Mumcu'nun Kızı Yaşadıklarını Anlattı
Muğla'nın Datça İlçesi'nde, Edebiyatçılar Derneği ile Datça Belediyesi'nin işbirliğinde düzenlenen, ''2. Datça Edebiyat Günleri' etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilen, ''Babam Neden Öldürüldü Anne?' konulu panele konuşmacı olarak katılan Özge Mumcu, babasının öldürülmesinden sonra yaşadıklarını anlattı.
Özbel Kapı Cafe Restaurant'ta yapılan panele, Özge Mumcu'nun yanı sıra yazar Öner Yağcı ve Cumhuriyet Gazetesi kitap eki editörlerinden Ali Bulunmaz konuşmacı olarak katıldı. Doğan Öz ve Abdi İpekçi öldürüldüklerinde henüz hayatta olmadığını belirterek konuşmasına başlayan Mumcu, ''Özellikle 1980'li yılların sonlarındaki suikastlar sırasında henüz bir çocuktum. Babamın öldürülmesinden sonra 1994 yılında suikast kurbanlarının yakınları olarak bir vakıf kurduk. Artık, 13-14 yaşlarındaydım. Gençlik yıllarım bütünüyle anma törenleri içinde geçti. Belki de bu nedenle soğukkanlı durabiliyorum artık. Ama bir noktadan sonra dayanamıyorum. Mesela bu yıl, Toplumsal Destek Platformu adı altında bu ailelerin birçoğu ile bir araya geldik. Meclise gittik, duruşmalara katılıyoruz. Adeta birbirimize örümcek ağı ile bağlanmış durumdayız. Sık sık bir araya geldikçe aileler birbirlerini daha iyi tanımaya başladı. Suikastlara kurban giden bütün bu insanların farklı özellikleri var. Gerçeğin peşinde olmaları dışında çok farklı özelliklerinin olduğunu gördüm. Suikast kurbanlarının aileleri adeta kendi kültürlerini oluşturdu. Çünkü bizim kendi yaralarımız, toplumsal yaralarımız var. Evet, zorunlu bir şekilde kendi kültürümüz oluştu' dedi.
''YAŞADIKLARIMIZ SİNİR BOZUCU'
Suikast kurbanlarının aileleri olarak kendi aralarında yaşananları konuştuklarını belirten Mumcu, şunları söyledi:
''Çetin Emeç'in eşi bir gün, 'Bize cinayetten iki gün sonra geldiler, ifademi almadılar. Sizde de böyle mi oldu' diye sordu. Bize de 1999'da Umut Operasyonu başladığında polis geldi. Anneme, 'Güldal Hanım, acaba Uğur Bey aşk cinayetine kurban gitmiş olabilir mi?' diye sordular. Kahve servisi yaparken bir anda sinirden gülmeye başladım. Yaşadıklarımız çok sinir bozucu değilmiş gibi, sinirimizi bozmak için devletin, devletin polisinin, devletin organlarının üzerimize gelmişliği de var. Bunlara karşı durmaya çalışıyoruz. Gücümüzün yettiği sürece de duracağız. Platform olarak birlikte hareket ediyor, birbirimizden güç alıyoruz. Birlikte bir adalet arayışı yolundayız. Bütün bu isimlerin bize bıraktıkları hiçbir şekilde yerde kalmamalı.'
''NE İDÜĞÜ BELİRSİZ REFERANDUM'
Cumhuriyet Gazetesi kitap eki editörlerinden Ali Bulunmaz ise konuşmasında, bugün yaşanan sürece bakıldığında suikastlara kurban giden isimlerin neden öldürüldüğünün daha iyi anlaşılacağını söyledi. Bulunmaz, ''Bugün böyle bir iktidar yaratılabilmesi için bu insanlar öldürüldüler. Böyle bir iktidar rahat hareket edebilsin diye öldürüldüler. Hemen bir ay sonra bir referandum var. Ne idiğü belirsiz bir referandum. 'Evet' ve 'hayır'cılar var. Evetçiler, neye evet dediklerini hiçbir şekilde bilmiyorlar. Onlara dendi ki, darbeciler yargılanacak o nedenle anayasa değişikliğine 'evet' diyeceksiniz. Varlığını 12 Eylül'e borçlu olan bir iktidar ya da bu iktidarın mensupları, 12 Eylülcüleri yargılayabilir mi? Bu mümkün mü? İşte böyle garip bir metnin önümüze sürülmesi için bu insanlar öldürüldü' diye konuştu.
''DİASPORANIN TEMSİLCİSİNİ GETİRDİLER'
Konuşmasında Hrant Dink'in öldürülmesi olayına da değinen Bulunmaz, ''Hrant Dink ile öldürülmesinden bir ay önce konuşmuştuk. 'Tehdit ediliyorum, fakat önemli olan öldürülmem değil. Benim öldürülmemden sonra acaba ne olacak?' demişti. Nitekim 19 Ocak 2007 günü saat 16.00'dan sonra televizyonlarda gördük. Hrant'ın arkadaşları diyeceğim ama bu insanlar Hrant'ın ölümünü sömüren insanlar, sabahtan akşama televizyonda boy gösterdiler. Cenazede en ön saflardaydılar. Hrant'ın öldürülüşünü bir güzel sömürüp, Hrant'ın görev yaptığı gazeteye, Onunla hiçbir ilişkisi olmayan, Hrant'ın hiçbir şekilde ilişki kurmadığı diasporanın temsilcisini getirdiler. Belki de Hrant bunun için öldürüldü' diye konuştu.
HEPSİ MEMLEKET SEVDALISIYDI
Suikastlarda öldürülün insanların hepsinin memleket sevdalısı olduğunu belirterek konuşmasına başlayan yazar Öner Yağcı, ''Türkiye'deki aydın birikimini yok etmek, Türkiye'deki aydın geleneğinin kökleri ile dallarını birbirinden koparmak için işlenen cinayetleri, eğer bu açıdan algılayamazsak, hiçbir sonuca varamayız. Mustafa Kemal'in çok önemli bir sözü var. 'Ben ufukta, doğunun mazlum uluslarının uyanışını görüyorum' diyor. İşte, Türkiye'deki bütün aydın cinayetlerini aynı zamanda bu söze de bağlayabiliriz' dedi.
İKİ OLAY EMPERYALİZME GEDİK AÇTI
1917'de Sovyetler Birliği kurulduğunda insanlığın emperyalizme karşı bir aydınlık arayışının kapısını araladığını, Anadolu'da ise Mustafa Kemal'in önderliğinde bir ulusal kurtuluş ve bağımsızlık savaşı ile başlayan süreçte Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunu hatırlatan Yağcı, şunları söyledi:
''Bu iki olay da, emperyalizme gedik açmıştı. Emperyalizmin tutkusu, dünyanın tamamına egemen olmaktır. Bir yandan Sovyetlerdeki ekim devrimi, bir yandan Anadolu'daki Türk ulusal kurtuluş savaşı emperyalizmin çıkarlarına gedik açma cüretinde bulunmuşlardı. Emperyalizm bu cüreti elbette hiçbir zaman affetmedi. Ancak Atatürk'e diş geçiremediler. Ne yapabiliriz diye düşündüler. Bu iki harekete öncülük edenleri yok edersek egemenliğimizi dünya çapında gerçekleştirebiliriz diyen emperyalizm 60-70 yıl öncesinden politikalarını oluşturdu. Ülkemizin aydınlık yüzlerine karşı işlenen cinayetlerin arkasında, emperyalizmin o yıllardan gelen Türkiye'nin gözünü korkutma politikalarından başka bir şey değil. Bu politikaların ilk sonucu 1940'lı yıllarda alınmaya başladı. Hıfzı Topuz'un öne sürdüğü bir tez var. Türkiye'de ilk ciddi anlamda küresel emperyalizmin cinayeti, Sabahattin Ali cinayetidir diyordu. Çok doğru bir tanımlamadır. Sabahattin Ali'nin öldürülmesi ile başlayan 1940'lı yıllarda başlayan suikastlar 2 binli yıllara kadar devam etti.'
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.