtti. Söyleşimiz sırasında Kınay, Referandumda neden HAYIR diyeceğinin nedenlerini anlattı.

“Bu Anayasa, toplumu aldatma ve kandırma paketidir”

Röportaj: Oya D.USTABAŞ

Marmaris'te Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Teşkilatı ve Ülkü Ocakları'nın kuruluş çalışmalarında yer alan, Marmaris Ülkü Ocaklarının ilk başkanı ve MHP Marmaris İlçe Teşkilatı eski başkanı Çelik Kınay, 12 Eylül'de yapılacak Referandum oylamasında kullanacağı oyun “Hayır” olduğunu belirtti. Söyleşimiz sırasında Kınay, Referandumda neden HAYIR diyeceğinin nedenlerini anlattı. Anayasa'nın toplumun uzlaşma metni olması gerektiğini belirten ve “Ancak bu hazırlanan Anayasa toplumu aldatma kandırma paketidir” şeklinde konuşan Kınay'ın yeni Anayasa ile ilgili görüşlerine gelin birlikte göz atalım…

“Anayasa toplumun uzlaşma metni olmalıdır, yok böyle değil de mevcut hükümet ve herhangi bir siyasi parti veya görüşün, inancın, cemaatin ihtiyaçlarını gözetecek bir anayasa ortaya koyduğunuzda, bu tüm toplumun çıkarlarını gözetecek bir anayasa metni olmaktan uzaklaşır”

Öncelikle vatandaşın, “Anayasa nedir, ne için yapılır, neden yasaları koyuyoruz?” bunu bilmesi gerekir.
Anayasa toplumun uzlaşma metni gibidir. 1961, 1971, 1982 anayasaları ve şimdi de 2010 anayasa değişikliği düşünülüyor. 1961, 1971 ve 1982 anayasalarına baktığımızda, 1980 darbesinin ardından kabul edilen 1982 anayasası hepsinden geridedir. Evet bu anayasa değişmelidir, değiştirmek için 30 yıl beklenmesi de ucube bir durumdur ve bu Türk toplumunu yeterince rencide etmiştir. Toplum 1980 darbesi Anayasası olan 1982 Anayasasının değişmesini tabii ki istemektedir.
Yalnız, Anayasa değiştirilirken tüm toplumun çıkarlarını, ihtiyaçlarını gözetecek bir uzlaşma metni ortaya konmalıdır. Yok böyle değil de, mevcut hükümet ve herhangi bir siyasi parti veya görüşün, inancın, cemaatin ihtiyaçlarını gözetecek bir anayasa ortaya koyduğunuzda, bu tüm toplumun çıkarlarını gözetecek bir anayasa metni olmaktan uzaklaşır. Bu benim kişisel görüşüm. Son dönemde siyasi partilerin, yani evet veya hayırcıların bir şeyleri net olarak ortaya koyabildiklerini düşünmüyorum.

“AKP'nin getirdiği Anayasaya hayır diye bakanlardan birisiyim. Çünkü zaten dediğim gibi bu AKP'nin Anayasasıdır. Getirilmeye çalışılan Anayasa, toplumu uzlaştırmaktan oldukça uzaktır. Tam tersine ayrılıkları besliyor diye düşünüyorum”

Evetçiler neden evet dediklerini, hayırcılar neden hayır dediklerini topluma açıkça anlatamıyorlar. Bu durum toplumda bir çatışmayı meydana getiriyor. Hiç kimse ne düşündüğünü bilmiyor. Kim hangi siyasi partiye mensupsa onun dediğiyle hareket ediyor. Ben şu ana kadar gerek siyasilerden, gerekse toplumun aydın kesiminden “Eski anayasa nedir, bugünkü değişiklikler neler olacaktır, bu durum kimin işine gelecektir veya kimin işine gelmiyor ki hayır diyecektir?” konularında doyurucu bir bilgi alamadık.
Şu anda körün fili tarif etmesi gibi bir durum var ortada. Kör filin neresini tutuyorsa, orasını tarif ve izah etmeye çalışıyor. AKP'nin getirdiği Anayasaya hayır diye bakanlardan birisiyim. Çünkü zaten dediğim gibi bu AKP'nin Anayasasıdır. Getirilmeye çalışılan Anayasa, toplumu uzlaştırmaktan oldukça uzaktır. Tam tersine ayrılıkları besliyor diye düşünüyorum.
“Bu Anayasa'da, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yenilikleri AKP'nin süresini uzatmaya ve toplumun tüm kurumlarını hakimiyet altına almaya yönelik yenilikler olarak görüyorum”

Yeni Anayasayı inceledim; özellikle Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yenilikleri, AKP'nin süresini uzatmaya ve toplumun tüm kurumlarını hakimiyet altına almaya yönelik yenilikler olarak görüyorum.
Yeni Anayasada, Anayasa Mahkemesi üye sayısı 21'e çıkıyor, Cumhurbaşkanı bunların 4'ünü direkt, 10'unu da dolaylı olarak atıyor. Yani Anayasa Mahkemesinin 21 üyesinin 14'ünü Cumhurbaşkanı atıyor. Bunu açıklasınlar, böyle değilse “Böyle değil” desinler. YÖK'e 2 kişi öneriyor, zaten YÖK'e hakim olan siyasi parti AKP.
HSYK'nun da durumu bunlardan farklı değil.Geçmiş dönemlerdeki Anayasalarda Adalet Bakanı HSYK'nun sadece gözlemcisi durumundadır, getirilmeye çalışılan Anayasada Adalet Bakanı HSYK'nın başkanıdır. Bu yeni Anayasa toplumu aldatma ve kandırma paketidir.
Mesela kişisel hak ve özgürlükleri gözeteceklerini söylüyorlar. Fişlemenin tarihe karışacağını söylüyorlar. Bunlar yalnızca iddiadır. Yeni Anayasada böyle bir şey yok, rastlamadım. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirecekler. Bu durum orada bir yığılma oluşturacak ve Anayasa Mahkemesinin çalışmalarını yavaşlatacak, önleyecektir.
Başbakan “Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni fikirlerini söylesinler diye çağırdık” şeklinde beyanat veriyor. Oysa herkes AKP'nin “Biz Anayasayı yaparız, beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez” dediğini gayet iyi biliyor.

“AKP toplumu ayrıştırmaya çalışmaktadır. Bunun için de hangi silahı mubah görüyorsa onu kullanmaktan çekinmemektedir. Bir gün bakıyorsunuz istismarla, bir gün bakıyorsunuz inanç sömürüsüyle toplumu birbirinden uzaklaştırmaktadır”

Şu anda ülkeyi yönetme konusundaki tüm tavırlar “Ben yaparım, beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez” şeklindedir. Gerek başbakan, gerekse AKP yönetimi toplumsal uzlaşma bir kenara dursun, toplumu hem etnik bazda, hem de fikir bazında bölme gayretleri içindedir. Yani AKP toplumu ayrıştırmaya çalışmaktadır. Bunun için de hangi silahı mubah görüyorsa onu kullanmaktan çekinmemektedir. Bir gün bakıyorsunuz istismarla, bir gün bakıyorsunuz inanç sömürüsüyle toplumu birbirinden uzaklaştırmaktadır.
Yeni Anayasayı 12 Eylül'ü yapan darbecilerden hesap sormak için yaptıklarını iddia ediyorlar. Böylece 12 Eylül darbesinden mağdur olanları da istismar etmeye çalışıyorlar. Başbakan, gerek ülkücü gerekse devrimci camiadan 12 Eylül ihtilalinde asılan kişilerin şiirlerini, mektuplarını okuyor ve kendince ihtilal mağdurlarının istismarını yapıyor. Halbuki yeni Anayasanın 12 Eylül darbecilerini yargılayacak hiçbir formülü gözükmüyor. Yani sadece edebiyatını yaparak “Evet” oyu çalmaya çalışıyorlar. Biz, ihtilal mağdurlarından sadece asılanları değil, cezaevlerinde işkence çekenlerini de, onların ailelerini de, ölenleri de, onların geride bıraktıkları yetimleri de tek tek tanıyoruz. Biz 12 Eylül 1980'den 200 yılına kadar 20 yıl, 12 Eylül'ü ve Türkiye'yi 12 Eylül'e getiren sebepleri bir ders olarak işledik. Dolayısıyla bu konuda profesör arıyorlarsa, bir ülkücüden daha iyisini bulamazlar. Darbe mağdurlarının edebiyatını yapmak küçüklüğüne kimse düşmesin.
Sonra ülkücüleri ve devrimcileri hatırlamak için onların şiirlerini ve mektuplarını okumak için 30 yıl mı beklemek gerekirdi? Bu zamana kadar nerdeydiniz? 12 Eylül cuntacılarından hesap sorulmasını bir ülkücüden daha çok hiç kimse isteyemez. Ancak getirilmeye çalışılan Anayasanın bütün bunlarla en ufak bir alakası yoktur.
İtalyan düşünür Bruno'nun şöyle bir sözü var “Tanrı yeryüzündeki ideallerini gerçekleştirmek için iyi insanları kullanır, kötü insanlar ise yeryüzündeki ideallerini gerçekleştirmek için Tanrı'yı kullanırlar”.

“Sayın Başbakan gelecekte Cumhurbaşkanı olmayı düşlemektedir. Zaten ancak Cumhurbaşkanı olursa kendini kurtarabilecektir, kendince başka alternatifi yoktur. Hem geleceğini şimdiden teminat altına almaya, AKP yapısının ömrünü uzatmaya çalışmakta, hem de toplumun tüm birimlerine hakim olarak istedikleri ve özledikleri yönetim biçimini bir gömlek gibi Türkiye'nin üzerine giydirmeye çalışmaktadır”

Şu anki mevcut hükümetin, yeryüzündeki ideallerini gerçekleştirmek adına Tanrı dahil kullanamayacakları hiçbir şeyin olmadığına inanıyorum. Yeni anayasa Türk toplumunun uzlaşma metni olmaktan ziyade, bir yerlerden sipariş verilmiş, toplumu bölen, insanları karşı karşıya getiren ve özellikle birilerinin geleceklerini teminat altına almaya yönelik bir metinden ibarettir.
Şahsi düşüncem gelecekte Sayın Başbakan gelecekte Cumhurbaşkanı olmayı düşlemektedir. Zaten ancak Cumhurbaşkanı olursa kendini kurtarabilecektir. Kendi adına Cumhurbaşkanı olmaktan başka alternatifi yoktur. Hem geleceğini şimdiden teminat altına almaya, AKP yapısının ömrünü uzatmaya çalışmakta, hem de toplumun tüm birimlerine hakim olarak istedikleri ve özledikleri yönetim biçimini bir gömlek gibi Türkiye'nin üzerine giydirmeye çalışmaktadır.

“Bu Anayasa Türkiye üzerinde emelleri olanlara hizmet etmek için midir, yoksa tam ve bütün, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ve huzurunun teminatı için midir? Cevaplanması gereken sorular bunlar olmalı”

Mesele yeni anayasanın gelmesi veya gelmemesi değildir. Mesele gelecekte Türkiye'yi gelecekte kimler yönetecek? Mevcut Ortadoğu politikası nasıl şekillenecek? Türkiye milli, üniter, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti olarak mı kalacaktır, yoksa şekil ve yol mu değiştirecektir? Türkiye üzerinde kimlerin emekleri vardır? Bu Anayasa Türkiye üzerinde emelleri olanlara hizmet etmek için midir, yoksa tam ve bütün, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ve huzurunun teminatı için midir? Cevaplanması gereken sorular bunlar olmalı. Yoksa Anayasalar değişir, toplumun ihtiyaçlarına göre değişmek zorundadır da.
Bu zamana kadar YÖK'nun kaldırılması konusunda toplumsal uzlaşı vardı. AKP'nin de seçim bildirgesinde bu mevcuttu. YÖK neden kaldırılmıyor, neden bununla ilgili bir ibare yok? Çünkü YÖK'na hakim olundu. Doğal olarak da hakim oldukları kurulu kaldırma gibi bir düşünceleri olmadı. Bundan sonra da asla olmayacaktır.

“Başbakan Tayyip Erdoğan bir mağduriyet edebiyatı sahneye koyuyor”

Dokunulmazlıkların kaldırılması hususunda, toplumsal uzlaşı vardı. AKP iktidar olmadan önce her platformda “Dokunulmazlıkları kaldıracağız” diyordu. Madem ki toplumsal uzlaşmayı veya toplumun üzerinde uzlaştıkları şeyleri yeni Anayasayla getirmek istiyorsunuz, dokunulmazlıkları kaldırın o zaman. Kaldırın ki yeni Anayasa toplumun ihtiyaçlarına cevap veren bir Anayasa olsun, mevcut siyasi iktidarın ihtiyaçlarına cevap veren bir Anayasa değil.
Tayyip Erdoğan bir mağduriyet edebiyatı sahneye koyuyor.
Bu benim aklıma üniversite dönemindeki bir yaşanmışlığı getirdi. Solcu arkadaşlarımızla bazen kavga ederdik, aralarında ayağı aksak, cılız bir çocuk vardı. Ne hikmetse hep ön safta o olurdu. Dövdüğümüz zaman topal, cılız bir adamı dövdüğümüz için ayıplanırdık, dövmediğimiz zaman çocuk kahraman olurdu.
Şimdi Erdoğan'ın meselesi de öyle. Cevap versen bir türlü, vermesen bir türlü…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.