CHP’den, AKP’nin Dört Dörtlük Eğitim Tuzağı; 4 + 4 + 4 eğitim yasası’na tepki!

CHP’den, AKP’nin Dört Dörtlük Eğitim Tuzağı; 4 + 4 + 4 eğitim yasası’na tepki!
20 Şubat 2012 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi, beş milletvekilinin imzası ile TBMM Başkanlığı’na eğitim sistemimizde köklü değişiklikler getirecek bir kanun teklifi sunmuştur

20 Şubat 2012 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi, beş milletvekilinin imzası ile TBMM Başkanlığı’na eğitim sistemimizde köklü değişiklikler getirecek bir kanun teklifi sunmuştur. Bir ülkenin ve toplumun geleceği öncelikle devletin sağladığı temel eğitim hizmetiyle biçimlenir. Oysa AKP hükümeti, eğitim gibi geleceğimize yön veren bir konuda eğitim uzmanlarının görüşlerini dikkate almayan bir düzenlemeyi yangından mal kaçırır gibi nerede ise korsan bir şekilde yasalaştırıp uygulamaya koymuştur. Eğitim sisteminde böylesine köklü değişikliklere gidebilmek için, verilerin ve bilgilerin yaygın bir şekilde paydaşlarla tartışılması ve taleplere göre düzeltilip tekrar oluşturulması gerekir. Çünkü vereceğimiz kararlar çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği ile ilgilidir. Bu alandaki paydaşlar; okullar, yöneticiler, veliler, öğrenciler, öğretmenler, eğitim bilimciler, vatandaşlar, sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerdir. Oysa yasa teklifi bu paydaşlardan hiçbiri ile tartışılmadan doğrudan TBMM’de komisyona gelmiş ve bazı sivil toplum örgütlerinin ve uzmanların şeklen görüşleri alınmıştır. Bu kuruluşların büyük bir çoğunluğu tasarının mevcut haline karşı çıkmıştır.

Eğitime başlama yaşı, meslek tercihi, örgün eğitim yerine açık öğretim gibi bir toplumu yakından ilgilendiren yaşamsal düzenlemelerin bir gün de yasalaştırılıp karara bağlanmasını tüm kamuoyu ve bizler hayretler içinde izlemekteyiz.

AKP’nin yasası, ilk bakışta 12 yıllık eğitimi zorunlu hale getirecek gibi görünmektedir. Oysa 12 yıllık zorunlu eğitimin başlangıç tarihinin belirlenme yetkisi Bakanlar Kurulu’na verilerek, eğitimdeki düzenlemenin esas amacının, zorunlu eğitim süresini uzatmaktan çok, sekiz yıllık zorunlu ilköğretimi bölmek olduğu kanaatini güçlendirmektedir.

Sekiz yıllık kesintisiz eğitim, bütün okullarda aynı müfredatın uygulanması anlamına gelmektedir.  Mevcut sistemde bilişsel gelişim için gerekli olan bilgiler çocuklar arasında hiçbir fark gözetilmeksizin aynı yaş grubunda yer alan tüm öğrencilere verilmektedir. AKP, dünyada sadece sekiz ülkede(Bosna Hersek, Karadağ, Avusturya, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Macaristan) uygulanan 4+4+4 sistemi ile temel eğitimi dört yıla indirerek, ikinci dört yılda farklı müfredatların önünü açmaktadır.

Müfredatın ayrıştırılması ile birlikte, mesleki eğitim ikinci dört yıllık kademe içine çekilmektedir. Böylece erken yaşta seçmeli ders modülleri adı altında mesleki yönlendirme gerçekleştirilmek istenmektedir. Oysa zorunlu eğitim, bir kimsenin aklına estiği sürede yapılan değil, çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, davranışlarının ve bilgisinin olgunlaşması için gerekli olan dönemdir.

 

4 + 4 + 4’ün Yaratacağı Sorunlar İyi Yurttaş ve Vasıflı İşgücüne AKP Kesintisi

 

Kanun ile temel eğitim aşaması kademelere ayrılmaktadır. Gerekçe olarak, altı yaşındaki ve on beş yaşındaki çocukların aynı ortamda bulunmalarının getirdiği toplumsal ve ahlaki sakıncalar öne sürülmektedir. Şayet böyle bir sorun mevcut ise, çözüm için yasal düzenlemeye gerek yoktur. Bu bir uygulama sorunudur. Kaldı ki çocuklar zaten yaşlarına göre belirlenmiş farklı sınıflarda ve ortamlarda eğitim görmektedir. Gerekçede örnek gösterilen gelişmiş ülkelerin hepsinde okullar sadece yaşa göre bölünmekte, ancak eğitim müfredatı ayrıştırılmamaktadır.

Yüzeysel gerekçelerle sekiz yıllık eğitimi bölmek, iddia edilenin aksine kırsal alanda okullaşma oranını artırmayacaktır. Köylerde öğrenci sayısının az olması nedeniyle uygulanan taşımalı ve yatılı eğitime gereksinim daha da artacaktır. Yeni derslik yapılması zorunluluğunu getirecektir.

Daha önemlisi, ilköğretimin bölünmesi durumunda farklı eğitim kademelerinde uygulanacak müfredat hakkında yeterince bilgi oluşturulmadan yasa çıkarılmış ve kervan yolda düzülür mantığı ile yasa uygulamaya konmuştur. Demokratik ülkelerde uzmanlar yeni müfredatlar üzerinde yıllarca çalışmaktadır. Siyaset dünyası ve kamuoyu da müfredatın içeriğiyle ilgili uzlaşma sağlanana kadar tartışmakta ve nihai karara ulaşmaktadır. MEB böylesine yaşamsal bir konuyu ya doğru dürüst çalışmamıştır ya da bu sürecin sonucunda neyi planladığını açıklamadığı için hiç kimse duruma vakıf değildir, Eğitimin uygulayıcısı öğretmenler ve Okul Müdürleri çıkmaz içinde bırakılmış, fiziki yetersizliğin yanı sıra maddi olarak da hiçbir ödenek gönderilmemiştir.

Diğer yandan, ikinci kademe okullara geçişte yeni bir yarış süreci yaşanması olasılığı mevcuttur. Bu durumda niteliği yüksek ikinci kademe okullara sınavla girilecek, yeni bir sınav hazırlık sistemi oluşacaktır. Sınav stresi üç ve dördüncü sınıflara, yani 8 ve 9 yaşındaki öğrencilere kadar inecektir. Öğrenciler çok erken yaşlarda dershanelere bağlanacaktır.

 

Müfredatın Ayrışması (Erken Meslek Seçimi)

 

Kanun teklifi ile gündeme getirilen yeni yapıda öğrenciler 9-10 yaşından itibaren seçmeli ders modülleri aracılığı ile farklı alanlara yönlendirilmektedir. Oysa bu modelle öğrenciler, kişisel, sosyal ve bilişsel gelişimleri için temel eğitim kademesinde almaları gereken derslerden yoksun olarak yetiştirilecektir. Dünyada seçmeli ders temelli sistemlerde esas olan, bu derslerin getireceği yükün, temel eğitim kapsamındaki derslerin ve içeriğin verilmesine engel olmamasıdır.

Öncelikle 9–10 yaş mesleki yönelme için çok erken bir yaştır. Erken yaşta çocuk, somut işlem dönemini henüz tamamlamamıştır. Bu nedenle, meslek eğitimine yönlendirilmesinde ne kendisi, ne ailesi, ne de uzmanların doğru karar vermesi mümkün değildir. Çünkü o yaşta bir çocuk henüz kendini tanıma dönemini tamamlamamıştır. Meslekler hakkında bilgisi ve ilgisi yeteri kadar gelişmediği gibi yeteneklerinin de farkında değildir. Kısacası bütün yaşamını etkileyecek bir kararı alma yetisi yoktur. Türkiye koşullarında, üniversite aşamasındaki öğrencilerin dahi mesleki yönlenme tercihlerinde zorlandığı göz önünde bulundurulmalıdır.

Çalışmalar, erken yönlendirmelerde ailenin etkisinin arttığını göstermektedir. Özellikle uzman desteği alamayan dar gelirli ailelerde, ailenin seçmedeki rolü daha da artmaktadır. Ülkemizde mesleki rehberlik hizmetleri de yeterli düzeyde değildir. Kaldı ki bu yaşta bir çocuğa veya ailesine bu yönde bir yönlendirme yapmak kariyer gelişim ilkelerine tamamen aykırıdır Erken yönlendirme neticesinde, eğitim sistemindeki ve toplumdaki eşitsizlikler daha da pekişecek ve derinleşecektir.    Mesleki eğitimdeki verimsizliğin nedeni olarak öğrencilerin mesleki eğitime geç yönlendirilmesi gösterilmektedir. Bu varsayımın hiçbir bilimsel dayanağı ve temeli yoktur. OECD araştırmaları, erken yönlendirme/seçme yapmanın ve okulları çeşitlendirmenin başarıyı artırmadığını göstermektedir. İddia edilenin aksine erken yönlendirme sistemleri genellikle vasıfsız işçiler yetiştirmektedir. Bu sistem dünyadaki işgücü talebi göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’yi ikinci sınıf bir ucuz emek ülkesi haline getirecektir.

Erken meslek ayrımına gidilen Almanya Avusturya’da okul sistemi ve öğretmenler on yıllardır yürütülen uygulamanın içeriği ve yöntemi konusunda tam donanımlı hale getirilmiştir. Buna rağmen, sistem eşitsizlikleri pekiştirmesinden ötürü eleştirilere maruz kalmaktadır. En çok bu iki ülkede yaşayan soydaşlarımızın şikâyetçi olduğu bu sistem alttakilerin hep altta kalması sonucunu doğurmakta ve bu yönüyle kast sistemine benzetilmektedir. Toplumsal sonuçlarının yanı sıra işgücünün erken ve fazla uzmanlaşmasından dolayı bu ülkelerin ekonomileri de zarar görmektedir.  Almanya’da birçok eyalette yeni sistemlere geçiş amaçlı eğitim reformu çalışmaları yapılmaktadır. AKP bu düzenleme ile Türkiye’de, dünyanın terk ettiği bir eğitim sistemini uygulamak istemektedir.

 

         Çocuktan Ne İşçi Ne De Gelin Olur

 

Çocukların toplumsallaşması ailede başlar, okulda öğretmenle devam eder. Daha ileri yaşlarda ise akranlar arası ilişkiler büyük önem kazanır. Bu süreçte öğrenci bireysel ve sosyal farklılıkları algılayarak kendi kişiliğini oluşturur. Toplumsal yargı ve hoşgörüyü öğrenir. Okulda geçirilen süre öğrencinin kişiliğinin ve toplumsal kimliğinin gelişmesi için çok önemlidir. Bu sebeple eğitimde başarı için okulda geçirilen sürenin artırılması gerekmektedir. AKP ise eğitimin tam gün ve uzun süreli uygulanmasını yaygınlaştırmak yerine, ikinci eğitim kademesinin ardından açık öğretimin önünü açmaktadır.

Eğitimi okul ortamından çıkarmak, , erken yaşta okuldan alınan kız çocukların aileleri tarafından küçük yaşta evlenmeye zorlanabilecekleri ihtimalini doğurur Aynı şekilde erkek çocukların erken yaşta çalıştırılmaları ve eğitim süreci dışında kalmaları ihtimali de güçlenmektedir. Bu uygulamanın sebep olacağı bir başka sorun ise üstün zekâlı veya engelli öğrencilerin de açık öğretimde eğitilebilecek olmalarıdır.

Tohum Vakfı ve Eğitim Reformu Girişimi’nin raporunda belirtildiği üzere bu uygulama eğitim psikologlarının görüşlerine tamamen terstir. Kaynaştırma ve bütünleştirme, üstün zekâlı ve engelli öğrenciler için çok önemli bir hedeftir. Ayrıştırma sonucunda engelli öğrencilerin ötekileştirilmesi ve toplumdan uzaklaştırılması kaçınılmazdır. İstisnai özellikleri olan öğrenciler ise, eğitim sisteminin dışında tutulacak, farklı alanlardan beslenmeleri engellenerek yetenekleri köreltilecektir. Bu öğrencilerin özel ihtiyaçları örgün eğitim sistemi içinde sağlanmalıdır.

 

Temel Eğitime Başlama Yaşı

 

Kanunun ilk hali ile okula başlama yaşını 60 ay olarak belirlenmiş, daha sonra oluşan tepkilerle 66 aya çıkarılmış, şimdide, çocuklara boy ve kilo kotası getirilmiştir. Oysaki fiziksel özelliklerin, çocuğun anne babasından gelen genleri ile alakalı olduğu boy ve kilonun, çocuğun becerisinin ve mental gelişiminin tamamlanması ile alakasının olmadığı bilinen bir gerçektir. El kol kasları ve kemikler ilk atmış ayda kalem tutacak kadar dahi gelişmemektedir. Bu yaştaki çocuklar; zihinsel, fiziksel, sosyo-psikolojik olarak okula hazır değillerdir, hatta tuvalet eğitimini bile tamamlamamış olanlar, kendi başına bu işlerini göremedikleri için yardım almaya ihtiyaç duyarlar ancak 60 80 kişilik sınıflarda öğretmenin bu yardımı yapabilmesi de imkansızdır. Çocuğun okula hazırlanması 72 aydan önce tamamlanamaz. Uzmanlar gelişim açısından 5 ile 6 yaş arasındaki farkın, 30 ile 40 yaş arasındakinden daha büyük olduğunu belirtmektedir. İngiltere’de uygulanan sistemde 5 yaşındaki çocuklar toplu eğitim değil, bireysel eğitim almaktadır. Çocuklar özel sınıf ortamlarında ve okul öncesi eğitim mantığı ile yetiştirilmektedir. Ülkemizde ise temel eğitim içerisinde yer alan eğiticiler, 5 yaş kategorisine eğitim vermek için yeterli bilgi ve deneyime sahip değildir. Bu uygulama ile 1. Sınıfta 5–6–7 yaşlarında 3 ayrı yaş grubu bir araya getirilecek, fiziksel yetersizliğin yanı sıra öğretmenler içinde, içinden çıkılmaz bir kaos ortamı oluşacaktır. Çünkü 72 ayını doldurmuş çocukların öğrenmeleri daha kolay olacağından, daha geri aylardakiler, sınıfın başarısızları olacaklardır. Bu başarısızlığa ek olarak, kendine güvensiz, davranış bozuklukları gösterecek olan, kaygılı bir nesil yetişmesine ortam hazırlanacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı bu sorunları çözmek, sakıncaları gidermek, yanlıştan geri adım atmak yerine, “çocuğunu okula göndermek istemeyen veliyi” Uzman çocuk doktorlarından; “zihnen okula gitmeye uygun değildir” diye rapor almaya zorlamakta, çocuğunu okula göndermeyen veliyi, günlüğü 15TL ceza ödemekle tehdit etmekte, raporu olmayan çocukların anaokuluna gitmesinin önünü kapatmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığının bu duyuruları ve uygulamaları, eğitimi takip eden velilerin çoğunu doktora başvurmaya yönlendirmekle, bir yandan hekimleri zor durumda bırakırken diğer yandan Milli Eğitim Kurumları sorumluluğu başka kurumlara bırakmaktadır.

“Bu oldubittiden haberi olmayan, dayatmayı yasal bir zorunluluk olarak kabul eden ve E sistem ile kayıtları yapılmış olan çocukların velileri ne yapacaktır” asıl sorun budur.

 

Topluma Rağmen Toplum İçin

 

Eğitim gibi uzun vadeli planlama gerektiren bir alanda AKP’nin gündeme getirdiği kanun teklifi (4+4+4) neredeyse yoktan var edilmiştir. Çocuklarımızın ve ülkenin geleceğini birinci derecede ilgilendiren bu konu Milli Eğitim Şurası’nda görüşülmemiştir. AKP’nin seçim bildirgesinde ve Hükümet Programı’nda da yer almamaktadır. Kalkınma planlarında ve MEB stratejik planında bahsi dahi geçmemektedir. Başta öğrenciler, veliler ve öğretmenler olmak üzere, STK’ların ve siyasi partilerin görüşü alınmadan hazırlanmıştır. Eğitim komisyonunda milletin seçtiği vekillere dahi söz hakkı verilmemiş, dakikada bir madde geçirilerek kabul edilmiştir Türkiye’de nüfusun yüzde 85’inin karşı çıktığı bir uygulama, tepeden inmeci, devletçi, merkeziyetçi bir anlayışla değiştirilmiştir. AKP’nin yaklaşımı “topluma rağmen toplum için” anlayışıdır.. Söz konusu düzenleme ile yapılan ancak darbe dönemlerinde örnekleri görülebilecek türde merkeziyetçi bir toplum mühendisliğidir.

Bu plansızlık ve belirsizlik, yapılan değişikliğin 28 Şubat’ın ürünü olan bir sisteme alternatif olarak sunulması ile örtülmeye de çalışılmaktadır. Oysa kesintisiz zorunlu eğitim, 28 Şubat’ın ürünü değildir. Söz konusu program, 7. ve 8. Milli Eğitim şuralarının önerileri doğrultusunda 1973 tarihli Temel Eğitim Kanunu ile düzenlenmiştir. Uygulama önce pilot bölgelerde başlatılmış ve başarı sağlandıktan sonra tüm ülkeyi kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmıştır. Bugünkü yasa kapalı kapılar ardında hazırlanıp birkaç gün içerisinde görüşülüp tartışılmadan topluma dayatılmıştır. Bu dayatma, AKP’nin son dönemde Türkiye’de hâkim kılmaya çalıştığı otoriter yönetim anlayışının ve devlet yapılanmasının en tehlikeli iz düşümlerinden biridir.

Tüm bu veriler ışığında,

 Kesintisiz temel eğitimden geri adım atılmaması gerektiği açıkça görülmektedir.

Sistemin uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları giderilmeli, kesintisiz eğitim daha nitelikli bir yönde geliştirilmelidir.

AKP’nin gündeme getirdiği kanun teklifi eğitim sistemimizi, daha yüksek kalite ve daha fazla eşitlik hedeflerinden uzaklaştırmaktadır.

Günlük kaygılar ve geçmişe dönük duygusal hesaplaşmalara dayanan ve eğitim sistemimizi yeni bir kaosun eşiğine getirecektir.

Sırf Başbakan böyle istiyor diye, eğitim sistemimizle oynamak geleceğimizle oynamaktır. Bu dayatma uygulanırsa,  bu öğretim yılından başlamak üzere, çocuklarımızın, ruhsal duygusal, bilimsel gelişmeleri aksayacak, yıllarca sürecek olan eğitim yaşamları kararacaktır.  Bu nedenle 66 ay süreci kabul edilemez. Her ne kadar iktidar, bu dayatmasına camilerde Cuma hutbelerinde dile getirerek vatandaşları dini inanç sömürüsü ile baskı altına almaya çalışsa da,  bizler bu çağdışı yasayı kabul etmiyoruz. Büyük Önderimiz Atatürk’ün istediği, “Cumhuriyeti Emanet Edeceğimiz Gençleri” yetiştirecek eğitim anlayışını, her zaman ve her yerde bütün gücümüzle savunup, Cumhuriyete karşı olanlarla mücadelemizi, yılmadan ve usanmadan sürdüreceğiz.

 

 

                                                                  CUMHURİYET HALK PARTİSİ

                                                                    MARMARİS İLÇE ÖRGÜTÜ

 

 

MARMARİS YERELE BAKACAK OLURSAK

 

Velilerin Haberi olmaksızın E sistemle yapılan kayıtlarda okulların öğrencilerin evlerine yakın olması kuralı pek dikkate alınmadığı görülmekte, çünkü okulların alanları daraltılmış durumdadır.

Öğrenci sayısının artmasına rağmen okullarda fiziki ve ekonomik olarak herhangi değişiklik yapılmamış, bakanlık tarafından da herhangi bir ödenek gönderilmemiş, ancak okul müdürlerine bütün hazırlıklarınızı yapın talimatı verilmiştir.

Öğrenci sayısının artmış olmasından dolayı, tam gün eğitim sisteminden, sabahçı-öğlenci sistemine geçilmiştir, ders saatlerinin seçmeli derslerle artırılması nedeni ile sabah okula gidecek öğrencilerin çok erken saatlerde okula gitmesi, öğlencilerin de çok geç saatlerde okuldan çıkması söz konusudur.

Birinci sınıflarda 60-66-72 ay ve üzeri çocukların birlikte eğitim göreceği bunların 3 de 2 sinin ana okulu görmeden eğitime başlayacağını, bu durumunda öğrenme farklılıkları doğurmasının kaçınılmazdır.

Seçmeli derslerle ilgili yeterli öğretmen olmaması bazı alanlarda öğrenciyi zorunlu seçmeliye mahkum edecektir.

Seçmeli derslerin her sınıfta seçilebiliyor olması (Örn; Kuran okuma dersi 5, 6,7,8 her sınıfta seçilebilmekte) değişik yaşlarda çocukların bir arada eğitim görmesi, öğrenme algılama sorunlarına neden olabileceği gibi ders programlarının oturtulması anlamında da sorunlara neden olacaktır.

İhsan Mermerci Okulunun Orta Okul ve Endüstri Meslek Lisesi Olduğu açıklanmış, ancak kayıtların 3 Eylülde başlanacağı belirtilmiştir, Ancak yine bir Meslek Okulu Statüsünde olan Beldibinde Eski bir okul adres gösterilerek açılacağı belirtilen İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesinin kayıtlarının Sabancı Lisesinde bir süredir devam ediyor olması bir çifte standart yaratmaktadır.

 

Okullardaki fiziki koşulların aynı olması ama 1. Sınıflardaki öğrenci sayılarında çok artış olması nedeni ile ve sağlıklı eğitim yapılması mümkün olmayacaktır. Dünya standartlarına göre sağlıklı ve verimli bir eğitimin yapılabilmesi için sınıf mevcutlarının 20-25 arasında olması gerekmektedir. Görünen odur ki Marmaris de de sınıf mevcutlar bunun iki katından fazla olacaktır.

 

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.