BURSA TÜYAP
Kış geç geldi. Çoğumuzun nerede kaldı dediği kış mevsimi soğuğu, karıyla çıktı geldi. Aylardan mart, ülkemiz beyaza kesti. Atasözlerimiz boşuna söylenmemiş. Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır. Mart öyle bir marttı. İzmir’den yola koyuldum. İzmir’in dağları beyaza kesmişti. Soğuk hava ben buradayım, dercesine bedenimizin açıkta kalan yerlerine dokunduruyordu gücünü. Otobüsün içerisi sıcacıktı, ama yine de üzerimdeki kalın paltomu çıkartmadım.
İzmir’in dışına çıktıkça beyazlık artıyordu. Ege, tam anlamıyla beyaz kesmişti. Kar yağışı sürüyordu. Öyle ki bazı yerlerde tipiye dönüşüyordu. İzmir’den uzaklaştıkça soğuk da kar da artıyordu. Balıkesir’e gelince kar kalınlığı otuz santimetreye ulaşmıştı. Otogarda fotoğraflar çektim. Her yer bembeyazdı. Kar yağışı olanca hızıyla sürüyor, kuzeye doğru gittikçe daha da artıyordu.
Susurluk, Karacabey derken Bursa’ya yaklaşıyorduk. Karacabey’de atları göremedim. Kar yağışı onları da ahırlarına kapatmıştı. Bursa’ya vardığımda her yer bembeyazdı. Kent merkezine vardım. Otele varıncaya dek kar tanelerinin yüzüme yüzüme vuruşu beni mutlu etti. Kar üzerinde dikkatli yürüyordum. Kar kalınlığı nereden baksam dizime yaklaşıyordu bazı yerlerde. Otelden içeri girdim. Dışarının aksine bir sıcaklık sarmaladı beni. Odama çıktım. Çantamı bıraktım. Ver elini dışarısı. Kar yağışı altında yürümeyi öyle özlemişim ki, kent merkezinde yürüyordum. Koza Han’a gittim. Beyazlara bürünmüş kentte çok eskilere döndüm. Mesleğe başladığım Sivas geldi aklıma. Karın hüküm sürdüğü yıllar, otuz yıl öncesine gitmiştim. Çocukluğumun geçtiği Ankara’yı nasıl unuturum…
Akşamleyin bizim ekip geldi. Ayşe Yamaç ve yayınevi temsilcimiz sevgili Özgür dostum otele gelmişlerdi. Fuar kardan payına düşeni almıştı. Kar yağışı nedeniyle okullar iki gün tatil edilmişti. Fuarda in cin top atıyormuş. İnsan olmayınca fuarın ne anlamı kalırdı. Ertesi günde aynı havayı soluduk. Yazar, şair dostlarımızla sohbet ettik. Bazı yayınevleri katılmamıştı. Aydın Ilgaz ağabeyim de yoktu. Kiminle söyleşecektim. Boş ve amaçsızca bir gün daha geçti.
Ertesi gün ekip tamamlanmıştı. Hamdullah Köseoğlu, Cahit Kaya, Mehmet Erdoğan, Ülker Kurtcan da gelince yayınevimizin standına renk geldi. Onun da ötesinde çocuklar gelmişti. Bu Yayınları olarak hatırı sayılır ilgi görüyorduk. Gelenler öyle çoktu ki bundan mutlu olmamak elde değildi. Daha önceden okurlarımız, ilk kez bizimle tanışanlar az değildi. Bizlerle söyleşi yapanlar, fotoğraf çektirenler, adres alanlar bizleri mutlu ediyordu. Kar yağışı eski hızını yitirmişti. Yine de kente özgü beyazlık kentin üzerinde beyaz bir badana gibi hükmünü sürdürüyordu.
Akşamleyin otelimizin çatısından kentin gece fotoğraflarını çektik. Ülker arkadaşım görüntüden çok mutlu olmuştu. Kar aydınlığı kenti masalsı bir havaya büründürmüştü. Işıklar bir yandan, ayın gece görüntüsü öte yandan, kenti gerçekten masal kentine büründürmüştü. Ertesi sabah Ülker’le birlikte kenti gezmeye çıktık. Yağan kar altında kenti resimledik. Koza Han’a gidip ipek ürünlerden aldık.
Öğleye doğru kitap fuarına gittik. Kar yağışı durmuş, karlar erimeye başlamıştı. Fuar kişiliğine bürünmüştü. Gelenler çoktu. Başımızı kaşıyacak zamanımız yoktu. Bursa ve Adana bu işi çok güzel başarıyordu. Kitapların bazıları bir gün önceden tükendiğinden yeniden kitap istenmişti.
Hafta sonu da çok hareketli geçmişti. Son günün son dakikasına kadar kitap imzalamıştık. Fuarın kapanış anonsu yapılınca içimizde buruk bir acıyla dışarı çıktık. Karın beyazı gitmiş, ama soğuğu sürüyordu. Kent merkezine giderken içimizde bir huzur vardı. Ertesi gün Edirne’ye doğru yola koyulacaktık. Bir haftalık etkinliğimiz vardı. Akşamleyin kendimizi otele atınca üzerimizdeki tatlı yorgunluk anlatılır gibi değildi.
Otelin çatısından kenti kuş bakışı izlerken yer yer beyazlıklar görmüyor değildik. Kentten tepeler doğru yol aldıkça bakışlarımızla beyazlık artıyordu. Bursa’yı seviyorduk…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.