• BIST 8876.22
  • Altın 2877.277
  • Dolar 34.2018
  • Euro 37.5403
  • Muğla 18 °C
  • İzmir 24 °C
  • Aydın 21 °C
  • İstanbul 19 °C
  • Ankara 18 °C

ADALET YÜRÜYÜŞÜ DOĞRU BİR EYLEMDİR

Zeki SARIHAN

İnsanlar, şikâyetlerini, dertlerini veya isteklerini dile getirmek veya bir haksızlığı protesto etmek için zaman zaman tek başlarına veya toplu olarak eylem yaparlar. Bizim tarihimiz, eylem bakımından oldukça zengindir. Demokratik hak ve özgürlüklerin anayasa ve yasalarla güvence altına alındığı rejimlerde, başkalarının canına ve malına zarar vermeden eylem yapmak serbesttir. Diktatörlükle yönetilen ülkelerde ise bu hak ya çok kısıtlanmıştır ya da bütünüyle ortadan kaldırılmıştır. Bu ülkelerde ancak siyasi iktidarın örgütlediği eylemler yapılabilir. Bunlar dışarıya karşı milli bir davada milletin tepkisini göstermek için yapılabildiği gibi muhalefete, azınlıklara gözdağı vermek için de düzenlenir.  Devletin gizli güçlerinin bir takım insanları tahrik ederek ortaya koyduğu eylemler de vardır. 1945’te Tan Matbaası’nın tahrip edilmesi, 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da Rumlara ait işyerlerinin yağmalanması gibi eylemler buna örnektir.

Hak ve özgürlükleri kullanmak iktidarın lütfetmesine bağlı değildir. Öte yandan hükümetler izin vermese de kitleler çok sıkıştırıldıkları zaman patlarlar ve eylem yaparlar. Hükümet, gücü yeterse bunları bastırır, gücü yetmezse taleplerin bir kısmını kabul ederek (veya gerçekleştireceğini vaat ederek) eylemi söndürmeye çalışır. Kendini hak ve özgürlükleri korumakla görevli sayan devlet, eylemlerin güvenliğini sağlar.

DOĞRU EYLEM NEDİR?

Pek çok çeşidi bulunduğu için “Doğru eylem” tanımına birçok unsur girer. Bunların ortak yanlarından belli başlıları şunlardır:

Haklılık: Eylem bir kişinin, bir mesleğin, bir yerleşme yeri halkının veya halkın bir bölümünün haklı isteklerine dayanmalıdır. Suçsuz yere işinden atılan öğretmenlerin ve akademisyenlerin, sözleşmeleri feshedilen işçilerin, toprakları ellerinden alınan köylülerin, evlatları kaybedilen anaların eylemleri haklıdır.

Eylemin hedefi: Her eylemin bir hedefi vardır. Bu hedefi oldukça daraltmakta ve somutlamakta yarar vardır. Adalet Yürüyüşü’nün hedefi ise hükümetin hukuksuzluklara son vererek Enis Berberoğlu başta olmak üzere cezaevlerindeki milletvekilleri ve gazetecilerin serbest bırakılmasıdır. Haksızlığa uğrayan diğer kesimler, bu fırsattan yararlanarak yürüyenlerle birliktedir. Bu yalnızca akşama sabaha kazanılacak bir başarıdan çok bir protesto eylemi özelliği de taşıyor.

Kamuyu kazanma: Eyleme girişenler kendilerini haklı saymakla yetinemezler. Kamuoyunu da kazanmaya çalışmalıdırlar. Toplumun diğer kesimleri onlara hak vermez, ilgisiz kalırsa veya karşı tarafın eylem aleyhindeki söylemleri ağır basarsa eylemin başarısı tehlikeye düşer.

Eylemin zamanı ve süresi: Başarıya ulaşmak için eylemi, en uygun zamanda başlatmalı ve gene en uygun zamanda bitirmelidir. Süresiz eylem olmaz. Eylem çok uzarsa kamuoyunun desteği tavsar bu da hükümete eylemi zorla bitirme fırsatı verir. Adalet Yürüyüşünün süresi bellidir. Bu ona görkemli bir bitiriş yapma fırsatı verecektir.

Eylemin yönetimi: Bir eylemi yönetmek için deneyimli örgütçülere ihtiyaç vardır. Adalet Yürüyüşü gibi bir eylemde eylem nerede, nasıl başlayacak, eylemciler ne yiyip içecek, nerede duracaklar, kamuoyu nasıl kazanılacak, bütün bunları planlamak ve görevlileri belirlemek gerekir. Adalet Yürüyüşü, görüldüğü kadar göre bu konuda başarılıdır.

1968’de Gazi Eğitim Enstitüsünde 17 gün süren boykotumuzu yöneten bir komite vardı ve onun basın sözcüsü boykottaki gelişmeleri her gün bir bildiri ile öğrencilere ve kamuoyuna sunuyordu. Kamuoyu bu boykota karşı çok duyarlı hale gelmişti ve okul yönetimi yemekleri kesince Ankara esnafının verdiği yiyeceklerle karnımızı doyuruyorduk.

Adalet Yürüyüşü tamamen haklı bir yürüyüştür ve iyi yönetilmektedir. Ancak yürüyüş boyunca geçirilen yerler halkına ve yoldan geçen araçtakilere, yürüyüşün amacını anlatan kısa bir metin dağıtılsaydı iyi olurdu. Çünkü iktidar medyasından başka kaynakları olmayan belki onları bile okumayan ve izlemeyen pek çok insan var.

Bu dileğime kanıt sunmak için birkaç yazımda anlattığım 1967 Beyceli Köylülerinin Yol Yürüyüşünde geçtiğimiz yerlerdeki insanların eline verdiğimiz bildiriyi aşağıya alıyorum.

 “BEYCELİ KÖYLÜLERİ YOL YÜRÜYÜŞÜNDE

Fatsa’nın 30 kilometre yüksekliğinde bulunan bir köyün halkındanız.

Kumru Çatağından yukarıya 7 km.lik bir yaya yolumuz var.

Yıllardır bu çamuru çiğniyor, tekerlek izine, motor gürültüsüne hasret yaşıyoruz.

Hastalarımızı doktora sal ile indiriyor, yolsuzluktan evimizi yapamıyoruz.

Sırf yolsuzluk yüzünden köyümüz gitgide ıssızlaşmakta, başını kurtaranlar köyden kaçarak kasabaya yerleşmektedir.

Bu yolu yapmak için her yıl günlerce kazma salladık. Her seferinde yol planının değişmesi gibi sebeple yüzünden amacımıza ulaşamadık.

Hükümetten dozer istedik. 1968 yılı planına alındı ve kesin söz verildi. Bir sürü gecikmeden sonra bu yılın şubat ayında dozer geldi, yolun yarısını yardı. Sonra çekip aldılar elimizden.

Sonra da plandan silmişler bizi.

Kimselere derdimizi anlatamadık. Artık boğazımıza kadar geldi.

Hükümetten 15-20 günlüğüne bir dozer, bir de peşinden yolun çakıllanmasını istiyoruz. Hepsi bu kadar.

Yirminci yüzyıl medeniyetinde insan gibi yaşamıyoruz kardeşler.”

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141