• BIST 8963.51
  • Altın 2278.807
  • Dolar 32.3097
  • Euro 35.0661
  • Muğla 19 °C
  • İzmir 19 °C
  • Aydın 19 °C
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 13 °C

SİZ GİDİN, BİZ DÜZELTİRİZ!

Zeki SARIHAN

“Seçim sandıklarının önünde kuyruğa dizilir gasp edilen mazbatalarımızı yeniden alırız. Siz gidin beyzadem. Biz burada sizin için de mücadele ederiz. Savcılar ve yargıçlarla cebelleşir, gerekirse demir parmaklıkların arkasında gün sayarız. Miting yaparız. Yazar, çizer, koşturur, tivit atar, ülkemizi sizin için de yaşanılır bir ülke haline getiririz. O zaman dönersiniz!”


“Türkiye artık yaşanamaz bir ülke haline geldi. En iyisi gidip bir başka ülkeye yerleşmeli” sözlerini sık duyuyoruz. Bu sözler, daha çok hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı dönemlerde söyleniyor. Ara sıra açıklanan rakamlara göre de Türkiye’den başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Batıya gidip yerleşen insanların sayısı da bir hayli fazla.


Her ülkedeki nüfusun büyük bir çoğunluğu kendi doğup büyüdüğü memlekette doğar ve ölür. Türkiye de bunun içindedir.  Gerçi 1960’lardan sonra başta Almanya olmak üzere yurt dışına çıkan emekçiler oldu. Bunların bir kısmı bir süre çalıştıktan sonra veya emekli olunca geri döndüler. Oralarda kalanlar da var. Fakat bu gidişlerin tamamı ekmeklerini kazanmak içindi. Türkiye yoksul bir ülkeydi ve tarımda büyük bir işgücü fazlası vardı. Yorganını sırtlayanlar bir zamanlar İstanbul ve Adana gibi sanayileşmiş kentlerin yolunu tutanlar gibi bu kez işgücü ihtiyacı olan batı ülkelerine kapağı attılar. Onların nasıl vatan hasreti çektiklerini de kendileri bilir. Hem tatillerde gelip giderek yurtlarıyla bağlarını koparmadılar, hem de yurt dışında topluluklar kurarak hem birbirlerine sarıldılar, hem de Türkiye’de olup bitenlere karşı ilgisiz kalmadılar.

“Artık bu ülkede yaşanmaz, en iyisi başka bir ülkeye gidip yerleşmeli” diyenlerin gerekçeleri de, duyguları da farklı. Bunlar tuzu kuru olanlar. Ya paraları var, ya akademik unvanları veya şöhretleri.  Türkiye halkı için parmaklarını oynatmaya niyetli görünmüyorlar. “Ben kaçayım, diğerleri ne yaparsa yapsın” havasındalar.

Nazım Hikmet gibi, can güvenliğini tehlikede gören bazı kişilerin yurt dışına çıkmasında kimse onu suçlamadı. 12 Eylül faşist darbesinden sonra öldürülme işkence görme veya uzun süre hapiste kalma ihtimali olanlar da geçici bir süre yurt dışına çıktı. Onlar yurda dönmeleri için gereken şartların oluşmasını dört gözle beklediler. İktidar ise bir daha dönmesinler diye Nazım Hikmet’e yapıldığı gibi çoğunu vatandaşlıktan çıkardı. Liberal bir hükümetin dönüşlerine izin verdiğinde nasıl da sevinmişlerdi. Ayak batıkları ilk vatan toprağını öptüler.


Türkiye’de çalışma koşulları olmadığı gerekçesiyle yurt dışına kapağı atmaya can atan akademisyenleri de mazur görmek mümkün değildir. Öğrenimini yurt dışında tamamlayan, oralarda staj yapan pek çok aydın vardır ve bunlar Türkiye’ye hizmet için bunu yapmışlardır. Dönüşlerinde de öğrendiklerini Türkiye’de bilimin, sanatın gelişmesi için kullanmışlardır. Tevfik Fikret, oğlunu yurt dışına gönderirken oradan “ziya kucaklayıp getirmesin”ni öğütlüyordu. Haluk, babasının bu öğüdüne uymadı. Bizim Abdülhamit zulmünden yurt dışına kaçanlar da oralarda Türkiye ile ilgili bir cemiyete girmeyen, gazete, dergi çıkarmayan nerdeyse yoktur? Mezarı Avrupa’da olan Hürriyet kahramanı var mıdır?


Hiç kimse, kendi yurdunda ve kendi halkının arasında olduğu gibi başka bir memlekette rahat edemez. Konuştuğu yabancı dilde anadilindeki tadı bulamaz. Onun zihni daima çocukluğunun geçtiği vatandadır.


1990’larda Türklerin yaşadıkları Alman kentlerine bir dizi konferans vermek için gittiğimde, bir akşam beni Türklerin devam ettiği bir birahaneye götürdüler. Biraz ilerimizde oturan bir romancımızı gösterdiler. “Türkiye’den geleli beri tek satır yazamadım” diyormuş. Belli ki bir yazar, ancak kendi kültürü içinde doğurgan olabilir.


“Bu ülkede yaşanmaz. Başka bir ülkeye gidip yerleşmeliyim” diyen tuzu kurulara şöyle diyesim geliyor.

“Siz gidin beyzadem. Biz burada sizin için de mücadele ederiz. Savcılar ve yargıçlarla cebelleşir, gerekirse demir parmaklıkların arkasında gün sayarız. Miting yaparız. Seçim sandıklarının önünde kuyruğa dizilir, yazar, çizer, koşturur, tivit atar, ülkemizi sizin için de yaşanılır bir ülke haline getiririz.”

Beyzadeler, hazıra konmaya, hazır yemeye  alışıktır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141