Tekel işçileri ekmek kavgası veriyor. Haklarıdır. Direniyorlar ve haklarının bir kısmını alacaklar. İktidardaki kimi siyasetçiler sanki ceplerinden bir şeyler verecekmiş gibi merhamet kelimesini kullanıyorlar, ne ayıp
Kimi karşıt siyasetçiler de işçilerin ve temsilcilerinin seslerini bastıracak kadar gür seslerle destek veriyorlar. Ne iyi
Yüksek bilginler Anayasa'dan, yasadan sendikacılık hakkından söz ederek ben de varım diyorlar
Çok iyi
Çok iyi
İyi de, bütün bunlar perdenin önü
Perdenin arkası ve olayların gerçek sebebi sorgulanmadıkça neyi çözeceğiz?
Asıl perdenin arkası açılmalı, değimli?
Açalım mı?
Ne çıkar karşımıza?
Kayıtsız, şartsız özelleştirmecilik saplantısı değil mi?
Bundan yirmi yıl önce her iktisadi düğümün çözümünü kamulaştırma da bulanlar; nasıl oldu da son yıllarda kamu işletmelerini özelleştirmeyi tek yol gibi anlatır oldular, diye soralım ve geçelim
Hayır, sözüm özelleştirme pazarından mal seçip alan yerli ve hatta yabancı şirketlere değil
Siz malınızı pazara çıkarmışsanız, Pazar ekonomisinin kuralları işleyecek ve malınızı çıkan müşterilere satacaksınız. Onlar da alacak
Ucuz alıp, pahalı satmak da yine Pazar ekonomisinin gereği değil mi?
Sözlerim kime mi?
Özelleştirmeyi saplantılı ideoloji haline getirenlere
Ve bu ideolojinin gereğini sevinçle yerine getiren yönetimlere
İktidarlara elbette
Ve bu işlere gereği gibi direnmeyen muhaliflere
İşlere sadece mali açıdan bakıp iktisadi ve içtimai maliyetleri yok sayanlara
Ve hatta kar eden, istihdam sağlayan kamu işletmelerini bile gözünü karartıp pazara çıkaranlara, elbette karşıyım.
Bu işler de ORTA YOL bulunmalıydı ve bulunmalıdır.
Yoksa daha çok direnişler ve Ölüm açlıkları ile karşılaşırsınız. Gönüllü ölüm açlıkları yanında sayıları yıldan yıla artan aç kitleler de asıl acı tehlike olur. Üç buçuk milyon işsize ve on üç milyon aça ne dersiniz?
Tek suçlu sadece özelleştirmedir mi, diyorum. Hayır
O sadece birisi
Peki bir perde daha kaldırmaya ne dersiniz?
Özelleştirme saplantısı perdesinin arkasında ne vardır?
Dünya ya ve bize de dayatılan Yeni Liberalizm değil mi? Aslında vahşi kapitalizmin takma adı olan Yeni Liberalizm'in amentü esaslarından biri özelleştirme ve en büyük günahlar da işsizlikten, yoksulluktan ve çevre bozulmalarından söz etmek değil miydi?
Hadi biraz daha cesaretimizi toplayalım ve bir perde daha açalım: Yeni Liberalizm'de hani şu Dünya'yı ve insanlığı kurtaracak yeni din olan Globalizm'in iktisadi yönünü anlatmıyor muydu?
Ve bize özelleştirmeleri dayatan IMF de Global Kapitalizm'in yan kuruluşu durumuna getirilmemiş miydi?
Bunları nereden mi biliyorum?
Antonia Juhasz'ın Bush'un Ajandasını okudum. Joseph E. Stiglitz'in kitaplarını, Richart Falk'ın Yırtıcı Küreselleşme adlı kitabını, Jerry Kloby'nin Küreselleşmenin Sefaleti adlı kitabını ve daha birçok kitabı
Bir de olup bitenlere bilimlik göz ile bakmaya çalışıyorum.
Çözüm mü?
Önce bilgi
Haftada birkaç kitap okumazsam eksiklik hissediyorum.
Çözüm mü? Yok canım o kadar çetin değil
Bugünlerde Cazim Gürbüz'ün bir kitabını okuyorum. Atatürk Ekonomisi ASYA ŞAFAK yayınlarından çıkmış.
Bir okuyun sonra konuşuruz.
PERDE
Tekel İşçilerinin Perde Arkası
.
İlk yorum yazan siz olun