MTO Seçimleri Nedeniyle Son Günlerde Yaşadıklarımızın Gerçek Analizi - II
İsmail Özbozdağ: “AKP Marmaris İlçe Başkanı Sayın Kadem METE, Marmaris Ticaret Odası Başkanı Sayın Mehmet BAYSAL ve Marmaris Yenisayfa Gazetesi sahibi ve AKP Marmaris İlçe Medya ve Tanıtım Başkanı Sayın Sadi TONBUL arasında yaşanan bu olaylar üzerine görüşüme başvurulduğunda ise Marmaris TV’de şunları söyledim:
“Tabii ki ben bu konuşmalardan biraz hayretler içinde kaldığımı itiraf edeyim. Çünkü Ak Parti İlçe Başkanı Sayın Kadem METE, Sayın Ticaret Odası Başkanımız Mehmet BAYSAL’ın kendisine, kendilerine çok iyi davrandığını, çok iyi yaklaştığını ve bu yüzden onu destekleyeceğiz gibisine açıklamaları bence ilginç, çok ilginç. Bunun takdirini de yine kamuoyuna bırakıyorum. Valla şimdi ben Cumhuriyet Halk Partisi’nden meclis üyesiyim. Belediye meclis üyesiyim. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nden bugüne kadar bu konuda bir destek görmedim. Kadem METE’nin partisi adına Mehmet BAYSAL’a destek olması beni çok duygulandırdı. Hiç beklemediğimiz bir şeydi. Birdenbire ortaya çıktı zaten. Aslında bizim bugüne kadar kulağımıza gelen pek çok şey vardı, ama inanmak istemedik. Ama gelişmeler bizi bu inanca doğru maalesef itiyor. İkincisi bence biz Ticaret Odası’na bir parti şeklinde girmenin yanlış olduğuna inanıyoruz. Ben ve ekibim içerisinde pek çok düşünceye sahip arkadaşlarımız var. Hatta AKP üyesi de var, CHP üyesi de var ya da başka görüşte olanlar da var. Acaba Kadem METE bu yüzden de bizi destekleyecek mi? Bundan korkuyorum.”
Evet, bana ve ekibime göre AKP Marmaris İlçe Başkanı Sayın Kadem METE’nin verdiği demeç, kastını aşan ve yasalara aykırı bir müdahaleydi. Bunun karşılığında Marmaris Ticaret Odası Başkanı Sayın Mehmet BAYSAL’ın söyledikleri de, hem kulağımıza gelen haberler hem de Sayın Sadi TONBUL’un ısrarla sahip çıktığı araştırma sonuçları çerçevesinde doğruyu yansıtmıyordu. Ayrıca, Sayın Kadem METE’nin verdiği demeç, her ne kadar Sayın Mehmet BAYSAL bu desteği teveccühle karşılayıp teşekkür etse de büyük bir vesayet altına alıyor, Sayın Mehmet BAYSAL’ın adaylığını ve seçimi kazanması durumunda yönetimini töhmet altına sokuyordu. Sayın Mehmet BAYSAL bu destek için görüşmeler yapıldığını ve komisyonlar halinde çalışıldığını kabul etmese de, Sayın Sadi TONBUL’un yaptığı araştırmalar çerçevesinde alt komisyonlar şeklinde çalışmalar yapıldığını ima ettiği bir ortamda kendisine sunulan desteği teveccühle karşılıyor ve teşekkür ediyordu. Bu durumda bize göre, Sayın Mehmet BAYSAL’ın her zaman başka amaçlarla söyleyip yakındığı Marmaris Ticaret Odası’nın kurumsal bağımsızlığına sahip çıkıp tavır alması, Marmaris Ticaret Odası’nı ve kendisini töhmet altında bırakmamak için hukuki yollara başvurması ya da adaylıktan çekilmesi gerekirdi. Ama bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla adaylık durumu, bütün bu hukuksuz ve olumsuz koşullara karşın devam etmekte; Sayın BAYSAL’ın, AKP’den gelip kendi hanesine yazılacak oyları büyük bir hevesle beklediği anlaşılmakta, bu nedenle de seçim yarışındaki yerini şimdilik muhafaza etmektedir.
Sürecin bu aşamasında gündeme gelen en son hamle ise, Marmaris Ticaret Odası Başkanı Mehmet BAYSAL’dan, “Siyasal Destek İstemiyoruz” ve “Mehmet Baysal Sessizliğini Bozdu” başlıklı iki ayrı demeç alan Marmaris Güncel isimli internet gazetesinin sahibi Sayın İlhan BARLAS’ın Sayın Mukbil GÜLKOKAN ile birlikte Marmaris TV’de yayınlanan 29 Mayıs 2013 tarihli SoruYorum programı olmuştur.
Bu programda Sayın Kadem METE’nin demeci ile başlayıp bugüne kadar gelen süreç, Sayın BARLAS ile Sayın Mukbil GÜLKOKAN tarafından yorumlanarak benim ve ekibimin bugüne kadar yaptığı çalışmalar konusunda bir takım değerlendirme ve eleştiriler yapılmıştır. Bu nedenle, dünden bu yana yapmaya çalıştığım analiz çalışmasının izleyen bölümlerinde bu değerlendirme ve eleştiriler hakkında yanıtlar vererek ya da hatırlatmalar yaparak hem program sunucularını hem de Marmaris kamuoyunu bilgilendirmeye çalışacağım:
SÖYLEDİKLERİM DİNLENMEDEN BENİM VE EKİBİM HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER YAPILMIŞTIR…
1. Marmaris Ticaret Odası seçimlerinin siyasallaştığını kanıtlamak amacıyla programın 19. dakikasında yayına konulmak istenen ancak teknik nedenlerle yayınlanamadığı söylenen ve muhtemelen Marmaris TV’ye verdiğim bir demeçle ilgili VTR’nin, tüm program süresi içinde yayınlanmaması ve daha sonrasında da unutulmasının kötü bir şanssızlık olduğuna inanıyorum. Şayet bu VTR, AKP İlçe Başkanı Kadem METE’nin, Marmaris Ticaret Odası Başkanı Mehmet BAYSAL’ı, AKP olarak desteklediklerine ilişkin gelişmeleri hayretle izlediğime ilişkin Marmaris TV’de yayınlanan demecim ise bu demeçte söylediklerim kelimesi kelimesine yukarıda yazılmıştır.
Verdiğim demecin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, Ticaret Odası seçimlerine iktidar partisi ilçe temsilcisinin müdahale etmesini hem hukuken hem de etik olarak yanlış bulduğumu ifade ediyorum. Burada yanlış olan şeyin seçimlere siyasetin karışması değil, iktidardaki bir partinin kurumsal ve resmi olarak seçim sürecine karışması olduğunu söylemeye çalışıyorum. Yoksa Sayın İlhan BARLAS’ın programda da söylediği gibi, her düzeydeki oda, borsa, dernek, vakıf ya da benzeri seçimlerde siyaset olgusunun her zaman için gündemde olduğuna ve olacağına inanıyorum. Çünkü bu durumun toplumsal bir gerçeklik olduğunu ben de biliyorum. Toplumbilim olarak da adlandırılan sosyoloji bilimi bunu, bu şekilde ortaya koyar. Sosyoloji eğitimi almış ve bu konularda kafa yormuş biri olarak toplum ya da grup ölçeğindeki her toplumsal gelişimde o hareketin oluşumunu, gelişimini ve geleceğe yönelik stratejilerini belirleyen şeyin siyaset olduğunu bilmem, bu anlamda normal karşılanmalıdır. Bunun eğitimini almış biri olarak benim burada karşı çıktığım şey, ticaret odası seçimlerine değişik toplumsal grupların ya da kişilerin görüş, düşünce, strateji ve eylemlerini ifade eden siyasetlerinin değil, Anayasanın, kanun ve yönetmeliklerin de belirttiği şekilde iktidar partisi olan AKP’nin Marmaris Ticaret Odası seçimlerine kurumsal ve resmi düzeyde olaya müdahale ederek seçimlere katılan bir adayı desteklemesi ve bu adayın da bu desteği teveccühle kabul etmesiyle diğer adaylar aleyhine bir durumun ortaya çıkmasıdır.
Bence bu durum, demecime konu olan VTR’nin yayınlanmamasından kaynaklanmıştır. Şayet söz konusu VTR yayınlanmış olsaydı, programı izleyenler benim söylediklerimle programdaki sunucuların söylediklerinin birbirinden çok farklı olduğunu görecek ve doğru bir sonuca ulaşacaklardı.
Bu durumda programda ifade edilen “herkes”in içine dahil olmadığım ve bugüne kadar hiç kimseye yalan söylemediğim için, Marmaris Ticaret Odası’nda ve onun üst kuruluşu olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde her zaman toplum, grup ve kişi ölçekli siyasetin etkili olduğunu ve olacağını söylemek istiyorum. Bunun tek istisnasının, siyasi partilerin seçimlerde aday göstermemesi, adayların yararına ya da zararına olacak şekilde seçimlere müdahale etmemesi olduğu düşüncesiyle… Çünkü bilimsel olarak toplumsal ya da bireysel ölçekteki siyaset ile siyasi partilerin uyguladıkları politikaların ayrı şeyler olduğunu biliyorum. Unutulmamalıdır ki, bugün siyasal partiler olmadan da siyaset yapılabilmekte, toplum, grup ya da birey ölçekli siyasi düşünce ve uygulamalar yaşamımızın her alanında bizleri etkileyebilmektedir. Bunun en somut örneği, hepimizin bildiği birtakım cemaatlerin, siyasal parti kurmadan Türkiye’nin geleceğine yönelik politikalar geliştirmeleri ve bu politikaları etkin bir şekilde uygulayabilmeleridir.
Bu durumda, Anayasa ile 5174 sayılı Kanunun ve seçimlerle ilgili yönetmeliğin hükümlerine göre, adı AKP bile olsa tüm siyasi partilerin kurumsal ve resmi olarak adayların yararına ya da zararına olacak şekilde seçimlere müdahale etmesi yasaklandığı için, bizlere düşen görev, toplum, grup ya da birey ölçeğindeki siyasetten çok bu tür siyasal partiler üzerinden gelen somut, gözle görülür müdahalelere “teveccühle karşılarım” ya da “teşekkür ederim” demek yerine, “hayır” diyebilmek, hem vatandaş hem oda üyesi hem de Ticaret Odası Başkanı olarak bu tür müdahalelere kanunların bizlere verdiği olanakları kullanarak karşı çıkmak, Marmaris Ticaret Odası’nın kurumsal kimliğine ve bağımsızlığına yapılmış bu tür müdahaleler karşısında bir araya gelerek tavır koyabilmektir.
POPÜLER OLMAK; YANİ TANINMAK YA DA BİLİNMEK KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİLDİR…
2. Sayın İlhan BARLAS, programın başındaki açılış konuşmasında seçim süreci içinde şahsımın sosyal medyayı iyi kullandığını, Sayın Mehmet BAYSAL’ın ise daha çok geri planda kalarak ve son dört yılda yaptığı icraatları ön plana çıkararak kendini anlatmaya çalıştığını belirttikten sonra, “ama burada sanki ne yazık ki popülaritenin ön planda olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve İsmail ÖZBOZDAĞ bu tür çalışmaları ile kendisini daha popüler yapıyor gibi bir izlenim içerisindeyiz.” diyerek popülerlik ya da popüler olma üzerinden adeta hayıflanmayı çağrıştıran ifadeler kullanmıştır.
Sosyal medya ya da diğer adıyla ‘yeni medya’, internet teknolojisindeki gelişmeler çerçevesinde etkileşimli bir düzlemde herkesin kendini kolaylıkla ifade edebildiği, kişisel özgürlükler ve insan hakları açısından bizlere geniş ufuklar açan toplumsal bir olgudur. ABD’ndeki son seçimlerde Başkan Obama’nın seçimleri kazanmasında birinci derecede önemli olan sosyal medya uygulamaları, Arap Baharı olarak tanımlanan uluslararası olaylarda sosyal medyanın etkin olarak kullanılması ve en son Gezi Parkı Direnişi’nde protestocuların Facebook’u ve Twitter’ı etkin bir şekilde kullanmış olması sosyal medyanın yaşamımızdaki yerini, geleneksel medya karşısındaki özgürlükçü tavrını ortaya koyan son örnekler olmuştur. Nitekim Sayın İlhan BARLAS’ın sahibi olduğu Marmaris Güncel isimli internet gazetesi ile Marmaris TV isimli internet televizyonu da sosyal medyanın, Marmaris kamuoyu üzerinde etkili olmaya çalışan unsurlarından biridir. Yani, Sayın İlhan BARLAS da sahip olduğu internet gazetesi ve sunuculuğunu yaptığı internet televizyonu sayesinde sosyal medya dünyasının bir aktörü olarak sosyal medya üzerinden popüler olmaya çalışmakta, kendisini dava fazla okuyucunun ya da seyircinin izlemesini istemekte, görüşlerini düşüncelerini bu kanal üzerinden rahatlıkla ifade edebilmektedir. Bu anlamda sosyal medyanın kullanımı bizlere, tanınırlık, bilinirlik, ulaşılabilirlik ve bunun doğal bir sonucu olarak popülerlik getiren, hepimiz için “ne yazık ki” değil; “iyi ki” dedirten olanaklarla dolu yeni bir dünyadır. Bu konuda tutucu davranan siyasetçiler, devlet kuruluşları, şirketler ve bireyler bile sosyal medyanın sundukları karşısında bu tutumlarından vazgeçmekte, sahip oldukları olanakları sonuna kadar kullanan bir tutum geliştirerek aradaki açığı kapamaya çalışmaktadırlar. Yeter ki, bu platformu her birimizin haklarına, özgürlüklerine zarar vermeyecek yeni etik değerler, kurallar, gelenek ve teamüller yaratarak ve bu kurallara uyarak kullanabilelim. O anlamda sosyal medyayı kullanmanın tek başına bir marifet, bir meziyet olduğuna inanmıyorum. Önemli olan, sosyal medyayı kişisel hak ve özgürlüklerle toplumsal değerleri gözeten, onlara zarar vermeyi engelleyen etik değerler çerçevesinde kullanabilmektir. Aksi takdirde değil popüler olmak, Emek Sineması protestosunda ya da Gezi Parkı Direnişi’nde örneklerini gördüğümüz gibi herkesin size karşı çıktığı ve bunu başkalarıyla paylaşarak sizi hiç istemediğiniz bir duruma sokan durumlar da yaşayabilirsiniz.
HİÇBİR DEMECİMDE YA DA YAZILI METNİMDE, “SİYASET ÜSTÜYÜM” DEMEDİM…
3. Söz konusu programın sunucusu Sayın İlhan BARLAS’ın, yayına konulmamış bir VTR üzerinden “İsmail ÖZBOZDAĞ’ın, Armutalan Belediyesi’nin CHP’li belediye meclisi üyesi olarak ‘ben siyaset-üstüyüm’ demesi mümkün müdür” şeklindeki bir soruyu, diğer sunucu Sayın Mukbil GÜLKOKAN’a sorarak bu soru üzerinden yorumlar üretmeye çalışması, bence şahsıma karşı yapılmış büyük bir haksızlıktır. Neyse ki, Sayın Mukbil GÜLKOKAN hem benim hem de Sayın Mehmet BAYSAL’ın CHP’li olduğunu ve oda organlarında görev almadan bu siyasi kişiliklerin sürdürülebileceğini hatırlatmasıyla bu konu doğru bir yöne çekilmekle birlikte, Sayın İlhan BARLAS bu seçimler nedeniyle gerek sosyal medyada yaptığım bilgilendirme çalışmalarında gerekse yazılı ve görsel medyaya verdiğim demeçlerde “ben siyaset üstüyüm” şeklindeki bir ifademin olmadığını gayet iyi bilmekte ve bu iddiasını doğrulayan bir kanıt da sunamamaktadır.
MTO BAŞKANI BAYSAL’I GÖREVE DAVET ETTİĞİM TARİHTE, İÇKİ YASAKLARI İLE İLGİLİ YASA TEKLİFİ TBMM BÜTÇE VE PLAN ALT KOMİSYONU’NDA GÖRÜŞÜLÜYORDU…
4. Kamuoyunda içki yasakları kanunu teklifinin TBMM Bütçe ve Plan Alt Komisyonunda görüşüldüğü günlerde, Marmaris Ticaret Odası Başkanı Sayın Mehmet BAYSAL’ı bölge milletvekilleri ve TOBB Başkanı Sayın Rıfat HİSARCIKLIOĞLU ile görüşmesi, kamuoyuna, oda üyelerine özellikle de söz konusu yasadan zarar görebilecek oda üyelerine bu konuda bilgi vermesi amacıyla yaptığım çağrı, söz konusu programda ne yazık ki çarpıtılarak kanuna karşı çıktığım, oda üyelerinin kanuna aykırı şeyler yapmasını istediğim şeklinde aktarılmıştır.
Oysa sayın sunucular program öncesinde sosyal medyada yaptığım bilgilendirmeleri ve çağrı metnini dikkatli bir şekilde okuyup bu çağrının yapıldığı tarihi bir kenara not etselerdi ve bu çağrının kanunun çıktığı tarih sonrasında değil, kanun teklifinin Bütçe Plan Alt Komisyonunda görüşüldüğü sırada, yani 21 Mayıs 2013 tarihinde yapıldığını, kanunun ise büyük bir acele ile 24 Mayıs 2013 tarihinde kabul edildiğini görecekler ve bu bilgi üzerine, benim oda başkanlığına seçildiğimde esnafa kanunlara karşı gelin diyeceğim ya da kanuna karşı hileli yollar önereceğim şeklinde akıl ve izandan yoksun yorumlar yapmayacaklardı. Ama ne yazık ki, sayın sunucular kanun teklifinin, TBMM Bütçe ve Plan Alt Komisyonunda görüşüldüğü bir süreçte, Marmaris Ticaret Odası Başkanı Sayın Mehmet BAYSAL’ın bu kanunun yürürlüğe girmesi durumunda zarar görecek Marmaris halkı ve turizmi ile Marmaris Ticaret Odası üyeleri adına başta bölge milletvekilleri olmak üzere temasa geçebildiği parlamenterle ya da son ABD gezisini birlikte yaptığı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Sayın Rıfat HİSARCIKLIOĞLU ile görüşebileceğini, görev alanına giren bu konuda yazılı ve görsel medya ile oda üyelerine vereceği bildirilerle kamuoyu yaratabileceğini, bu amaçla lobi çalışması yapabileceğini; böylelikle kanun yapıcıları etkileyebileceğini ya bilmemektedirler ya da bilmezlikten gelmektedirler.
HİÇ KİMSE BİZİ, DİĞER ESNAF ÖRGÜTLERİYLE ÇATIŞMA İÇİNE SOKAMAZ; ÇÜNKÜ ONLAR BİZİM İŞBİRLİĞİ YAPACAĞIMIZ STRATEJİK ORTAĞIMIZDIR…
5. Program sunucuları, bugüne kadar sosyal medya üzerinden yaptığımız bilgilendirme çalışmalarında Marmaris Ticaret Odası’nın esnafın sorunlarına sahip çıkıp çözüm bulunmasını istediğimizi söyleyerek Esnaf Odası’nın ne iş yaptığını sormuşlar, esnafın aslında Esnaf Odası ile ilgili olduğunu söyleyerek beni ve ekibimi diğer bir stratejik ortağımız olan esnaf odası ile karşı karşıya getirmek istemişlerdir. Bizce basit bir kurnazlığın ürünü olan bu sorunun yanıtı, bugüne kadar yayınladığımız sosyal medya metinlerinde saklıdır.
Evet, biz esnaf dedik, tacir dedik, tüccar dedik, işadamı dedik ama tüm bunları bilinçli bir şekilde “oda üyesi” adı altında birleştirmeye, bütünlemeye çalıştık. Sorunlarına sahip çıkıp kendilerinden oy istediğimiz herkesi; yani Marmaris Ticaret Odası’na üye olan esnafları, tacirleri, tüccarları, işadamlarını, şirket ve kooperatif yöneticilerini “oda üyesi” sözcüğü ile kucaklamak istedik. Çünkü esnaf odasına üye olanlarla ticaret odasına üye olanları birbirinden ayırmanın çoğu kez mümkün olmadığını herkes gibi ben de biliyorum. Bu nedenle birçok ticaret odası yönetiminin, esnaf odasına üye olanları kendi bünyesine katmak istediğini, bu amaçla çalışmalar yaptığını da biliyorum. Bence bunun başlıca nedeni, “esnaf”, “tacir”, “tüccar” ve “işadamı” sözcüklerinin net bir hukuki tanımının ne yazık ki bugüne kadar yapılamayışıdır. Türkiye’deki meslek örgütlenmelerinin tarihini, gelişimini, çalışmalarını ve sorunlarını yakından bilenler bu konuyu aşmak amacıyla, çoğu kez “oda üyesi” sözcüğünü kullanırlar ama günlük kullanımdaki hitaplarda yer yer Türkçenin zenginliğinden yararlanmak amacıyla “esnaf”, “tacir”, “tüccar” ve “işadamı” sözcüklerini kullandıkları da olur. Bölgemizdeki en büyük ticaret odası olan İzmir Ticaret Odası’nın ya da ülkemizdeki en büyük ticaret odası olan İstanbul Ticaret Odası seçimlerinde kullanılan belgelerin, dokümanların incelenmesi bile bu çarpıtmaya en basit yanıtı verecektir. Dernek isimlerinde esnaf sözcüğünün geçtiği İstanbul’daki Kapalıçarşı Esnaf Derneği ile İzmir’deki Kemeraltı Esnaf Derneği’ndeki bir kısım üyenin İzmir Ticaret Odası’na bir kısım üyenin de İzmir Esnaf ve Sanatkârlar Odası’na bağlı çeşitli odalara üye olduğu bu konularla ilgili olup haber yapan tüm gazetecilerin bildiği bir konudur.
Toplumdaki genel algı, esnafın esnaf odalarına, şirketlerin, kooperatiflerin ve diğer kurumsal ticari örgütlerin ticaret odalarına üye olacağını kabul etmekle birlikte bugün birçok esnafın esnaf odası yerine ticaret odalarına üye olmayı tercih ettiği bilinmektedir. Ticaret ve vergi hukukunun “şahıs işletmesi” olarak tanımladığı, günlük hayatta çoğumuzun esnaf olarak kabul ettiği “bireysel girişimci” oranının, 2000-2012 döneminde Marmaris Ticaret Odası üyeleri arasında % 18,49’dan % 32,32 oranına çıkmış olması, bence bunun en somut örneği ve kanıtıdır.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.