• BIST 8876.22
  • Altın 2928.215
  • Dolar 34.2375
  • Euro 37.4474
  • Muğla 19 °C
  • İzmir 23 °C
  • Aydın 21 °C
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 18 °C

CENNETİN TARİHİ

Zeki SARIHAN

Cennetten Mektuplar-6

CENNETİN TARİHİ

Cennet ne zaman kurulmuştu?  Kurulduğu günden beri nasıl bir gelişme göstermişti?  Her hangi bir ülkeye gittiğimizde nasıl bunları merak ediyor ve bilenlerden öğrenmeye çalışıyorsak cennete gidince o âlem hakkında bilgi almasam olmazdı. İnsan yaşadığı yeri tarihsel geçmişi ile de tanımalı değil mi?

Cennetin yaşayan tarihçileri oranın tarihini dünya tarihi ile birlikte ele alıyorlar. Çünkü cennet bizzat dünyalılar tarafından tahayyül edilmiş ve biçimlendirilmiş.

İlk göçebe toplulukların hayal âlemlerinde cennet diye bir kavram yokmuş. Bunun nedeni, mülkiyet ve sınıf farkları olmadığından, devlet diye bir kavramlar da henüz oluşmadığından hallerinden memnun imişler. Doğal kaynakların sınırsız olduğu, bulduklarını birlikte yiyip içtikleri, yalnız ölümden şikâyetçi oldukları bir devirde imişler.

Ne zaman ki insanlar toprağa yerleşip ekip dikmeye başlamış, üretim olağanüstü artmış, köyler, kentler kurulmuş  (cennet tarihçileri bunu insanlık tarihinde önemli bir dönemeç olarak değerlendiriyorlar), toplumlar ezen ve ezilen olarak ikiye ayrılmış. Ezilenler, daha önceki eşitlikçi topluma özlem duymaya başlamışlar. Cennet tarihçileri cennet kavramının ilk kentlerin ve devletlerin kurulduğu Mezopotamya olduğu kanısındalar.  Bu düşüncenin önderi olarak Hazreti İbrahim’i öne çıkarıyorlar.  Bin yıl yaşadığı gibi bir efsane dolaştığına göre, İbrahim’in öğretilerinin kurulmasının uzun bir zaman aldığını tahmin ediyorlar. Koyun sürüsünün başında, kabilesi ile birlikte çölleri, vahaları dolaşan İbrahim, sınıflı toplumum getirdiği kötülüklere karşı eşitlikçi bir toplum kurulmasını istemiş. Öldükten sonra zalimleri cehennemin, iyi insanları ise cennetin beklediğini söylemiş.  Fakat onun istediği eşitlikçi bir toplumun kurulmasını kendileri için çok tehlikeli görenler İbrahim’e zulmetmişler. Nemrut onu Urfa’da ateşe atmış.  Fakat bu zulüm, ezilenlerin cennet hayalinin sonu olmamış. Öyle ki, onun atıldığı ateşi suya, odunları da balığa döndürmüşler.

Cennet kavramının evrildiği yerlerden biri de Firavunların zulmü altında kölelerin inim inim inlediği Mısır imiş. Hazreti Musa, kendi kavmini bu zulümden çekip çıkarmış. Bundan sonra  Ortadoğu halkları arasında cennet düşüncesi iyice kök salmış.

Cennet tarihçileri öteki dünya kavramının zalimler arasında da olduğunu, fakat orada asla bir eşitliği düşünmediklerini söylüyorlar. Buna kanıt olarak da firavunların köleleri kızgın kumlara gömdürüp kendileri ve aileleri için görkemli piramitler yaptırdığını, kendilerini mumyalattırdıklarını, mücevherlerini, hatta kadınlarını bile kendileriyle birlikte gömdüklerini gösteriyorlar.  Neden Firavun’un mezarı olduğu halde Hazreti Muhammed’e kadar diğerlerinin mezarının bulunmadığını bu açıklamalardan anlamak mümkündür. Muhammed’in mezarı ise yaptığı işe göre son derece sade.

Bazıları cennette yalnız Müslümanların bulunduğunu zannedebilirler.  Ben de hayalimin kendi köyümüzün tepeleri arasında gezinebildiği küçüklüğümde orada yalnız bizim komşuların bulunduğunu sanırdım. Dünyanın diğer bölgelerinde, sınıflı toplumlarda yaşarken ezilmiş bütün insanların, dünyada çektikleri eziyet karşılığında kendilerini sonsuz mutlu bir hayatın beklediği düşüncesi hiç eksik olmamış.

CENNETİN EVRİMİ

Evrende durağan hiçbir nesne olmadığı, her şeyin, bu arada düşüncelerin evrime uğradığı cennetteki gelişmelerden de anlaşılıyor. O cennet ilk çağda ve orta çağda tasarlanan cennet değil. Bizim köy bile şu son 50 yılda bu kadar değişmişken cennetin o eski halinde kalması mümkün müydü? Nitekim, burada doğayı bozmadan, hem de hiç bir rant yaratmadan öyle kentler kurulmuş ki, TOKİ’nin yaptığı siteler onların yanında ucube kalır.  Cennetin her bucağı geceleri elektrikle pırıl pırıl parlıyor. Evlerin balkonları, sokak ve caddelerin kenarları güzel kokulu çiçeklerle bezenmiş. Mimarlar, mühendisler cenneti daha da güzelleştirmek için geceli gündüzlü çalışıyorlar. Kent içinde ulaşım İstanbul gibi insanı canından bezdirmiyor. Bilim adamları laboratuarlarının başında cennet hayatını daha da kolaylaştırmak için deney yapıyor. Öğretmenler görevlerine dört elle sarılmışlar.

Cennette her köyde ve kentte bir müze var. Buralarda başlangıçtan günümüze cennetin evrimi sergileniyor. Cennette de yaşanmaması için dünyadaki savaşların nasıl büyük yıkımlara mal olduğu, ne kadar çok masum insanın bu yüzden hayatını kaybettiği, aç gözlülük, din ve kabilecilik kavgaları yüzünden insanlığın ne büyük acılar çektiği ibret için anlatılıyor.

Cennet başlangıçta eşitlikçi bir toplum olarak tasarlanmış. Bugün de bu eşitlikçilik anlayışı sürüyor. Cennet halkının en uyanık olduğu konu aralarına din, iman, Allah kavramlarını kullanıp ‘’Sureti haktan görünen’’ kötü niyetli bazı kişilerim girip bu sistemi bozması.  Gerçi cennette bunlara kanacak insan bulmak hayal ama onlar gene de önlem almaktan geri durmuyorlar. Çocuklara ve geçlere verilen eğitimle sınıflara ayrılmanın ne büyük kötülüklere mal olduğunu sürekli anlatıyorlar. Gene de sınıflaşmaya eğilim duyanları görürlerse onları halk mahkemelerinde adil bir yargılamadan geçirip belirli bir süre için cehenneme gönderiyorlar. Suçlu cehennemde terbiye olduktan sonra cennete geri dönüyor. Halk Mahkemeleri tamamen bağımsız. Mahkeme üyelerine emir veren hiçbir makam ve kişi yok. (14 Haziran 2016)

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141