Sivil Diktatörlük Olmaz Mı?

.

Nuray Mert “İstibdat sadece üniformayla gelmez” diyerek sivil istibdat kurulduğundan söz eden bir yazı yazmış. Kendisine çok saldıran olmuş. Savunanlar da olmuş. Savunanlara teşekkür, saldıranlara da karşılık veren yazılar yazmış. İyi etmiş.
Bu arada Radikal Gazetemizin ekinde yazan A.A adında tanımadığım bir kişi de kendisine dokunaklı bir cevap vermiş ve sonunda demiş ki “sevgili İsmet Berkan'a söyleyelim Nuray Mert'in yazılarını Namık Kemal Zeybek'in sahifesine alsın”
Nuray Mert'te bundan alınmış. “Farklı görüşleri savunan iki insan olduğumuzu belirtmiş” Sağ olsun, bana Hitler muamelesi yapmak istemediğini de eklemiş.
Nuray Mert ile görüşlerimizde fark olmasının ne sakıncası var. Eğer herkesin görüşleri birbirinin aynı olacaksa bir gazetede birçok yazara ne gerek kalırdı. Söz gelimi “Sevgili İsmet Berkan” veya “Sevgisiz A.A” uzun birer yazı yazar her şeyi okuyucularına öğretirdi. Olayları nasıl anlamaları gerektiğini de belirtirdi.
Nuray Mert A.A ya karşılık verirken “farklı bir ses okumaya, dinlemeye tahammül edemeyen bir gruptan” söz ediyor.
Böyleleri bilhassa bizim bu Radikal'de hayli var. Birisi de Namık Kemal Zeybek ve H. Celal Güzel yazdığı için gazeteden ayrıldığını açıklamıştı. Halbuki benim onun ve onun gibilerin yazmalarından hiçbir şikayetim olmadı…
Bunlar çok ilginç ve çok özel insanlardır. Söz gelimi A.A ve benzerlerinin, yazılarımı okuduğunu hiç sanmıyorum. Ama kafasında kalıplar vardır. Kendisi de bir kalıptan olduğundan başkalarını da kalıplara dökerler…
“Namık Kemal Zeybek'in ne işi var Radikal'de, gitsin başka yerde yazsın” diyenler bunların en demokratikleridir. Asıl düşünceleri ise Namık Kemal Zeybek hiçbir yerde yazmasın ve hatta yaşamasın, yönündedir.
Sorarsanız bunlar çok liberal, çok demokrat, çok insalcıldırlar…
Bunları düşününce aklıma hep Yassıada duruşmalarının ünlü savcısı gelir. Şeyh dediği bir milletvekili için şöyle demişti: “Şeyh o zaman Meclis'te yoktu; ama olsaydı oda olumlu oy verecekti; onun da idamını istiyorum.” DP Milletvekili zeki bir insandı şöyle cevap vermişti: “Savcı Şeyh'liği bana, kerameti kendisine yakıştırıyor. Nasıl biliyormuş öyle oy vereceğimi…”
Bunlar da faşistliği, nazistliği başkalarına yakıştırdılar ama aslında kendileri totaliter diktatör tabiatlıdırlar. Yani faşist de kendileridir, nazist de… Çoğu da eski komünist'tir zaten…
Bu arada söz faşizme, nazizme gelmişken Nuray Mert ile “farklı görüşleri savunuyor olsak da” onun söylediği “istibdat sadece üniformayla gelmez” sözüne bir katkı da bulunmak isterim.
Üniformalı diye adlandırılan askeri diktatörlükler elbette kötüdür ve insanlığa karşı işlenmiş suçlarıdır.
Ama ne faşizm ne de nazizm askeri diktatörlük değil; sivil diktatörlüklerdir. Mussolini de, Hitler de seçim yoluyla gelmişlerdir. Kurdukları sistemlerin ortak adı ise komünizmle birlikte “totaliter döktatörlük”tür.
Askeri diktatörlükler kötüdür; totaliter diktatörlükleri ise anlatmak için “kötü” sözü az gelir. Hayatın her alanına egemenlik kurarlar…
Nazizm “Irk” faşizm “devleti” komünizm “işçi sınıfını” tek kutsal yaparak amansız baskı rejimleri kurmuşlardır.
Allah'a şükür olsun ki hayatımın hiçbir devresinde bu tür rejimlere yakınlık duymadım. Onlardan etkilenmedim. Bu yüzden de farklı görüşlere müsamaha ile baktım. Onlar olmazsa benim “görüşlerim” nasıl görüş olurdu, diye düşündüm.
Benim görüşlerim mi? Milli, manevi ve insani değerlere bağlı, hukukun üstünlüğüne inanmış, gelirler ve servetler arasında adil dağılım isteyen; demokrasiyi insan onuruna en uygun siyasi sistem olarak benimsemiş bir insanım ben…
Bana bundan başkasını yakıştıranlardan elbette bizarım…Mevlana'nın dediği gibi: Bizarem ezo ve zan sohen bizarem…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri