Tolga Çandar konuştu

Ege türkülerinin yanık ve gür sesli sanatçısı, ODTÜ'lü İnşaat Mühendisi ve Muğla'da CHP'nin 1. sıra Milletvekili Adayı Tolga Çandar, sorduğumuz soruları şöyle yanıtladı:

“Muğla'yı çalgıcıya mı emanet edeceksiniz?
Delege: Evet”

*Tolga Çandar elitizmin batağına düşmeyecek.
*Politize olmuş halk sanatçıları halk için çok önemlidir.
*Ege kültürü haksızlığa karşı çıkmak demektir. Haksızlığa karşı koymak, direnmektir.
*Biz insan olmayı ODTÜ'de öğrendik
*Birileri çıkıp “Muğla'yı bir çalgıcıya mı emanet edeceksiniz?” demişti. Ama Muğla delegasyonu tek soruya tek kelimelik bir cevap verdi; evet dedi.
*Benim kavgam, bu yurtseverlerin kazanması için olmalıdır. Benim yerim yoksulların, yurtseverlerin yanında olacaktır. Emekçilerin yanında olacaktır.
*CHP tabanı, Mustafa Balbay, İlhan Cihaner ve Tolga Çandar isimlerinin temsil ettiği anlayışın CHP'ye referans olması gerektiğini göstermiştir.
*Bana insanların oylarını bir kilo pirince sattığını söylediler. Ben de onlara Allah hiç kimseyi açlıkla terbiye etmesin, dedim. Onlar açtılar, mecburdular ve aldılar. Bu insanlara neden aldınız, diyemeyiz. Biz bu sorunu aile sigortası kapsamında çözeceğiz.

Röportaj: Olcay AKDENİZ

Pek çok kişi O'nu kendine özgü yanık ve gür sesiyle seslendirdiği Ege türküleriyle tanıdı ve sevdi. O'nun Ege şivesiyle renklendirdiği konserlerinde geleneksel ve modern müzik tınılarını harmanlayarak kattığı yorumlarıyla türküleri genç kuşaklara sevdirdi. Türküleri, ODTÜ'den gelen bir mühendis titizliğiyle yeniden şekillendirerek müzik dünyamıza yeni besteler kazandırdı.
Ve O, yaktığı türkülerine vurgun olduğu halkının sesini Meclis'te de duyurabilmek için Muğla'da, CHP'den milletvekili olmayı kafasına koydu. 2007'deki ilk denemesinde önseçimde 6. sırada yer aldı ama kontenjan nedeniyle 7. sıraya kayarak liste dışı kaldı. Ancak yılmadı. 12 Haziran 2011 seçimleri için Muğla'da CHP'den katıldığı önseçimde bu kez 18 aday içinde ilk sırayı alarak partisinin 1. sıradan Muğla milletvekili adayı oldu.

Ege türkülerinin yanık ve gür sesli sanatçısı, ODTÜ'lü İnşaat Mühendisi ve Muğla'da CHP'nin 1. sıra Milletvekili Adayı Tolga Çandar, sorduğumuz soruları şöyle yanıtladı:

-Sanat yaşamınıza ilk olarak tiyatro sahnelerinin tozunu yutarak başlamışsınız. Tiyatro, Tolga Çandar'a neler kattı, neler kazandırdı?

Tiyatro, hiçbir zaman asla sadece tiyatro değildir. Sanatın kendisidir. İnsanda estetik duyguların pekişmesinde ve toplumsal ilişkilerin gelişmesinde çok önemli bir yeri vardır. Özellikle bir gencin gelişiminde bu çok önemlidir. Aslında üniversite yaşamı da zaten budur, bu olmalıdır. Üniversiteye ülkenin dört bir yanından gençler gelirler. O gençleri tanıdıkça ülkeyi tanırsın aslında. O gençleri tanıdıkça ülkenin dört bir yanının, halkın sorunlarını da tanırsın ve öğrenirsin. Bir de sanatçı duyarlığı varsa o sorunlara ilgisiz kalamazsın. Bizim gibi politize olmuş sanatçıların, halk sanatçılarının toplum için çok önemi vardır.

-Milaslı olmak, Muğlalı olmak, Egeli olmak nedir sizce?

Bulunduğunuz coğrafi çevre bile insanın kişiliği üzerine çok etkilidir. Bu çevrede büyük bir kültür altyapısı vardır. Milas'ın “Baltalı Kapı”sının altından geçerken, o tarihi kapının kilit taşındaki balta kabartmasını görünce, eğer duyarlı bir insansan başlarsın düşünmeye; bu baltayı buraya işleyen insanları, onların yarattığı kültürü, o kültürün günümüze yansıyan izlerini düşünürsün, ister istemez. O baltaya baktığında karşına Homeros çıkar, Tales çıkar, Pitagoras çıkar, Herdotos çıkar. Bunlar kim, diye sorduğunda ise karşına olağanüstü bir tarih çıkıyor. Kendin de bu dünyanın bir parçası oluyorsun. Egelilik bilinci budur zaten. Ege, yalnızca deniz, kum ve güneş değildir. Zeybek kültürü de bunun bir parçasıdır. Dünyada iki felsefe var: idealist felsefe ve diyalektik materyalist felsefe. Heraklit, diyalektiğin temellerini atan adamdır. O da Karialıdır, O da Egelidir. 1071'de bu topraklara gelenler iyi ki geldiler. Ama ben 5 bin yıldır buradayım ve buralıyım. Egeliyim. Yani bizim bu topraklardaki tarihimiz 1071'den itibaren başlamıyor. Türkler 5 bin yıldır bu topraklardalar. Biz 5 bin yıldır bu topraklardayız.

-Öyleyse Muğla ve Ege kültürü nedir?

Haksızlıklara karşı çıkmaktır. Haksızlıklara direnmektir, karşı koymaktır. Akıldan, bilimden ve bilgiden yana olmaktır. Antik çağlarda bilimle, matematikle, astronomiyle ilgili çok önemli ve büyük insanlar yaşadılar bu topraklarda. Onların akıldan, bilgiden, bilimden yana olan özellikleri genetik olarak kuşaktan kuşağa aktarılmış olmalı. Antik çağda Atina 400 bin nüfuslu bir kent. 250 bin köle yaşıyor. Kölelerin, köleliklerinin anlaşılmaması için Pitagoras ve Orfeus diye iki tarikat kurulmuş. Bu tarikatların öğretileri de şudur: siz dünyaya çile çekmeye geldiniz. Ne kadar çile çekerseniz öbür dünyada o kadar rahat edersiniz. Aynı düşünce Ortaçağ Avrupa'sında da kullanılıyor. Günümüzde de Türk – İslam sentezi diye sunulan görüş de budur. Açık açık söylenmiyor ama dinin günlük yaşama bu kadar sokulması bundandır.

-Peki ODTÜ'lü olmak, 78'li olmak nedir sizce?

İnsanın bir biyolojik doğumu vardır. Bu anlamda Milas benim biyolojik doğum yerimdir. Bir de sosyal doğum yeri vardır. Sosyal doğum yerim ise ODTÜ'dür. Biz insan olmayı ODTÜ'de öğrendik. Ancak şunu da söylemeliyim ki, ODTÜ'deki sosyal doğumumun temelleri Milas'ta atıldı. O dönemdeki ağabeylerimizin bizim üstümüzde emeği çoktur. Başta rahmetli Mehmet Mete olmak üzere o yıllarda ağabeylerimiz vardı. Onlar bize insanları sevmeyi öğretti. Ülkemizi sevmeyi öğretti. Ülke için karşılıksız sevmenin ne olduğunu öğrendik o yıllarda. O ağabeyler elimize kitap tutuşturuyorlardı. Bizi kahvehanede oyun masasından kaldırıp elimize kitap tutuşturuyorlardı. Hatta birinde rahmetli Mehmet Mete beni “Senin kahvehanede ne işin var?” diye oyundan kaldırıp bir tokat bile attı. Bu temel üzerine biz ODTÜ'ye gittik.

-Peki ODTÜ'de karşılaştığınız ortam nasıldı?

Benim ODTÜ'de Nijeryalı bir arkadaşım vardı. Okulu bitirdi, ülkesine döndü ve orada bakan oldu. Filistinli bir çocuk vardı, arkadaşımız. O da Filistin'deki direniş sırasında şehit oldu. Sonra Lübnanlı bir Falanjist arkadaşımız vardı. O da orada direnişin liderlerinden birisi oldu. Nasıriddin Aslancan adında İranlı bir arkadaşımız vardı. O yıllarda İran'daki Şah Rıza Pehlevi'nin zulmünden kaçıp ODTÜ'ye gelmişti. O da daha sonra Humeyni rejiminin hedefi oldu. Tüm bu insanlarla aynı mekanlarda yaşadım. Hepsi de “Kahrolsun ABD emperyalizmi” diye tepki gösteren bir geleneği temsil ediyorlardı. Yani ODTÜ çok kültürlü bir ortamdı. Böyle ortamlarda yaşayan insanlar evrensel değerlere daha yakın oluyorlar. Bu ortam Tolga Çandar'ı da evrensel değerlerle bütünleştirmiştir.

-Tarikatların, cemaatlerin her tarafa yayıldığı, sanatın içine tükürüldüğü, heykellerin ucube denilerek söküldüğü bir ortamda, Mecliste bir sanatçı olmak nedir sizce?

Aslında bu düşünce, bu söylem Sayın Başbakan ve Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanın kendilerini gösterdikleri bir düşünce ve söylemdir. Bu düşüncenin kökleri çok eskidir. Ben kendimi, Kars'taki “İnsanlık Anıtı”nı yapan Mehmet Aksoy'un sanatına çok yakın görmem ama onun eserine ucube de demem. Sanatın içine de tükürürüm, demem. Bu düşünce İtalya'da Bonini'yi yakan düşüncenin ta kendisidir. Engizisyonda, Protestan putperestlerin Galileo cezalandırmaları da böyle bir düşüncenin ürünüdür. Sokrates'e baldıran içiren de, Sivas'ta 37 aydınımızı yakan da, Nesimi'nin derisini yüzen de, Pir Sultan Abdal'ı asan da aynı kafadır. Bir vatandaş der ki, bazı ülkelerde sanatçıların apolitik olmaya hakkı yoktur. Andrew Flatcher diyor ki, bir ülkenin şarkıları yapma hakkını bana versinler de, yasalarını kim yaparsa yapsın. Mustafa Kemal Atatürk de “Her şey olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız” diyor. Sanatçı bir toplumda, toplumun sözcüsü olacaktır. Bunu söylerken eğlence sektöründen söz etmiyorum. Eskiden Türkler savaşa giderlerken son sözü şairlere sorarlarmış. Son sözü şairler söylerlermiş. Sa'hir Farsça bir sözcüktür ve her şeyi bilen kişi demekmiş. Girdiği bütün bilgi yarışmalarını kazanan Quvasir adında bir masalsı kahraman varmış. Quvasir'in kanından şarabın yapıldığına inanılırmış. Şarabın da Quvasir'in kanından yapıldığına inanırlarmış. Oysa bugün sanatçının toplumun gözünde getirildiği yere bir bakın. Geçen seçimlerde ben Muğla'dan milletvekilliğine aday olduğumda birileri çıkıp “Muğla'yı bir çalgıcıya mı emanet edeceksiniz?” demişti. Ama Muğla delegasyonu tek soruya tek kelimelik bir cevap verdi; evet dedi.

-Sanatçı gözüyle baktığınızda Muğlalıların bu seçimlerden beklentileri nelerdir?

Önce kendimize şunu sormamız gerekiyor; hangi Muğla? Önceki gün Muğla'da dört saat içinde üç toplantı yaptım. Armutalan'daki CHP'li üyeler üst düzey bürokratlar, öğretim üyeleri, üst düzey memurluklardan emekliler, işadamları, emekli maaşıyla yaşayabilenler… Yani hali vakti yerinde olanlar. Herhangi bir ekonomik talepleri yok. Onlar laiklik, çağdaşlık, bilime yatırım, dürüstlük, çalışkanlık gibi talepleri var. Oradaki CHP'li delegasyon bu… Orada bana insanların oylarını bir kilo pirince sattığını söylediler. Ben de onlara Allah hiç kimseyi açlıkla terbiye etmesin, dedim. Onlar açtılar, mecburdular ve aldılar. Bu insanlara neden aldınız, diyemeyiz. Biz bu sorunu aile sigortası kapsamında çözeceğiz.

-Muğla'daki diğer kesimler nasıl düşünüyor?

Beldibi'nde sonradan olma, göç ederek gelip yerleşmiş Marmarisliler var. Çoğunluğu Doğulu ve Güneydoğulu göçmenler. Böyük bölümü Alevi. Onların CHP'den beklentileri farklı. Cemevi istiyorlar. Kültürlerini daha rahat yaşamak istiyorlar. Yerkesik'te yaptığımız üçüncü toplantıda ise CHP belde örgütü üyeleri tarlalardan gelmişlerdi. Ayaklarında çizmelerle, iş elbiseleriyle gelmişlerdi. Onlar çiftçiydiler. Çalışarak kazınıyorlardı. Yaşam mücadelesi veriyorlardı. Ekecek, biçecek, ekmeğini ve kaderini topraktan ve toprakla yazan CHP'lilerdi. Onların beklentileri ise farklıydı. Muğla'da bir milletvekilinin bunları çok iyi analiz etmesi gerekiyor. Muğla'da bir milletvekili fabrikanın sahibi ile o fabrikada çalışan işçinin milletvekili olabilmeli. Turistik tesisin sahibinin de orada çalışan işçinin de milletvekili olabilmeli. Herkesin milletvekili olabilmeli. Bu nedenle Muğla gibi bir yerde milletvekili olabilmek gerçekten zor bir iş.

-Bir sanatçı gözüyle Muğla'dan baktığınızda Türkiye'nin manzarası nasıl görünüyor?

Bir karikatür sanatçısı olsam Türkiye'yi nasıl karikatürize ederdim, biliyor musunuz? Bir arazi parçasının el ile tutulabilecek her yerinden tutup çekiştiren eller çizerdim. Bu ellerin üzerinde ABD, AB, Rusya, Çin… diye her ülkenin adı yazardı veya bayrağı bulunurdu. Veya çeşitli yerlerinden bu arazi parçasını yakalamış olan ellerden birisini içeriden tutmuş ve sen gel diyen bir el çizerdim. Bu ülkeyi böyle çekiştirip duran ellere karşı çıkıp “defolun” diyen bu ülkenin gerçek sahipleri var. Yurtseverler var. Benim kavgam, bu yurtseverlerin kazanması için olmalıdır. Benim yerim yoksulların, yurtseverlerin yanında olacaktır. Emekçilerin yanında olacaktır.

-13 Haziran'a yönelik olumlu tablo nasıl, olumsuz tablo nasıl görünüyor?
13 Haziran'daki olumlu tablo CHP'nin tek başına iktidar olduğu bir tablodur. Bunun dışındaki tablo sıkıntılı bir tablodur. Ama asla umutsuzluğa yer yok. Son kişi kimsesizler mezarlığına gidene kadar bu ülke bizimdir.

-13 Haziran'da Milaslı, Muğlalı, Egeli, ODTÜ'lü ve 78'li Tolga Çandar'ı nasıl bir sorumluluk bekliyor?
İnanılmaz bir sorumluk bu. Büyük ve ağır bir sorumluluk.
-Bugün CHP tabanında ve seçmenler arasında Mustafa Balbay, Tolga Çandar ve İlhan Cihaner adlarına büyük bir ilgi var. Hatta tabanın baskısıyla Cihaner sonradan aday gösterilmek zorunda kalındı, diyebiliriz. Bu tabloya bakarak CHP tabanının ve CHP'li seçmenlerin profilini nasıl çizebilirsiniz?
Genel Başkanımızın da çok net gördüğü ve söylediği gibi önseçim parti tabanında güvenilmesi gereğinin altını çizmiştir. Tabana güvenmek gerekiyor. Bu taban, bu isimlerin temsil ettiği anlayışın CHP'ye referans olması gerektiğini göstermiştir.
-Sanatçı Tolga Çandar'ın milletvekili Tolga Çandar'dan beklentileri ne olacaktır?
Tolga Çandar'ın Muğla'dan, Ege'den, 78 kuşağından gelen bir kaynağı vardır. Bu kaynağın kurumaması gerekiyor. Milletvekili Tolga Çandar öteki Tolga Çandar'ın önüne geçerse, bastırırsa bunun diğerlerine hiçbir faydası olmaz. Yine birlikte olmalılar. Halkla birlikte yaşatmalıdır. Tolga Çandar oraya gidip de orada elitizmin batağına düşerse işimiz var demektir. Biz nasıl siyaset yapacağız? Eh geniş kitleye sesleneceğiz ama bunu yaparken popülizme, halk dalkavukluğuna, halk yardakçılığına düşmeyeceğiz. Aynı zamanda en gelişmiş siyasal yöntemleri kullanacağız. Bunu yaparken ayrıcalıksı sınıfların tekeline girmeyeceğiz, elitizme düşmeyeceğiz.

Özgeçmiş :
1959 yılında Milas'ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Milas'ta tamamladıktan sonra ODTÜ Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. ODTÜ Oyuncuları grubuyla amatör tiyatro çalışmalarına başlayarak sanat yaşamına ilk adımını attı. AST'ın amatör tiyatro grubunda tiyatro eğitimi gördü ve bazı oyunlarda rol aldı. Türk Halk Bilimleri Topluluğu ile müzik çalışmalarını başlattı. ODTÜ'de üçüncü sınıftayken arkadaşlarıyla Çağdaş Türkü grubunu kurdu. Çağdaş Türkü ile yaptıkları “Bekle Beni” ile profesyonel müzik dünyasına ilk adımını attı. Çağdaş Türkü'nün dağılmasından sonra çıkardığı ilk albümü olan “Türküleri Ege'nin” ile sesini duyurdu. Daha sonra Ege ve Muğla türküleri ağırlıklı birçok albüm çıkardı. İlk kez 2007 Genel Seçimlerinde Muğla'da CHP'den milletvekili aday adayı oldu ve önseçimde 6. sırada yer aldı. Ancak CHP'nin 3. Sırada kontenjan kullanması nedeniyle 7. Sıraya kayarak liste dışı kaldı. 2011 seçimleri için yine Muğla'da CHP'den aday adayı oldu. Yapılan önseçimde bu kez 18 aday adayı arasında en çok oyu alarak ilk sırada yer aldı ve CHP'nin Muğla'dan birinci sıradan milletvekili adayı oldu.



İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri