• BIST 8718.11
  • Altın 2245.316
  • Dolar 32.3297
  • Euro 35.1766
  • Muğla 7 °C
  • İzmir 7 °C
  • Aydın 9 °C
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara 2 °C

ÖZGÜRLÜĞÜN OLMADIĞI BİR DÖNEM

Zeki SARIHAN

 

 

 

 

 

Tek Parti Döneminin Eleştirisi-1

ÖZGÜRLÜĞÜN OLMADIĞI BİR DÖNEM

Tek Parti Döneminde, özgürlükler rafa kaldırılarak tek adam ve tek parti sistemi kuruldu. Bunun temel nedeni, bazılarının sandığı ve onayladığı gibi rejimin muhafazakârları saf dışı bırakma isteği değil. Çünkü siyaset dışı bırakılanlar yalnız muhafazakârlar değildir. Solcular da içinde olmak üzere hükümet partisi dışında olan herkes yasaklıdır. Bu yasakların temel nedeni, burjuvazinin millî servete istediği gibi el koyma ve bir an önce zengin olma kararıdır. Böyle bir niyet, özgürlük ve demokrasi koşulları içinde gerçekleştirilemezdi. Nitekim milyonerler yaratmak için devlet eliyle zenginler yaratma programı başarıya ulaşmış, bazı servetler el değiştirmiştir. Mebusların her birinin İstanbul’da faaliyet gösteren bir şirketin temsilcisi haline gelmesi bu baskı rejimi ile mümkün olabildi. Dönemin tanıklarından Yakup Kadri’nin Ankara romanı ile 1923’ten sonra Meclise giren ve uzun yıllar Tek Parti döneminde siyasetin içinde bulunan Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya biyografisi dönemi anlamak isteyenler için en önemli kaynaklardır.

Mustafa Kemal Paşa, 1930’da “Dışardan görünüşümüz diktatörlük biçimindedir” diyerek halk kitlelerinin patlama noktasına geldiğini fark etti. İki partili hayatı denemeye girişti, fakat bu muhalefeti kendine bağlı arkadaşlarından birinin yapmasını uygun görerek Fethi Bey’e ısmarlama bir parti kurdurdu. Bu kontrollü denemede halk kitlelerinin bir kurtarıcı olarak Serbest Fırka’ya aktığını görünce onu kapattırarak yeniden tek parti uygulamasına döndü. Gene de muhalefetin yokluğu rejimin sorunlarını ağırlaştırınca CHP mebuslarından bir kısmına bağımsız bir grup kurdurarak onlardan hükümeti eleştirmesini istedi. Siyasi iklim buna elverişli olmadığından bu uygulama da sonuçsuz kaldı. CHP seçim listelerine belli sayıda bağımsız aday kontenjanı konulmuşsa da bu kontenjanlara başvuran veya bu kontenjanlardan seçilen olmadı.

Siyasi özgürlükler, ancak basın özgürlüğü ile var olabilirdi. Oysa Tek Parti Döneminde basın özgür değildi. Basın üzerinde ağır bir sansür vardı. Tek Parti Dönemi öncesinde az çok basın özgürlüğünü yaşamış olan gazeteciler, 1925’te ilan edilen Takriri Sükûn kanunundan sonra hükümete biat ettiler ve onun uygulamalarını eleştirmeye cesaret edemediler. Bu durum 1945’e kadar sürdü.

Tek Parti Dönemi, adaletin bağımsız olmadığı bir dönemdir. Yargıç güvencesi yoktur. Bu nedenle özellikle siyasi davalara bakan yargıçlar, önlerindeki kanun kitaplarına ve adaletin evrensel ilkelere göre hüküm vermek yerine, bugünkü gibi Köşk’ün bu kararlara ne diyeceğini hesaba kattılar. Yargılama ve hüküm verirken yargıcın kulağı Ankara’dadır. Sabahattin Ali, Nazım Hikmet gibi sosyalistlerin mahkûmiyeti böyle olmuştur

BURJUVA-TOPRAK AĞASI İŞBİRLİĞİ

Tek Parti Döneminin ideolojisi Türkiye’de sınıfların olmadığı iddiasındadır. Sınıfları kabul etseydi, sınıf mücadelesini de kabul etmek zorunda kalacaktı. Oysa Türkiye’de o tarihte geleneksel ve modern bütün sınıflar vardı. Tek Parti Dönemi savunucuları, CHP’nin bir burjuva partisi olmadığını ileri sürerek bir soruyu yanıtsız bırakıyor. Peki iktidar sahipleri hangi sınıfa mensuptular? İşçi mi, köylü mü, feodaller m? Esnaf ve zanaatkâr mı?

Tek Parti, burjuvazi ile toprak ağalarının işbirliği ile hüküm yürüttü. Yoksul köylülerin çok ihtiyacı olan toprak reformuna gidilmeyişi, burjuvazi tarafından müttefik olan toprak ağalarının desteğini kaybetme korkusu nedeniyledir. Modernizme karşı çıkmamaları şartıyla toprak ağaları Meclise buyur edilmiş, onların halkı ezmelerine göz yumulmuştur. Esasen rejim, merkezde asker ve bürokratlara, taşrada ise ağa ve eşrafa dayanmakta idi.

Toprak ağalarının sömürüsüne ses çıkarılmamasının asıl nedeni, rejimin sahiplerinin de bir an önce zenginleşme tutkusudur. Öyle ki, merkezdeki kişiler kısa zamanda çiftlik ve banka sahibi olabilmişler, ülkenin en zenginleri arasında yer alabilmişlerdir. Kurtuluş Savaşı’na Hindistan’dan gönderilen paranın, savaş ihtiyaçları için kullanılmayıp bununla bir özel banka ve 154 bin dönümlük özel bir çiftlik kurmak için kullanılması, bu çiftlikte devlet memurlarının çalıştırılması ve çiftlik ürünlerinin bazılarının tekel haline getirilmesi Tek Parti Dönemi’nin en büyük yaralarındandır. Bu uygulamaya kimse karşı çıkamamış, Falih Rıfkı Atay yıllar sonra Hindistan’dan gelen para için “Bu paraya el koymamalıydı” diye yazmak zorunda kalmıştır.

Atatürk’ün 1927’deki Büyük Nutku, Kurtuluş Savaşı yılları ve Cumhuriyet’ten hemen sonraki dönemde muhaliflerine cevap verdiği bir metindir. Doğal olarak daha önce çeşitli anlaşmazlıklar yaşadığı ancak 1927’de kendisine biat etmiş olanlarla ilgili suçlamalarda bulunmamıştır. Bu Nutkun herhangi bir yerine itiraz etmek kimsenin haddine değildi. Nutukta suçlanan kişilerin kendilerini savunmaları de mümkün değildi. Suçlananlardan Kâzım Karabekir, Nutka bir çeşit cevap olan ve Kurtuluş Savaşı’nı kendi tanıklığı ile anlatan “İstiklal Harbimiz” kitabı 1930’larda matbaadan alınarak kireç kuyularında yakılmıştır!

Tek Parti döneminin Atatürk’ün başta olduğu dönemde yasaklanan ve haksız hüküm giyen bazı kişiler, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde mebuslukla onurlandırılarak haksızlık giderilmeye çalışılmıştır. (Bunların içinde sosyalistler yoktur.) (29 Eylül 2020)

Gelecek yazı: TEK PARİ DÖNEMİNİN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141