DSP için dönüm noktası
2010'DA DEVLETİN LAİK, DEMOKRATİK YAPISI, TEHDİT ALTINA GİRMİŞTİR
* * DSP Genel Başkanı Masum Türker, 2010 yılında ülkenin bağımsızlığı ve bütünlüğü, devletin laik, demokratik yapısı tehdit altına girmiştir. Bu tehdit, Türkiye'ye BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında biçilen ABD'nin taleplerine uyumlu yönetim anlayışı'nın AKP tarafından üstlenilmesinin sonucudur dedi.
ANKARA- DSP Genel Başkanı Masum Türker, 2010 yılında Türkiye'nin bağımsızlığının, bütünlüğünün, devletin laik, demokratik yapısının tehdit altına girdiğini söyledi.
Türker, Anadolu Ajansı'na, 2010 yılıyla ilgili değerlendirmede bulundu. Türker'in 2010 yılına ilişkin değerlendirmesi şöyle:
2010 yılında ülkenin bağımsızlığı ve bütünlüğü, devletin laik demokratik yapısı, tehdit altına girmiştir. Bu tehdit, Türkiye'ye Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında biçilen 'ABD'nin taleplerine uyumlu yönetim anlayışı' rolünün, AKP tarafından üstlenilmesinin sonucudur.
Buna karşılık AKP Hükümeti, dışarıdan aldığı destekle, aslı olmayan, sözde bir başarı öyküsüne sığınmıştır. Bu sözde başarı öyküsü, 3 temele dayandırılmaktadır:
Birincisi, 'AKP iktidarında, Türkiye'nin en gelişmiş 20 ekonomi içinde 16. sıraya yerleştiğine ilişkin öyküdür. Oysa bu AKP'nin başarısı değildir. Türkiye dünyadaki en gelişmiş 20 ekonomi içinde 16. sıraya, DSP iktidarı ile gelmiştir. AKP bunu DSP'den devralmıştır.
İkincisi, 'Türkiye'nin bölgesinde öncü, 'mihver' bir ülke haline geldiği' iddiasıdır. Oysa 2002 yılında AKP Hükümeti'ne övgüler yağdıran ABD'li diplomat Alan Makovsky, editörlüğünü yaptığı bir kitapta, Türkiye'nin mihver ülke konumuna, DSP iktidarı ile geldiğini vurgulamıştır. Gerçekte Türkiye, AKP iktidarı ile 'mihver' ülke konumundan 'cephe' ülke konumuna gelmiştir. Füze kalkanı projesine atılan imzayla Türkiye aynen soğuk savaş yıllarında olduğu gibi batının 'cephe ülkesi' olma konumunu üstlenmiştir.
Üçüncü sözde başarı öyküsü ise Türkiye'nin AKP ile hem bölgesinde hem de dünyada 'dikkate alınır' bir ülke olduğuna ilişkin öyküdür. Gerçekte bunu da gerçekleştiren, DSP iktidarıdır. Ünlü İngiliz Gazetesi Independent Şubat 99'da yayınlanan bir makalede, Türkiye'nin bir 'dünya oyuncusu' haline geldiğini bu nedenle dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. AKP iktidarı ile Türkiye bu konumunu yitirmiştir.
Komşularımızla ilan edilen 'sıfır sorun' politikasının, 'tam sorun' haline dönüşmesi, bunun kanıtıdır.
Türkiye, AKP iktidarının 8. yılında, bütün etkinliğini yitirmiştir. AKP, Kürt sorununda Türkiye'yi bölünmenin eşiğine getirmiş, ulusal birliği tehlikeye sokmuştur. Ermeni soykırımı iddiaları konusunda çözümü, 'soykırım iddialarının inkarını suç sayan' dünyadaki 2 ülkeden biri olan İsviçre'nin hakemliğine bırakmış, buna ülkemizi boyun eğmek zorunda bırakmıştır.
AKP iktidarı Kıbrıs sorununu çözememiş, 'Irak'la sorunlar çözüldü' gibi görülse de bu konu her an patlamaya hazır bir bomba durumundadır.
Ermenistan itilafı 'çözülüyormuş gibi' yapılarak askıya alınmıştır. AKP, dış politikada ulusal çıkarları koruyucu yaklaşımı kaybetmiştir.
EKONOMİ :SERMAYE EL DEĞİŞTİRDİ
Ekonomide sermaye el değiştirmiş, iktidar kendi sermaye iktidarını yaratmıştır. Ekonomideki haksız zenginleşme süreci ve artan yolsuzluk, halkın çoğunluğunun yoksullaşmasına yol açmıştır.
Hak arayışına girenlere, Tekel işçilerinde olduğu gibi 'orantısız güç' kullanılması, biber gazının artık bir 'silah' gibi kullanılması, demokratik istemlerin baskılandığını ortaya koymuştur. Benzer durumun öğrenci olaylarında da yaşanması, bu yıl olduğu gibi gelecek yıllarda da AKP iktidarının 'faşist baskı' modelini uygulayacağını gözler önüne sermektedir.
Türkiye'de 2010 yılı, AKP'nin coplarının egemen olduğu bir yıl olmuştur. Hem emekçilere hem de öğrencilerin isyanına tahammül edemeyen AKP, orantısız güç kullanarak emekçileri ve öğrencileri ezmeye çalışmıştır. AKP alın terine 'pis koku' muamelesi yapmıştır.
2010 çalışanların hak kayıplarına uğradığı örgütlenmenin rafa kalktığı bir yıl olmuştur.
CEMAAT VE TARİKATLARI ÖNE ÇIKARAN EKONOMİK YAPI OLUŞTURULDU
Cemaat ve tarikatları öne çıkaran ekonomik yapı, sınıfsal örgütlenmeyi yok olma noktasına getirmiştir. Sınıfsal örgütlenmenin kısıtlanması ve baskılanması, emeğin sürekli 'kaybeden taraf' olmasına neden olmuştur. Hala toprak altında kalan iki madenciye ulaşılmamış olması bunun en somut örneğidir.
Ülkemizde okula gitmeyenlerin sayısı artmıştır, gidemeyenlerin sayısı artmıştır. Türkiye'de sorunlu bir neslin altyapısını oluşturan söz konusu tutum, eğitimin ne kadar ihmal edildiğini göstermektedir.
İşsizlik her türlü baskıya rağmen, gelecekte huzursuzluğu artıracak ve insanların öfkeli ve tepkili olmalarına neden olacaktır. Bunun süreç içinde sokağa yansıması, beraberinde sosyal patlamalara neden olup sınıfsal ayrışmalara neden olabilecektir.
Gerek yasalarda getirilen zorlayıcı hükümler, gerekse yoksullaşma evliliklerin tehlikeye düşmesine neden olmuş, aile birliğini bozmuş, boşanmaların artmasına neden olmuş, yer yer intihar girişimlerini tetiklemiştir.
Döviz kurunda ulusal çıkarlarımızı gözetmeyen politikalar yüzünden Türkiye bir ithalat cennetine çevrilmiştir. Birileri para kazanırken, Hükümet ithalat aşamasında yüksek oranda vergi alırken, sanayinin gelişmesi durmuş bazı yerlerde karşılaşılan zorluklarla ekonomi çökme noktasına gelmiş, bu durum, işsizliğin artmasını körüklemiştir. İhracatımız ithalata bağlı hale gelmiştir. İşsizlikle ilgili hiçbir çözüm üretilmemiş, işsizlik azaltılacağına, aksine artmıştır.
FIRSAT EŞİTLİĞİ DEĞİL FIRSATÇILIK ÖN PLANA ÇIKTI
Yıllardır adalet ve eşitlik açısından güvenilen kurumların başında gelen ÖSYM bünyesinde gerek KPSS gerek diğer sınavlarda soruların çalınması, bu kuruma olan güveni sarsmıştır. Özellikle bunun, belli zihniyetlere hizmet etmek için yapılması, Türkiye'nin ürettiği katma değerden ve gelişimden herkesin hakça bir anlayışla hak ettiği payı alamayacağını ortaya koymuştur. Fırsat eşitliği sağlanacağına, fırsatçılık ön plana çıkmıştır.
AKP KENDİ YARGISINI YARATMAK İÇİN ALTYAPI HAZIRLADI
Hükümet ise bu son bir yılda Türkiye'de özellikle referanduma sunulan Anayasa değişiklikleriyle, yargı bağımsızlığını zedelemiş, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak düzenlemeler için yasal altyapı oluşturmuştur. İktidar son bir yılda kendi yargısını yaratmaya odaklanmıştır. Yasalar için Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak itirazları etkisiz hale getirmenin zemini hazırlanmıştır.
MEDYA BASKI ALTINA ALINDI
Medya baskı altında kalmıştır. Ancak iktidara yakın olsun olmasın, medya kendi içinde de otosansür uygulamış, kamunun haber alma özgürlüğünü engellemiştir. Bu çerçevede, irili ufaklı oya sahip partilerin medyada görünmeleri sınırlı kalmıştır. 'Eleştirel bir tam demokrasinin' oluşması düşüncesi demokratik hayatımızdan adeta silinmiştir.
DSP İÇİN DÖNÜM NOKTASI
DSP açısından geçtiğimiz yıla bakarsak, partimizin en önemli kararı, önümüzdeki seçimlere tek başına katılma arzusunu karara bağlamış olmasıdır. DSP, Bülent Ecevit'in Genel Başkan olduğu dönemden bu yana seçime girmedi. Biz şimdi bütün enerjimizi, seçim çalışmalarına yönlendirdik. 2011 yılı DSP için iktidara giden yol olacaktır. Bu nedenle bir dönüm noktasıdır.
DSP, bu yıl 25. yaşını kutladı ve bu süreçte, bugüne kadarki tüm çalışmalarını gözden geçirdi. DSP ulusal duruşunu muhafaza eden, devrimci bir anlayışla Türkiye'de yaşanan olayların üzerine gitmiştir. DSP için her zaman olduğu gibi bu yıl da ulusal birlik, özgürlük, bağımsızlık ve devrimcilik ekseninde politika yapılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.