CELLADINA ÂŞIK OLMA MESELESİ

Hükümetin öncülük ettiği yeni Kürt Açılımı, düşe kalka devam ediyor.
Bu açılım, DEM Parti ile CHP’nin arasında gerginliğe de neden oldu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Başkanları hapiste, birçok belediyesine kayyım atanmış olan ve bunun gibi daha birçok baskı altında bulunan DEM Partililerin, nasıl olup da AKP’nin yeni anayasa yapma ve Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilme planlarına alet olduğunu eleştirmek için “Celladınıza âşık mı oldunuz?” diye bir suçlamada bulundu.
Bunun üzerine, Kürtlerin asıl cellatlarının CHP olduğu konusunda hem DEM’den hem Erdoğan’dan cevap geldi. “Celladın kim olduğunu merak ediyorsan CHP tarihini oku, aynaya bak” diyordu Erdoğan. DEM Parti, AKP ile Kürt sorunu dışındaki konularda iş birliği yapmadığını, yapmayacağını açıkladı, Özel de Celladına âşık olanla DEM’i kast etmediğini söyleyerek onunla köprüleri atmak istemediğini anlatmış oldu.
Cellattan ne kast ediliyor
Cellat sözcüğü, bir insanı boğarak, asarak, vurarak ve benzeri yollarla öldüren kişi demek ise de bu tartışmada zalim, gaddar, yasakçı, başkalarının haklarını inkâr eden kuvvet sahipleri anlamlarına da kullanılmış oldu.
Sahi, Kürtlerin cellatları var mıdır ve bunlar hangi hükümetlerdir? Yüz yıllık tarih gözden geçirilirse, çok kan aktığına, çok köy yakıldığına, cezaevlerinde pek çok insanlık dışı muameleler yapıldığına göre cellatlığa birçok örnek verilebilir. Bu olaylar, kalkışma ve bastırma hareketleri olarak nerdeyse aralıksız sürmüştür, halen de hapishaneler siyasi mahkûmlarla veya terör hükümlüleriyle doludur.
Buna karşılık, Kürt cephesine Şeyh Sait, Seyit Rıza, Koçgiri, Başbağlar gibi olaylardan sorumlu olanlar vardır ve zaten PKK ve “Kurucu önderi” Abdullah Öcalan “Bebek Katili” gibi sıfatlarla anılmaktadır. Devlet ve Kürtler, katil olarak birbirlerini göstermektedir.
Barışı Kurmak İçin
Kürtlerle Türklerin arasındaki sorunları çözmek ve iki halk arasındaki barışı ve kardeşliği gerçekleştirmek için geçmişi orta etmenin bir faydası yoktur. Kürtlerin Kürt olmaktan kaynaklanan haklarını vermeye yanaşmayanlar o zehirli dili kullanmaya devam ediyor. Doğrusu Hükümet Cephesi, Öcalan’dan ve DEM’den aldıklarına karşılık ne vereceğini açıklamakta pek ketum davranıyor ve bir şey vermeyi devletin veya (Türklerin) şanına yediremiyor gibi.
Öz eleştiri diye bir kavram var
Türkiye’de siyasilerin ve partilerin hiç yaklaşmadıkları bir kavram var: Kendilerinin geçmişte yaptıkları hataları kabul ederek arınmak. Özgür Özel, Tek Parti döneminde Kürtlere “kötü davranıldığını” inkâr etmeyerek bunda yalnız CHP’lilerin değil, o zaman CHP içinde bulunup sonradan Demokrat Parti, Millet Partisi gibi başka partiler kuranların dahli olduğunu söyledi ki çok doğrudur. Kürtlerin uzun yıllar inkârı, Türk burjuvazisinin ve onların iktidarına ortak olan ağaların ortak politikası idi. Ne var ki, herkes yemiş içmiş, hesabı ödemek CHP’ye kalmıştır. Gene de gerçeği bu kadarcık dile getirmekle yetinmek yerine esaslı bir özeleştiri yapmak CHP’yi hem Kürtlerin hem gerçeğin yanında güçlendirirdi. Siyaset hâlâ, böyle açık sözlü bir özeleştiri beklemeye devam ediyor.
Okuldan Başlamak Gerek
Öğretmenlik, özellikle Türkçe öğretmenliği, öğrencilerde devrimci bir kültür oluşturulması için sayısız fırsatlar sunar. Bu nedenle lise ve ortaokullarda dersine girdiğim sınıflarda, okuma alışkanlığı kazandırmak, gazete ve kitap okuyabilecek, serbestçe söz söyleyebilecek bir yeni insan tipi oluşturmak için özeleştiri konusunu da zaman zaman gündeme alıyordum. Beklendiği gibi öğrencilerimiz de siyasetçilerimiz gibi sınıf karşısında hatalarını itiraf etmede pek hazır olmuyorlar. Onlardaki bu tutukluğun önünü açmak için önce sözle ve yazılı beni eleştirmelerini ister, eleştirileri arasında hak verdiklerimi itiraf ettiğim gibi, onların değinmedikleri bazı hatalarımı da itiraf ederdim. (Öğrencilerimin yazılı olarak beni eleştirdikleri metinlerden “Öğretmeni Eleştirin” kitabını da yayımladım.) Öğrencilerim, bundan sonra açılırlardı. Keşke bütün okullarda öğrencilere eleştiri ve özeleştiri kültürü aşılansa. Belki toplumda bir yer edindikleri zaman uygularlar…
Benim “Cellat”larım
Darağacındaki ipimi çeken anlamında değilse de bana büyük haksızlıklar yapan, mesleğimi icra etmekten beni alıkoyan, diyar diyar gezdiren ve mapuslarda çürütmeye çalışan cellatlarım oldu. Bir kez valilik emrine, iki kez bakanlık emrine alındım. İki kez sürüldüm, bir kez okuldan atıldım, Üç kez tutuklandım ve ömrümün üç yıldan fazlası demir parmaklıklar arasında geçti. Kademe ilerlemem durduruldu. Birçok kez soruşturma geçirdim. 25 yıl üzerinden emekli olduğum mesleğimin yedi yılını öğrencilerimden uzakta geçirdim. Gene de öldürmeyen Allah öldürmüyor! Halkın zulümlere direnişinin verdiği meyvelerle, bağımsız yargının varlığı ile bütün bu suçlamalar ve kararlar hükümsüz kaldı. Benim gibi on binlerce insana bu haksızlıkları yapanlar, işkence hanelerde insanları sakat bırakanlar, aileleri perişan edenler şimdi nerde? Bunların hesabını kim verecek?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zeki SARIHAN Arşivi

CHP İMRALI’YA NEDEN GİTMİYOR?

25 Kasım 2025 Salı 21:52

FATSA’DA SOSYALİST-KEMALİST İTTİFAKI

05 Kasım 2025 Çarşamba 10:46

KÜRT SORUNU BÖYLE ÇÖZÜLMEZ

21 Ekim 2025 Salı 10:43

OKUMA ALIŞKANLIĞINI NASIL KAZANDIRMALI?

09 Ekim 2025 Perşembe 10:56

FATSA’DA SEKİZ GÜN

24 Eylül 2025 Çarşamba 13:26

ÇERKEZ ETHEM TARTIŞMASI

17 Eylül 2025 Çarşamba 20:36

SAVAŞ BAKANLIĞI-SAVUNMA BAKANLIĞI

08 Eylül 2025 Pazartesi 11:35

"KALDIRALIM SINIFLARI”

05 Eylül 2025 Cuma 00:01

TATİL KÜLTÜRÜ

26 Ağustos 2025 Salı 12:43

KOKUŞMA DİBE VURDU

18 Ağustos 2025 Pazartesi 20:13