• BIST 8807.72
  • Altın 2238.898
  • Dolar 32.338
  • Euro 35.0747
  • Muğla 14 °C
  • İzmir 16 °C
  • Aydın 17 °C
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C

MAVİ ÇAY

Oya Dirikcan

Rüzgarın hırçınlık yapmadan, okşarcasına estiği sarı, mavi bir kış sabahı… Güneş dışarıda, beni oyun oynamaya çağıran afacan bir çocuk gibi, hınzırca pencerelerden süzülüyor. Dayanamıyorum… Üzerime bir ceket aldığım gibi, sabah mahmurluğunun yapıştığı dört duvar arasından kendimi sahil boyuna atıyorum.

Sokaklar bomboş. Yorgun, yoğun günlerin ardından dinlenmeye çekilmiş gibi. Dükkanlar kış uykusunda, kepenkleri kapalı.

Deniz Marmaris’le baş başa kalmanın, üzerinde yaz boyu taşıdığı teknelerin ağırlığını atmanın keyfini yaşarcasına durgun, dingin. Gözlerim denizle dağlar arasında maviden başka renk görmemekten öyle mutlu ki. Duygularımla, beynim bu sükunet içinde el ele tutuşuveriyor. Rüyamda da maviyle miydim ben?  Hatırlamaya çalıştıkça, belli belirsiz bir mavilik geliyor gözlerimin önüne .

Saman iskelesinden sonra kumsaldan yürümeye başlıyorum. Birkaç kuş cıvıldaşarak uçuşuyor. Sokaklardaki, denizdeki, kumsaldaki kış dinginliği alışkın olmadığım garip bir mutluluk ve huzur dolduruyor içime. Yüreğim hafif mi hafif… Pamuk helva gibi tatlı ve bir o kadar da ağırlıksız. Kimsesiz kumsalda, kimsesiz bir köpekle karşılaşıyor bakışlarım. Dostça kuyruk sallıyor. “Gel kuçu kuçu” diyorum, birlikte yürüyoruz bir süre. Biraz sonra bir  başka kuçu kuçu’ya rastlıyoruz. Birlikte uzaklaşıyorlar. “Açlar mı acaba?” diye düşünüyorum hayıflanarak.

Biraz ileride çöp kutularının yanında, içinde, yöresinde birkaç kedi görüyorum. Günün dinginliği içinde onlara yaklaştıkça büyüyen ayak seslerimden ürküyorlar. Sessiz olmaya gayret ediyorum, dönüp çöpleri didiklemeye devam ediyorlar yeniden.

Güneş, kısa kış gününün aceleciliğiyle biraz daha yükseldi. Arsızca ısıtıyor sırtımı.

Denizle sık sık göz göze geliyoruz. İçimdeki garip huzuru pekiştiriyor bu bakışma. Denizin üzerine doğru uzanan iskelede, denize doğru yürüyorum. Maviye… Cam gibi, cam göbeği maviye… Taşlarını, midyelerini, biraz ilerideki erişte otlarını,  arasında telaşsızca süzülen balıklarını görebiliyorum mavinin. Gözlerimi iyice mavileştiriyorum. Deniz, dağlar, gökyüzü… Mavinin tonları… Mavi teslim alıyor beni adeta. Belleğimde ne varsa üzeri maviyle örtülüyor.

Gözlerim gökyüzünde salınan iki küçük beyaz buluta takılınca sihir bozuluyor. Bakışlarım gökyüzünden, denizden ayaklarıma kayıyor. Botlarıma yapışan ıslak kumlar, kurudukça dökülüyor inci boncuklar gibi… Az değil, beni kaç kıştır üzerinde taşıyan cefakar botlarıma adeta minnetle bakıyorum.

Burnumda iyi demlenmiş çay kokusu özlemi, denizin kokusuna karışmaya başladı.

Eve dönme zamanı geldi demek ki…

Deriiinn bir nefes alıyorum maviden ve bakışıyoruz yeniden. Yüreğim gülümsüyor, neredeyse hafifleyip hafifleyip gidip beyaz bulutun üzerinden el sallayacak maviye.

 

……..

Şimdi eve gideceğim. Camları ve balkon kapısını acık bırakmıştım. Evin sabah mahmurluğu çoktaaann silkelenmiştir. Kapıdan içeri süzüldüğümde kedilerim karşılayacak beni. Sevecen başlarını ayaklarıma sürtüp,  bacaklarıma dolanacaklar. Onlar peşim sıra koşuştururken, çaydanlığı ocağın üzerine yerleştireceğim. Çayın buharlı kokusu dolduracak evi hafiften.

Sonra ilk iş olarak eve dönerken aldığım günlük gazeteyi gözümün önünden kaldıracağım. Kaldıracağım ki hiçbir şey bozmasın mavi huzurumu. Botlarımdan boncuk boncuk dökülen kumlar gibi, yüreğimden dökülmesinden korkacağım huzurumun.

Yaşanmış yıllarıma başkaldıran, hatta nanik yapan çocuk ruhuma sıkı sıkıya sarılıp,  beni terk etmesin  diye dua edeceğim.

Hayatın öbür yüzüne pabuç bırakmayacağım…

Zorlu yokuşların üzerini çocuk ruhum örtecek…

Ve oturup yazımı yazacağım…

…….

İskeleden kumsala indiğimde, botlarıma kumlar yapışıyor tekrardan. Belli ki çöpler toplanmış, biraz önceki yerlerinde yoklar… Kediler de… Aç olduklarını düşünerek tasalandığım iki köpek bir şeyler yiyorlar. İçim rahatlıyor. Kumda oynaşan kuşlar, ben yaklaştıkça ipinden kurtulmuş boncuklar gibi dağılıştılar yine. Adımlarım hızlanıyor. Denizle kaçamak bakışıyoruz şimdi… Maviyle…

Eve gidiyorum.

Çay içeceğim. Çay… Tavşan kanı çay…

İçimi ılıtan çay vakitlerini seviyorum… Kocaman seviyorum hem de…

Sahi çay neden mavi değil?

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141