Peşin hüküm denirdi adına eskiden... Şimdilerdeki adı önyargı bu duygunun...
Washington'daki Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı bir ankete göre, Batı-İslam ilişkilerini en olumsuz gören ve bundan batılıları en fazla sorumlu tutan ülkelerden biri Türkiye...
Araştırmaya göre, Türk halkının %26'sı, din uğruna sivil halka şiddet uygulanmasını belli koşullar altında meşru saymış... "Batılılar ve Müslümanlar birbirini nasıl görüyor" isimli ankete göre; Türklerin önemli bir bölümü gayri müslimleri sevmiyor ve batılılar konusunda ciddi önyargılara sahipler... Türkiye dahil toplam 13 ülkede yapılan anket sonuçları gösteriyor ki; Türkiye Halkı'nın %64'ü müslümanlar ve batılılar arasındaki ilişkileri kötü sayıyor ve bu durumdan batılıları sorumlu tutuyor...
Yani bir yanımız batılılaşmak isterken, diğer yanımız batıdan ve batılılardan nefret ediyor! Batıya önyargılıyız çünkü...
Sonuçta hepimiz bir oranda önyargılıyızdır hayatta...Gelişmemiş toplumlar, birçok durumda, bilgisi kıt, dünyaya at gözlüğü ile bakan, özgüveni yetersiz, ve sonuçta ön yargılarının esiri olan ve ona göre davranan kişilerce yönetildiği için gelişmemiştir oysa ki...
Türkiye ise, önyargılarına bu denli mahkum olmuş bir ülke olmadı hiçbir zaman... İnsanca yaşamanın gereği değil midir zaten, etnik kökeni ne olursa olsun, birarada yaşamayı bilmek... Aynı yerküreyi paylaştığımızı, bizi birleştiren şeylerin ayıran şeylerden daha fazla olduğunu ve bu topraklarda kardeşçe yaşanılabileceğini öğrendik yıllarca biz... Tamamen terör propagandası yapan bir partinin oyunlarına gelemeyecek kadar da geliştirdik kendimizi...
Kuruyan bir dalın esnekliğini kaybettiğinde, en ufak bir rüzgar çarpmasında kırılabildiğine hatta yok olup gittiğine yüzlerce kez şahit olmuşuzdur... Esnek olan ise hayatta kalır!!! Biz esnek olmayı öğrendik.. Aynı topraklarda huzurla, mutlulukla yaşamak esnekliği gerektirir, uyumu gerektirir çünkü... Ülkemizde yapılan dağılım raporu sonuçları ise; Türkiye'nin bu konudaki esnekliğini adeta gözler önüne seriyor...
Etnik grupların dağılım raporuna göre; Türkiye'de 50 Milyon civarında Türk bulunuyor... Bu grubun içinde Türkmen, Yörük, Tatar, Azeri gibi Türk soyundan gelen vatandaşlar yer alıyor...
Raporda ikinci grup olarak Kürtler gösteriliyor... Sayıları 3 milyon civarında olan bu gruba Zazalar da dahil edildiğinde, sayıları 12 Milyonu buluyor... Ancak bu sayının 2,5 milyonunun ciddi derecede Türkleşme sürecinde olduğu da rapora yansıtılıyor...
Ağırlıklı olarak Ordu, Artvin, Samsun ve Marmara Bölgesi'nde yaşayan Gürcüler de, Türkiye'de 1 milyona yaklaşan nüfuslarıyla raporda yerini alırken; Adapazarı İzmir ve Manisa'da toplu halde yaşayan Boşnakların nüfusu da 2 milyonu buluyor...
Raporda; değişik şehirlerde yaşayan Çerkezler 2,5 milyon nüfusu ile göze çarparken; Arapların Türkiye'deki nüfusları 870...Ve raporda bir yanılsama göze çarpıyor; Bütün Doğu Karadenizli'lerin Laz sanılması yanlışından dolayı Lazların gerçek sayısı sadece 80 bin olarak raporda görülüyor... Ve diğer gruplar küçük bir rakam teşkil ediyor raporun devamında...
Bu rapor sonuçları gösteriyor ki... Yüzyıllardır etnik gruplar Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında birbirleri arasında kardeşçe yaşadı... Türkiye'de yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Roman sayısı beni hiçbir zaman ilgilendirmedi... Merak edip uzzzunnn bir araştırma yapma gereği bile duymadım... Ta ki, Manisa'da yaşanan o üzücü olaya kadar...
Yeni bir yıla merhaba dediğimiz gece; yerlerinden yurtlarından terk edilmeye zorlandıkları gerekçesi ile geçici olarak başka bir ilçeye sığınan Romanlar'ın o çaresiz fotoğraf karesi beni çok üzdü... Aslında hemen önyargılı davranıp yargılamadım kimseyi kendimce... Romanlara ait bazı evlere taş atıldığı, araçlarının yakıldığı, "Vurun Çingenelere' denilerek olayların etnik kimliğe yönelik eylemler ve çatışma haline geldiği, Roman olarak adlandırılan vatandaşlarımızın Selendi ilçesini terke zorlanarak Gördes ilçesine gönderildikleri bazı basın yayın organlarında yer aldığında biraz duraksadım...Durdum ve düşündüm... Türkiye çatısı altında hangi vatandaşımız vardır ki; evine gelen bir misafire git desin... Evsiz, barksız kalana evini açmasın... Ve hatta çok ileri gidip, evsiz bıraksın...
Demokratik Toplum Partisi Eski Başkanı Ahmet Türk'e komşu olmak istemeyen zihniyete kafam yatar ama Selendiye yatmadı, yatmadı... Ben bu olayın karşışıklı kavganın kışkırtmalara; kışkırtmaların da olayı bu noktaya getirdiğini sanıyorum...
Zorlu bu süreçte; verilen desteklerin Romanları bu yolda daha da hırslandıracağı ve aynı şehrin çocuklarının birbirlerine daha da düşmanlaştırılacakları ihtimali göz ardı edilmemeli...
Romanlar ait oldukları yere; evlerine dönmeliler.. Onlara yeni bir yerleşim alanı sağlamak, onları bir kenara atmak olur aslında farkında olmadan... Şimdi zaman barış zamanıdır... Aynı şehrin çocuklarını barıştırma zamanı!...
Selendi'liler bir özür borçludurlar kardeşlerine...
Eğer barış olmaz, hatalar telefi edilmez ise;
Yani Selendi'liler, etnik kökenlere gerçekten önyargılılar ise, kimlik ve kişilikleri gelişmeye kapalı demektir, daha iyiye ulaşma şansları da hiçbir zaman yoktur.
Şu unutulmamalıdır... Herkes bir oranda toplumu etkiler. Önder durumunda olan ise, daha çok etkiler. Etkili kişilerdeki önyargı toplumun gelişmesini de önler.
Toplamı ön yargılı kişilerden oluşan toplum, bir tür esir kampıdır, yüz yıl önce ne ise bugün de öyledir, yüz yıl sonra da aynı olacaktır.
Türkiye'de hangi kökenden olursa olsun; "İnsan" olabilmek değil midir önemli olan!!!