Köklere Yolculukta Atalarla Buluşma
Tunceli’den Erzincan’a, Pülümür üzerinden giderken geçtiğimiz tünel sayısı yirmiyi aşınca saymayı bıraktım ve yolun yanı başındaki yatağında bize rehberlik eden Murat Suyu’na daldım gittim.
Suyun üzerindeki nehir plajlarında neşe ile oynayan çocuklar ile eğlenen gençleri görünce, bu ülkenin her köşesinin birbirinden güzel doğal kaynaklarının nasıl özenle korunup tanıtılması için üstün bir çaba gösterilmesi gerektiğine bir kez daha kanaat getirdim.
Erzincan Girlevik Şelaleleri’nde verdiğimiz yemek molası sırasında, yörenin meşhur tulum peyniri ve köy tavuğunun doyumsuz lezzetlerini Ali Doğan Usta’nın elinden tattık.
Sabah, erkenden Erzurum’un yolunu tuttuk. Buradaki Taşhan’da, Oltu taşının mücevhere dönüşme sürecini izleyip, nefis CağKebapları’nı yedikten sonra, kıtlama şekerle, tavşan kanı çaylarımızıyudumladık, ardından Ağrı üzerinden Doğu Beyazıt’a vardık.
Güneşin batmasına bir saat kala yerleştiğimiz Doğu Beyazıt Belediyesi karşısındaki Ararat Hoteli önündeki, İnsan Hakları Bildirgesi’nin yer aldığı anıtı selamlayarak, yorgunluktan bitap düşen arkadaşlarımı otelde bırakıp doğru İshak Paşa Sarayı’nın yolunu tuttum. 38 yıl geciken buluşmaya dakikalar kala çok heyecanlıydım ve sanki yine son anda bir şey olacak ve kavuşamayacakmışız kuşkusu içindeydim. Sarayın eteklerine ulaştığımda, arkasında Urartu Kalesi kalıntılarının bulunduğu, sarp yamaçların önünde, görkemli yapısı ile beni olduğum yere mıhlayan bu güzelliği belgelemek için fotoğraf makinemin deklanşörüne nefesimi tutarak bastım ve onu bir daha içimden çıkmayacakmışçasına sabitledim. Artık tadını çıkara çıkara, yavaş yavaş,eteklerindeki her bir taşı, insanı, hayvanı, suyu, ağacı, bitkiyi tanıyarak ve bu devasa yapıyla olan ilişkisini keşfederek, masalları ile uyutulduğum, anıları ile büyüdüğüm, iki asır önceki dede evime tırmanabilirdim. Tepedeki buluşma anımız ise, olağanüstü bir doğa manzarası ile gerçekleşti. Batan güneşin gökyüzünü bir volkan gibi yırtan huzmesi ile, beni asırlar öncesine götürmek için hoş geldin diyen Atalarımla, saatler süren bir trans ilişkisi içerisinde özümsedim, içselleştirdim bu buluşmayı.
Ertesi gün sabah, onarım halinde bulunanİshak Paşa Sarayı’nı köşe bucak gezdik, fotoğrafladık. Dinlediğim öykülerden elimle koymuş gibi bulduğum kütüphane, meclis salonu, selamlık, harem, ziyafet salonu, mutfak, hamam, ambarlar, zindanı, iç ve dış avlular, cami ve türbesi ile zamana, doğaya karşı meydan okuyan, akıl almaz güçlere karşı direnen, İpek Yolu üzerindeki bu zarif sanat eseri, İshak Paşa Sarayı’nın, kervanları konuk ederek, koruyup, esirgemesinin yanı sıra, dönemin edebiyatçılarına, filozoflarına, bilim insanlarına kol kanat germesi de beni ayrıca etkiledi. Asırlar boyunca, Ahmed-i Hani, Evdale Zeynike ve daha nice dengbeji bünyesinde barındıran İshak Paşa Sarayı, Anadolu’nun tüm medeniyet katmanlarının izlerini taşıyan saray süslemeleri, muhteşem taş işçiliği, fonksiyonel mimarı yapısı ile, sadeliğin görkemini gelecek kuşaklara aktaran bir yapı olarak tüm dünyanın ilgisini çekiyor.
Bir çeşmesinden su, diğerinden süt akan bu saray dünyanın ilk kalorifer sistemine sahip olmasının yanı sıra, su ve kanalizasyon donanımı ile de alt yapısı açısından örnek bir saray. Sarayın yamacında bulunan Keşişin Bahçesi, Saray için envai çeşit meyve yetiştiren yeşil, sulak bir alan olup masalsı düğünler burada yapılırmış. Özellikle bayramlarda düzenlenen eğlencelerde, eski Beyazıt Camii ile Saray Cami minarelerine gerilen telde Acem canbazların dans ederek gösteri yaptıkları anlatılagelir.
Saray Osmanlı, Fars ve Selçuklu uygarlığının mimari üslubunu bünyesinde toplayan bir özellik taşır. Çildıroğulları’ndan Çolak Abdi Paşa tarafından 1685'te yapımı başlatılan saraya, 2. İshak Paşa tarafından 1784'te son şekil verilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 115×50 m. ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesinde yer alan kapısında bulunan, kabartma ve süslemeler Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.
Saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda inşa edilmiştir. Saray bölümü iki kattan oluşmaktadır. 366 oda da bu iki kat içinde yer almaktadır. Her odada taştan yapılmış ocaklar vardır. Taş duvarlardaki boşluklar bütün yapının merkezi birısıtma sistemine sahip bulunduğunu göstermektedir. Duvarları ve tabanıtaştandır. Duvarları Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslüdür. Burada yer alan "İshak meram üzere kerem kıldıcihanı-Bin yüz doksan dokuz buna oldu tarih" yazısından sarayın miladî 1784 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sarayın ikinci avlusundaki türbe, kesme taştan yapılmıştır. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan kümbet şeklindedir ve iki katlıdır. Duvarlarıgeometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Paşa ve yakınları yatmaktadır. (vikipedi)
Üç gün boyunca her sabah ve akşam birlikte olduğum Atalarımı Doğu Beyazıtlılar’a emanet ederek buradan ayrıldım. Bu süre içerisinde tanıştığım,aydın dostlarım Halkın Sesi Gazetesi sahibi Cevdet Baycan, yazar Mehmet – Nihat Gültekin ve daha birçok can dosta verdikleri bilgiler için teşekkür ediyorum ancak Dünya insanlarının görmek için on binlerce kilometre öteden geldikleri İshak Paşa Sarayı ile ilgili, çeşitli dillerde, tanıtıcı kitap, katalog, CD eksikliğini de özellikle vurgulamak istiyorum. Doğu Beyazıt Kaymakamlığı, Ağrı İl Kültür Müdürlüğü ve Doğu Beyazıt Belediyesi’nin en kısa zamanda bu tanıtım eksikliği rehavetinden kurtulup, ellerindeki hazineyi değerlendirecek dokümanları hazırlama konusunda işbirliğinde bulunmalarını temenni ediyorum. Orada bulunduğum sırada, dolaylısorularla İshak Paşa’nın efsanevi hazinesinin yeri konusunda benden bilgi almaya çalışan arkadaşlara da bir kez daha söylüyorum, aradığınız hazine bir Kültür Sarayı olarak karşınızda durmakta, az çaba ile, siz de yaşam boyu yararlanabilirsiniz bu değerli mirastan.
Yüzyıllar öncesinde kütüphanesi olan bir saraya sahip Doğu Beyazıt’ı, yıllar boyu kitapçısız kalma ayıbından bu yıl kurtaran Deep Kitap Evi’ne buradan selam göndererek, Doğu Beyazıt’lıgençlerin girişimi ile kurulan Halk Kütüphanesi için açtığımız, “Paylaşıldıkça büyüyen en önemli değer kitaptır” sloganlı kampanyamıza destek olarak, evinizde atıl duran, okunmuş kitaplarınızı Marmaris Kültür Merkezi'ne bırakmanız halinde onları, genç kitap kurtlarına ulaştırabileceğimizi bilgilerinize sunarız.
On iki gün süren Doğu gezimizi, Gürbulak Sınır Kapısı, Meteor Çukuru (Dünyanın en büyük 2. Çukuru, çap: 35m, derinlik: 60m) ve Nuh’un Gemisi Müzesi ziyaretleri ile sonlandırırken buralarda dokunduğumuz 10.000 yıllık tarihin ve kültürün izlerinin peşinden gitmenin kimliğimizi bulmak ve dünyaya yansıtmak için ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha anladım.
Hoşça kalın, dostça kalın, hayat ağacınıza mutlaka bir yolculuk yapın, ondan sonra, köklerinizin tüm dünya insanları ile kaynaşmasına tanık olarak yaşamınızı,dostlukla sevgiyle, barışla devam ettirin derim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.