• BIST 8878.81
  • Altın 2241.255
  • Dolar 32.3385
  • Euro 35.103
  • Muğla 14 °C
  • İzmir 16 °C
  • Aydın 17 °C
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C

BOĞAZİÇİ’NİN VERDİĞİ DERS

Zeki SARIHAN

Üniversite’nin susturulduğu bir ortamda bir gece AKP’li Melih Bulu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atanmıştı. Öğrenciler ve ardından üniversitenin akademisyenleri, bu atamayı kabul etmediklerini belirterek direnişe geçtiler. Okul içinde ve çevresinde gösteriler yapıldı. Akademisyenler, her gün rektörlük binasına sırtlarını dönerek kayyım rektör değil, seçilmiş rektör istediklerini ilan ettiler. 

Bu atamayı yapan irade, böyle bir direniş beklemiyordu. Protestoların kısa sürede sona ermesi için öğrencilere çok eziyet edildi. Onlar için olmadık suçlar yaratıldı, bir kısmı içeri atıldı.

“İstenildiğin yere gitmeye ar eyleme, istenmediğin yere gidip de dar eyleme” diyen bir atalar sözü vardır. Melih bulunun, istenmediği bir yerde yönetici olarak bulunmada gösterdiği ısrarın nedeni, onu atayan makamın verdiği güvence olmalıydı. “İstifa etme, öğrenciler ve öğretim üyelerini korkuturuz.  Çok geçmeden yorulur, bıkar, teslim olurlar” anlayışıyla hareket edildi. 

Ülkenin en başarılı ve demokratik bir üniversite geleneği bulunan bu yükseköğrenim kurumunun öğrencileri ve öğretmenleri iktidarın beklediğinin aksine korkmadılar, yorulmadılar, bıkmadılar. Direnişlerine ara vermeden devam ettiler ve ülkenin demokratik kamuoyunun da sıcak desteğini aldılar. Bir kararname ile göreve getirilen rektör, gene bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı. Bu ülkemizin tarihine geçecek büyük bir demokrasi mücadelesinin sonucudur.

99 YIL ÖNCEKİ DİRENİŞE BENZİYOR

Benzer bir örnek, 99 yıl önce İstanbul Üniversitesi’nde yaşandı. 

Darülfünun Edebiyat Fakültesinde 30 Mart 1922 günü, “Feylesof” lakaplı Rıza Tevfik, üniversitede verdiği konferansta Şair Fuzuli hakkında konuşuyordu. “Fuzuli Türk değil Acem’dir. Türk’ün asırlar boyu bileğinde salladığı kılıcından başka nesi var. Hâlâ İstanbul’da oturabiliyorsanız bunu Düvel-i Muazzama’nın Âlem-i İslam’a karşı hürmetine borçlusunuz” sözleri, bardağı taşıran damla oldu. Damat Ferit Hükümeti’nde Maarif Nazırlığı yapmış, Sevr Anlaşması’nı imzalayan delegelerden biri olan Rıza Tevfik gibi Edebiyat Fakültesinde istenmeyen dört hoca daha vardır. Bunlar, Cenap Şahabettin, Ali Kemal, Hüseyin Daniş ve Barsamyan’dır. Öğrenciler toplanarak bu beş kişi fakülteden atılmazsa derslere girmemeye karar verdiler. Diğer fakültelerin öğrencileri de toplanarak Edebiyat Fakültesi öğrencilerini desteklemeye kararı aldılar ve boykota gittiler. 

Bu direniş beş ay sürdü. Üniversite kapatıldı. Yeniden açıldığında da öğrenciler boykota devam kararı aldılar. Edebiyat Fakültesi Dekanı İsmail Hakkı Baltacıoğlu fikren öğrencilere katılıyordu. Ancak ortada bir sorun vardı: Dekanlığın da Müderrisler Meclisi’nin de bir öğretim üyesinin görevine son verme yetkisi yoktu. Konu üniversitenin rektörlüğüne, Müderrisler Meclisine aktarıldı. Dosyalar bu kurumlar arasında gitti geldi. Maarif Nezareti konuyla ilgilenmek zorunda kaldı. Bu arada istenmeyen beş kişiden bazıları Melih Bulu gibi direnmeye kalkmadılar ve istenmedikleri yere gidip de dar etmeye girişmediler.  İstifa ettiler. Öğrenciler ise beşi de üniversiteden atılmazsa boykota devam edeceklerini ilan ettiler. Hürriyet ve İtilaf Fırkasından gönderilip derslere girmeye kalkışan bir grup sarıklı öğrenciyi de sınıflardan çıkardılar.

Bu destansı direniş, o yıllarda öğrenci olan Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan’ın “Darülfünun Grevi” adlı kitabına (1971) konu oldu, Millî Mücadele’yi ele alan birçok kitapta yerini aldı. Özgün kaynaklara dayanılarak hazırlanan Kurtuluş Savaşı Gençliği adlı kitabımızda da (204, 2010) 94 sayfalık bir yer tuttu.

SORUN NASIL ÇÖZÜLDÜ?

Beş ay üniversitenin kapanmasına neden olan bu olayı çözmek için öğrenciler ikna edilemeyince, çeşitli arayışlardan sonra şöyle bir çözüm bulundu. Bir padişah kararıyla, istenmeyen bu beş İngiliz yanlısı, Kuvayı Milliye Düşmanı hocanın verdiği dersler kaldırıldı, böylece üniversite ile ilişkileri kesildi. 

Amaçlarına ulaşan öğrenciler, 25 Ağustos 1922’den başlayarak derslere girmeye başladılar. Şüphesiz ki, ertesi günü Kocatepe’den başlayacak Büyük Taarruz’un işgal statüsünü, İstanbul’daki dengeleri nasıl alt üst edeceği bilinmiyordu.  Yurtsever hocalar üniversiteden çıkarılırken, yerlerine Hürriyet ve İtilafçılar yerleştirilirken seslerini çıkaramayan öğrencilere bu boykota giderken cesaret aldıkları güç Kuvayı Milliye’nin Anadolu’da kazandığı güçtü. Şimdiki Saray’ın kalemşorları Boğaziçi öğrencilerini muhalefetin kışkırttığını ilan etmeleri gibi, o günün işbirlikçi kalemleri, öğrencileri Ankara’nın kışkırttığını ileri sürüyorlardı.

ZAFERİN BÜYÜKLÜĞÜ DİRENİŞİN GÜCÜYLE ORANTILIDIR 

Padişah Vahdettin’in bu kararı imzalamaya nasıl razı edildiğine hayret edenler bulunabilir. Kitlelerin direnişi nice muktedire diz çöktürmüştür. O Padişah ki, rütbelerini söktürüp idam kararını onayladığı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında da bu kararları Milletin Kuvayı Milliye direnişi karşısında kaldırmak zorunda kalmıştı. Melih Bulu’yu görevden aldıran da demokratik üniversite direnişidir. 

Bazı yorumcular, Melih Bulu’nun Üniversiteyi tarumar edemediği, öğrencileri bastıramadığı için görevden alınmış olabileceğini, yerine Saray’a daha bağlı muktedir birinin getirilebileceğini yazıyorlar. Eğer öyleyse onu da püskürtecek olan da gene kitlelerin direnişi olacaktır. O direniş ruhu, kimleri dize getirmedi ki, ömrü sayılı bir muktediri dize getirmesin?

Teşekkürler Boğaziçi kadrosu, öngörünüzle, cesaretiniz ve dayanışmanızla halka örnek oldunuz.

Üniversite hayatı hakkında 99 yıl sonra geldiğimiz ibret verici durumu göstermesi açısından şu bilgiyi de verelim: O dönemde üniversite rektör ve dekanlarını üniversite öğretim üyeleri seçiyordu… (17 Temmuz 2021)

zekisarihan.com

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141