Tarih ilk demlerini atmaya başladığı andan itibaren aşk konusunda bir çok söylemde bulunmuştur. Yunan mitolojisi aşk konusunda der ki; ''Bir zamanlar; bir kral, bir kraliçe, bir prens ve bir prenses varmış. Rivayete göre kral ile prenses arasında, kraliçe ile de prens arasında bir beğeni ortaya çıkar.Prens, kraliçeyi kraldan, prenses ise kralı kraliçeden kıskanmaya başlar.İşte bu beğeninin adına ise aşk denilir.Ve yine o rivayete göredir ki kız çocukları babaya, erkek çocukları ise anneye düşkündür.''
Tarihten bu kısa notu düştüğümüz bir kenara, aslında aşk için söylenenler sadece teoriden ibarettir.
Teorinin ötesine geçememesinin en önemli sebebi de genel geçer olmamasıdır.Göreceli kavramlara anlam yüklenmez.Yükleme çabası sadece bir doktrin oluşturma çabasıdır. Evrensel bir aşk mümkün değildir; çünkü tarih boyunca hiçbir his evrensel olamamıştır.
Aşk üzerine yazılan şiirler, söylenmiş sözler, yazılıp çizilenler yetersiz olmuş ki, son zamanlarda aşkın rengini bulma çabası da kendini gösteriştir. Pesimistlere göre aşkın rengi siyah, optimistlere göre aşkın rengi beyaz, aleksitimistlere göre aşkın rengi karanlık vs. Aslında aşk konusuna bakış açısını, tarih bir kenara, Türkler bir tarafa diye ikiye ayırmak pek de yanlış sayılmaz. Kadın şiddetinden mağdur duruma düşen erkeklerin sığındığı Mor Çatı'yı, erkek şiddeti neticesi kadınların, gözlerinin balon kıvamından hemen sonraki rengini düşündüğümüzde, bu zihniyetli kişilerin aşka yükledikleri rengin mor olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır.
Aslında renklerin birer ışık yansıması olduğunu düşünürsek, bu renk tanımlamalarının da teorilerden ibaret olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.