• BIST 8793.17
  • Altın 2239.515
  • Dolar 32.3387
  • Euro 35.0829
  • Muğla 11 °C
  • İzmir 13 °C
  • Aydın 12 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 6 °C

ATATÜRK ELEŞTİRİLEMEZ Mİ?

Zeki SARIHAN

 

 

 

 

Tek Parti Dönemine yönelttiğim eleştiriler, bazı arkadaşların hop oturup hop kalkmasına sebep oluyor! Önüme Atatürk’ü çıkarıyorlar. Onun ve döneminin eleştirilemez olduğunu sanıyorlar. Eleştiriyi bir düşmanlık olarak gördükleri de açık. Zaten bunu ifade de ediyorlar. Okuyucuların çoğu da bu konuda bir yorum yapmaktan çekiniyor ve yazıya herhangi bir işaret koymaktan bile kaçınıyor.

O zaman doğrudan doğruya sormanın zamanıdır ve bu sorunun yanıtı hayati derecede önemlidir:

Atatürk eleştirilemez mi?

Mantığının almadığı dinî inanışları “Kıldan köprü yaratmışsın/ Kullar gelip geçsin deyi/ Hele biz şöyle duralım/ Yiğit isen geç a Tanrı” dizeleriyle eleştiren Anadolu ozanı Kaygusuz Abdal’dan yüzyıllar sonra Atatürk’ü eleştirmeyi nerdeyse küfür sayan başka bir yobazlığa gelip dayandık!

Hangi düşünce, görüş, uygulama vardır ki, eleştiriden muaf tutulması gereksin? Böyle bir yasak içinde hayat gelişebilir mi? Herhangi bir ilerleme sağlanabilir mi?

Atatürk’ü bir tabu haline getirmek, onu öldürmekle birdir. Çünkü yaşama ihtiyacı olan her akım diyalektik bir etkileşim içinde gelişir. Tez, antitezle çarpışır ve yeni bir sentez oluşur. Tek Parti Döneminin eleştirisini yaptığım yazıları ağzıma tıkmaya çalışan arkadaşlar, “müsademei efkârdan barikai hakikat doğar” (fikirlerin çarpışmasından gerçeğin şimşeği çıkar) özdeyişini de unutuyorlar.  Hürriyet Şairi Namık Kemal yaşasaydı geldiğimiz bu noktaya bakıp kahrolmaması işten değildi. Allahınızı severseniz, söyleyiniz: Türk demokrasisi bunlarla mı kurulacak? Türkiye bunlarla mı çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkacak?

Atatürk de kuşkusuz kendini eleştirerek ilerlemiştir. Bunun kanıtı, bir dönem uyguladığı politikaları revize ederek yeni politikalara yönelmesidir. Onun farklı dönemlerdeki uygulamalarının hangisini beğeneceğimiz sorusuna yanıt vermek için Attila İlhan “Hangi Atatürk?” sorusunu soruyordu. Taha Akyol, konuyu biraz daha derinleştirerek “Ama Hangi Atatürk?” diyor ve Atatürk’ün birbirine aykırı düşen görüşlerine örnekler veriyordu.  

Atatürk’ün birbirinden farklı görüşler savunması zamanın ve ihtiyaçların değişmesinden kaynaklanıyor. Ancak kutsal metinlerdir ki, yazıya geçtikleri zamanki gibi kalırlar. Onların bazıları bile bir önceki ayeti geçersiz kılar.  Kutsal metinler de zamanın ihtiyaçları doğrultusunda çok çeşitli yorumlara neden olur. Bütün bunlar hayatın ve ihtiyaçların durmadan ilerlemesinin yol açtığı yorumlardır.

Kendi sınıfsal ihtiyaçlarını savunmak için Atatürk’ü öne sürmek ve onun arkasına saklanmak bir Şark kurnazlığından başka bir şey değildir.

HANGİ KONULARDA ELEŞTİRİYORUM?

Ben Mustafa Kemal Atatürk’ün her düşüncesini ve her yaptığını eleştirmiyorum. Yazı ve kitaplarımda onun eylemine ve düşüncelerine sayısız kere atıf yaptım. O, yurdu işgale uğrayan bir halkın başına geçti. Türkiye’nin zafere giden yolunu iplik iplik döşedi. Türkiye’nin Ortaçağ kurumlarına karşı cephe aldı ve onları Avrupa’nın modern kurumlarıyla değiştirmeye çalıştı. Sanıldığının aksine savaşçı değil, barışçıydı. Barışla elde edebilecek hedefler için savaşı seçmedi. Enver Paşa politikalarından aldığı dersle maceracılığa pirim vermedi. Günümüz için en gerekli sözlerinden biri “Yurtta barış dünyada barış”tır.

Atatürk’ün bu yönlerini daima takdir ettim. Dile getirdim. Fakat onun politikalarına karşı eleştirilerim de var. Ben Atatürk’ü neden sosyalist değil diye eleştirmiyorum. Tek Parti Dönemi’nde sosyalistlere göz açtırılmayışını eleştiriyorum. Tek Parti Döneminin köylü politikasının başarısız olduğunu anlatıyorum. Kürtlerle ilgili Kurtuluş Savaşı yıllarındaki politikadan vazgeçilmesini, Tak Parti Döneminde basın üzerine sansür uygulanmasını, bütün kurumların hükümet denetimine alınmasını, öğretmenlerin derneklerinin bile yasaklandığını eleştiriyorum.

Benim bu tutumumu hayretle karşılayan arkadaşlar, demek ki o tutumları yerinde görüyorlar. İktidara gelebileler aynı şeyleri tekrarlayacaklar demektir!  Yapmaları gereken şey “Sen kim oluyorsun da Atatürk’ü eleştiriyorsun” demek değil, eleştirdiğim noktalarda haklı m ı haksız mı olduğumu irdelemektir.

Atatürk dönemi uygulamalarını onun döneminde hükümet ve devlette görev almış kişiler bile eleştirmişlerdir. Falih Rıfkı’nın Çankaya’sı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Ankara’sı, Hilmi Uran’ın Tek Parti ve Çok Parti dönemi Anıları Mahmut Goloğlu gibi dönemle ilgili diğer kitaplar, bunlardandır.

27 Mayıs dönemi devrimci aydınları da Tek Parti Dönemi üzerinde eleştiriler yaklaşımlarda bulundular.

Atatürk’ü tabu haline getirmek, son yılların bir modasıdır. Tıkanmışlığın, yeni bir görüş üretemememin sonucudur. Kraldan fazla kralcı olmak insanı gülünç hale getirir.

Diyorlar ki: “Sen Kurtuluş Savaşı üzerinde kitaplar yazmış birisin. Nasıl olur da Atatürk’le ilgili eleştirilerde bulunursun!” Ben Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk’ün rolünü yeterince belirttim. Ama benim için bu savaş, vatanları ellerinden alınmak istenen bir milletin topyekûn ayaklanması ve zafere ulaşmasıdır. Orada “Çılgın” değil “hesap yapan” kadroları gördüğümü kaç sefer yazdım. Kaldı ki, Kurtuluş Savaşı Dönemi politikaları ile Tek Parti Döneminin politikaları farklıdır.

BİR IRMAKTA İKİ KEZ YIKANILMAZ

Tek Parti Döneminin uygulamaları çoktan aşıldı ve o ırmakta bir daha yüzmek mümkün değildir. Şimdi onun hükümet yapısına, muhalefetsiz tek adam rejimine özenen iki merkez vardır. Biri kendilerine Atatürkçü diyen ve köylüyü, iççiyi umursamayan, demokrasi ve insan hakları gibi kavramlara yabancı ve vadettikleri politikalarla iktidara gelmeleri tamamen imkânsız dağınık gruplardan oluşan bir zihniyet, diğeri, halk avcılığına dayanarak Tek adamlık rejimini yerleştirmek için çabalayıp duran bir iktidar bloğu.

Tek Parti, Tek Adam sistemini eleştirmek, beni eleştirenlerin iddia ettiklerinin aksine bu hükümetin işine yaramaz.  Zaten, Tek Parti Dönemini eleştirmiyorsak bugünkü tek adamlıkla da mücadele edemeyiz. Bu tartışma “Senin tek adamın, benim tek adamım” zıtlaşmasıyla olumlu bir sonuca ulaşmaz.

Savunmamız gereken halk kitlelerinin özgürce siyaset sahnesine atılacağı, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün yürürlükte olduğu, Türk-Kürt çatışmasını sona erdirecek bir demokratik hayattır. Halk iktidarına ulaşmanın başka yolu yoktur. (19 Ekim 2020)

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141