• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • Muğla 24 °C
  • İzmir 27 °C
  • Aydın 22 °C
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 19 °C

GÜBRE SİYASETİ

Zeki SARIHAN

 

Bok kelimesini toplum içinde, hele bir yazıda kullanmak ayıp sayılır. Benim yazı dilimde de bu ve benzeri sözcüklere yer yoktur.  Ağzı bozuk insanlara itibar etmem. Her ne kadar bir köylü çocuğu olarak hayvan boklarının tarla ve bahçeler için ne kadar faydalı olduğunu ve ilkbaharda ahırlardaki saman, mısır alafı ve bok karışımı “kemre”yi itinayla tarlalara taşındığını görmüş olsam da birine “bok” demeyi büyük bir hakaret sayarım.

Ne yapayım ki, boku siyasete Büyük Adalet Yürüyüşünü itibarsız hale getirmek isteyenler soktu. Yürüyüşçülere hakaret etmek için kamp yerlerinden birine bir kamyon hayvan gübresi döktüler. Bu, özgürlük ve adalet düşmanlarının izledikleri siyasetin niteliğini göstermesi açısından son derece öğreticidir ve özgürlüğü boğmak için başvurmayacakları sefil eylem kalmayacağını da kanıtlar. Kötü sözün sahibine ait olduğu gibi bok kavramı da onu siyasette kullananları tarif etmesi gerekir.

Boktan siyaset üreten o kamyon şoförü, bu hareketinde elbette yalnız değildir. Yüksek yerlerden verilen demeçlerin niteliği de siyaseten onun kamp yerine döktüğü pislikten daha kaliteli değildir. Diktatörlük heveslilerinin çaresizliğidir bu. Halkın uyanışını ve hak aramak için çıktığı yürüyüşü önlemek için kurşun göstermek ve yürüyüşçüleri son varış yerinde imha etmek gibi tehditler de o boktan siyasetin uzantılarıdır.

Liberal ve demokratik rejimlerde iktidar serbest seçimlerle belirlenir. Kamuoyunun demokratik yollarla ortaya koyduğu talepler de hükümet tarafından dikkate alınmak zorundadır. İktidarı denetleyen kurumlar vardır. Bütün bunların çerçevesini çizen anayasa, toplumsal bir mutabakatın ürünüdür.

Türkiye bütün bunları son anayasa değişikliği ile ne yazık ki geride bıraktı. Şimdi artık ülkemizde tek partinin ve tek adamın mutlak hâkimiyeti yürürlükte. O savaş isterse savaşılacak. O hangi ülkeyle dostluk isterse onunla dost olunacak. Kimler hapse atılacaksa o ve adamları karar verecek. Gazeteler onun istediği gibi yazacak. Siyasetçiler onun dilini kullanmıyorsa vatan haini, terör destekçisi sayılacak.

Adalet Yürüyüşü’nün nerden çıktığına bakalım: Tek adam, önce Amerika’nın yelkenine binerek Suriye’yi dize getirmek ve büyük patrondan aferin ve yağmadan bir pay kapmak için harekete geçti. Suriye’de Esat rejimini devirmek isteyenlere külliyetli silah sevk etti. Bu silahlar görüntülendi ve basında yer aldı. Bir başka ülkeye savaş ilan etmekten başka bir şey olmayan bu hareket, onu büyük sorumluluk altına soktu. O da bu belgeleri yayımlayanları vatan haini, casus ilan etti.

Ellerine geçirdikleri güce dayanarak, daima suyun üstüne çıkmayı başarmaktadırlar. Şu utanmazlığa bakın ki, düne kadar iktidarda birbirlerine dayanak olan ve öve öve bitiremedikleri gizli bir cemaati besledikleri için suçluluk duyacak yerde şimdi muhalefeti bu cemaatin yandaşı olmakla suçluyorlar. Oysa bu muhalefet on yıllardır laik bir Türkiye özlemini dile getirmiş ve devletin dinci bir örgüte teslim edildiği uyarısını yapmıştı. Bu konudaki Milli Güvenlik Kurulu kararını bile hasıraltı ettiler. Böyle bir durumu açıklayan deyimimiz vardır: Hem suçlu, hem güçlü…

Başka ülkelere savaş ilan edenler, buna karşı içerideki muhalefetin ağzını bağlamak için olağanüstü önlemler alırlar. Sıkıyönetim ilan ederler. Türkiye’de bu ihtiyacı Olağanüstü Hal ile karşıladılar. Haksız bir savaşı yönetenler, gösterileri yasaklarlar, basına sansür koyarlar. Muhalifler zindanlara tıkarlar. Bu sıkı düzen, kitlelerin patlamasına ve iktidarın devrilmesine kadar sürer. Tarihimizde en yakın örneği İttihat ve Terakki’nin Birinci Dünya Savaşı’nda uyguladığı sıkıyönetimdir ve savaştan ve kanunsuzluklardan sorumlu olanların ülkeyi bir gece gizlice ve utanç içinde terk etmesiyle sonuçlanmıştır. Türkiye, kutuplaştırılmış bir kamuoyunun olması nedeniyle henüz bu aşamada değildir. Fakat oraya doğru gitmektedir. Henüz yürüyüşçüleri tehdit eden, dinlenme yerine bok döken ve yola mermi atanlar, yol boyunca Rabia işareti yapan iktidar yanlısı olanlar da bir haylidir. Ancak bunların zihniyetinde hiçbir ileri unsur, haklılık yoktur.

Türkiye’nin aydınlık yüzünü Adalet Yürüyüşü temsil ediyor. Bu eylem, şimdiye kadarki halk muhalefetinin birikimi üzerine inşa edilmiştir. Bardağı taşıran damladır ve büyük bir başarıya adaydır. Muhalefetin saflarını az çok düzene sokmuş ve onları, özellikle CHP’yi kendisiyle birlikte halkı savunmada daha kararlı hale getirmiştir.

Unutmamalıdır ki merdiven basamak basamak çıkılır. Daha yürünecek nice yollar vardır. Daha nice aydın, bilim adamı ve siyasetçi hapishanelerde volta atacak, kaç kişi açlık grevinde kendi bedenini ortaya koyacaktır.

Hepsi millete Tanrı tarafından gönderildiğine inanan bir tek adamın sınırsız iktidar hevesi yüzünden. O bu iktidarı, ülkeyi gerici bir Körfez ülkesi haline getirmek için kullanmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141