Bu sefer yolculuğum gece başlıyor. Marmaris Otogarı’nda, Katay Büfe’de sevgili dostlarım Kamil Çakır, Ali Akdeniz ve Yusuf Keskin’le veda çayımı yudumladıktan sonra, önce Allah’a, sonra Pamukkale Turizm’in tecrübeli kaptanına; emanet ediyorum kendimi.
Her yer karanlık. Işıklarıyla sessizce uyuyan Marmaris’i geride bırakıyorum. Caddeler bomboş, sokak lambalarının altı gölgelerle dolu. Gece, insana başka bir düşünce hali verir; dışarısı ne kadar sessizse, iç sesin o kadar gürleşir. İçimde annemin sesiyle birlikte, uzun yolların tanıdık hüznü yankılanıyor.
Gündüz yolculuklarını hep sevmişimdir. Çevreyi izlemek, köyden beldeye, ilçeden şehre doğru ilerlerken hayatın devam ettiğini görmek bana umut verir. Ama bu gece yolculuğu başka… Daha derin, daha düşünceli... Her evin ışığı sönmüş gibi, ama ben o evlerde hâlâ birilerinin yaşadığını, uykusunu, hayalini, acısını biliyorum. Biz geçip gidiyoruz ama her yerleşim yeri kendi sessiz ömrüne devam ediyor.
Yolculuk bazen bir başlangıç, bazen de bir vedadır. Şehirden uzaklaştıkça zaman yavaşlıyor. Göz gördüğünü, gönül ise geçmişi tarıyor. Anılar susmuyor bu saatte... Hele ki bir bayram arifesindeysen, yüreğin daha da kabarıyor.
Bu defa Ankara’da kısa bir mola vereceğim.
Tivi6 Televizyonu’nda, kıymetli dostum, usta gazeteci ve televizyon programcısı Mustafa Yavuz’la görüşeceğim.
Sonra yola devam… Çarşamba’ya varacağım. Bu benim annesiz ilk Kurban Bayramı yolculuğum. Ne zaman bayram yaklaşsa içim sevinçle dolardı. Çünkü annem oradaydı, beni beklerdi. Şimdi o yok. Onun yokluğunu anlatmak kolay değil. Kalabalıklar içinde bir eksiklik gibi… Sanki bir şey hep yarım kalıyor.
Bu yolculuk biraz da mecburi oldu. Gitmeye niyetim yoktu. Ama kız kardeşim Emine Sağlam’ın kızı, canım yeğenim Sevgi’nin düğünü için yollara düştüm. İç içe geçmiş duygularla… Bir yanda annemin hatırası, diğer yanda yeni bir hayat kuracak bir genç kızın heyecanı.
Karanlıkta ilerliyorum. Yüreğim dolu, yol uzun. Ama biliyorum ki; gece de geçer, yol da biter. İçimdeki sevgiyle, hatıralarla ve biraz da özlemle… Gidiyorum.
Annemin kendi elleriyle yetiştirdiği o küçücük domatesleri yerken bana gülümsediği anları hatırlıyorum. O sofralarda gözümün içine bakar, mutlu olurdu.
Bu kez anneme, Üçköprü aile kabristanlığına, dualarımla gideceğim.
Orada beni bekleyen çok sevdiğim canlar var: Dedelerim, ninelerim, babam Fikri, annem Sündüs… Dayılarım Mustan ve Çakır, amcalarım Hüseyin ve Ali, Sündüs yengem, amcaoğullarım İlmiza ile Cemil… Hepsi bir arada, huzurla yatıyorlar.
Sanki hepsi birden şöyle diyor:
“Kim gelecek bu bayram başımıza?”
İşte geldim, diyeceğim… Allah’ın izniyle.
Şimdiden bütün gönül dostlarımın mübarek Kurban Bayramı’nı kutluyorum.
Allah’a emanet olunuz.