SADAKAT – İHANET (2)

.

SADAKAT – İHANET (2)

İnsan bir kez acıkmaya görsün, inançlarını bile yer

Kimine göre erdem, kimine göre namahrem; kimine göre şeytana uyma, kimine göre aklını kullanma. Şu Adem'le Havva'dan günümüze kadar sürgit devam eden sadakat- ihanet denilen kavramlardan; hani bütün yolların “İhanet” e çıktığı aldatmadan söz ediyorum.  Sosyologlar, psikologlar ve konunun uzmanları aldatmanın nedeni, nasılı ve niçini hakkında araştırmalar yapıyorlar.  İnsanların neden ihanet ettikleri kadar, ihanete uğrayanların nasıl tepki verdiklerini ya da katlanmayı seçerek nasıl hoşgörülü davranabildiklerini araştırıyorlar.  Dahası, ihanet kavramlarına erkek ve kadınların neden farklı anlamlar yüklediklerini çözmeye çalışıyorlar.  Binlerce, on binlerce kadın ve erkek deneğe sorular sorup testler uyguluyorlar.  Araştırmacılar yaptıkları çalışmalardan elde ettikleri verilere, yorumlarını da katarak tebliğler yayınlıyor, panel ve konferanslara katılıyor, görsel ve yazılı basında açıklamalar yapıp kitaplar yazıyorlar.  Bu araştırmaların sonuçları, kadın ve erkeklerin  “Kadının doğasında sadakat, erkeğin doğasında aldatma vardır” ortak paydasında birleştiklerini gösteriyor.

Pek çok toplumda olduğu gibi,  bizim ülkemizde de aldatan kadınlar aşağılanırken, hatta kanundan önce kendisine yakın kişiler tarafından cezalandırılırken, aldatan erkekler, erkeklik adına yüceltiliyor. O kadar ki, eşini hiç aldatmamış erkeklere pasif, kılıbık, hanım köylü ve dünya nimetlerinden bihaber muamelesi yapılıp kendisiyle alay ediliyor.  Bu nedenle erkeklerin çoğu “karını aldattın mı?” sorusuna  -avcılar gibi-  “oooo!, birlikte olduğum kadınların sayısını ben bile unuttum”  gibi abartılı yanıltıcı yanıtlar verebiliyorlar. Araştırmacıların saptamalarına göre, yolda giderken burnuna mikrofon dayanan kadınlara, “Eşinizi, sevgilinizi, partnerinizi hiç aldattınız mı?”  gibi sorular sorulduğunda tamamına yakını “Hayır” yanıtını veriyormuş.  Oysa kimlik ve kişiliğinin saklı tutulacağından kuşku duymayan kadınların kapalı kapılar ardında bu soruya verdikleri yanıt, evliliği iyi gidenlerde %13-14 civarındayken, evliliği kötü giden kadınlarda %100  “Evet aldattım” oluyormuş. Özellikle psikiyatrist ve psikoterapistlerin saptamaları, aldatan kadınların sayısının, gün geçtikçe arttığı yönünde.  Görüldüğü gibi, bir grup araştırmacının genelin görüş ve kanaati olarak  “Kadının doğasında sadakat, erkeğin doğasında aldatma vardır” saptamasını, yine aynı konunun uzmanları başka verilerle çürütmektedirler.

Aldatmanın bir hastalık olmadığı, hem araştırmacıların hem de hekimlerin ortak görüşü.  O zaman bir mikrop gibi bulaşmasını, artarak yayılmasını nasıl izah edeceğiz? Benzetme yapmak adına aldatmayı bir hastalık olarak kabul etsek ve “hastalığa yanlış teşhis koyuluyor” dersek, acaba hata mı etmiş oluruz?  İlaç reçetelerinde olduğu gibi sıradan insanların anlamadığı dilde açıklamalar yapıldıkça, kadınlara onların istediklerini değil de, kendi istediklerimizi verdikçe ve özellikle kadınların cinsel isteklerini baskı altında tutmalarının “Erdem” olduğu dayatmacılığından vazgeçmedikçe, yakın bir gelecekte aldatan kadınla, aldatan erkek sayısı eşitlenecek gibi görünüyor. Şimdi tutup bana kimse “Aldatmak büyük karaktersizliktir. Türk anası aldatmaz. Türk kadını sadıktır.  Anayasanın 41. maddesinde  'Aile Türk toplumunun temelidir' yazıyor falan demesin.  Böyle olması gerektiğini ben de biliyorum. Üstelik sadık bir tek eşlilikten yana olan ve her şeyini paylaşan ama sevdiği kişiyi kimseyle paylaşamayacak kadar egoist olan bir insanım.  Ama böyle olmam gerçekleri görmemi engellememeli diye düşünüyorum.  Resmi kayıtlar, anında mesajlaşma yazılımının ülkemizdeki kullanıcı sayısının 28 milyona ulaştığını gösteriyor. Tüm dünyada MSN'i en çok kullanan ülke Brezilya, ikinci sırada ise Türkiye geliyor. Yorumu sizlere bırakıyorum.

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Peygamberimiz erkeklere 4 eşe kadar izin vermiş. Erkekler de bu haklarını sonuna kadar kullanmışlar. Saraylardaki harem kültüründen, erkeklerin küçük haremlere çevirdikleri evlerinden, erkeğin “Boş ol” deyince boşta kalıveren kadınlardan falan bile söz etmiyorum. Yasalar çok kadınla evliliği yasaklayınca, çareyi imam nikahında bulmuşlar. Yani çok eşliliğe devam etmiş erkekler.  Günümüzde bu, nikahlı, imam nikahlı, kuma, metres, sevgili, birlikte yaşama vb. isimlerle çok eşlilik sürdürülmekte.  Merak edenler, yakın oldukları 10 erkeğe “Bugüne kadar kaç kadınla birlikte oldun?” diye soruversin. Ortalamanın yaklaşık 10-15 kadının altına düşmediğini göreceklerdir. Peki, senin anan ihanet etmez, karın etmez, ablan, kardeşin, kızın etmez, halan, teyzen etmez, onların kızları da ihanet etmez.  Aynen benim annem, ablam, kardeşim, kızım, halam, teyzem, onların kızları asla kocalarına ihanet etmeyen kadınlar. Bahse girerim sizlerin ailelerinde de ihanet eden bir tek bile evli kadın yoktur!  İyi, güzel de, en az 10-15 kadınla birlikte oldum diyen adamlar (babalar, kocalar, ağabeyler, dayılar, amcalar, enişteler, erkek arkadaşlar, sevgililer.. vb.) birlikte oldukları kadınları nereden buluyorlar?!  Demem o ki, aldattığını söyleyen kadınların sayısı, aldatan erkeklere yetmez; matematiksel olarak yetemez.  Aldatan kadınla erkek arasındaki fark, kadınların başka bir erkekle birlikte olmayı övünç kaynağı yapmaması ve aldatmaya skor olarak bakmamasıdır.  Tam tersine, bilimsel araştırmalar, aldatan kadının hiç kimseye, en yakın arkadaşına bile aldattığını söylemedikleri yönündedir.

Açlık duymak ve ihtiyaç hissetmek, aldatmanın itici gücüdür. O zaman kıvırtmadan, lafı dolandırmadan gerçeği söylemekte yarar var.  Sevgiye, ilgiye, beğenilmeye, değer verilmeye açlık duyan mutsuz kadınlar, internette bu açlıklarını doyuracak erkek aramaktadır.  Şimdi olayı çarpıtıp hemen sekse bağlamayalım.  Gerçi internette tanıştığı erkekleri evine çağıran, ya da dışarıda buluşup bir günlük aşklar yaşayan kadın ve erkeklerin sayısı da az değildir.  Ama şu anda konumuz bu değil.  Haa! Bir şeyin altını çizmekte belki yarar var. İster sadık olsun, isterse aldatan; kadının da erkeğin de ilk ihtiyacı yemek, ikinci ihtiyacı ise cinselliktir.  Bu hayvanlarda da böyledir, insanlarda da.  Normal bir erkek nasıl cinselliğe ihtiyaç duyuyorsa, normal bir kadın da aynı şekilde ihtiyaç duyar. “Erkekler doymak bilmez; sürekli cinsel açlık duyar; kadınların yapıları farklıdır”  demek ne kadar yanlışsa,  “Ben karımı ihmal etmiyorum, kocalık görevimi yapıyorum veya kocama kadınlık görevimi yapıyorum” demek, hem evlilik müessesesini, hem de kadın erkek ilişkisini yanlış değerlendirmek olur. Olay sadece yatıp kalkma olayı değildir.  Nitekim hayatlarına internet girdiğinden beri, insanlar duygu patlamaları yaşamaktalar. İnternetin yaygınlaşmasına paralel olarak ihanet eden kadınların sayısındaki artış da, olayın sadece seks amaçlı olmadığının kanıtı gibidir. Çünkü internetteki ihanetlerin pek çoğu sanalda yaşanan ve gerçek hayata taşınmayan ihanetlerdir.

İnternet, ekonomik, toplumsal ve psikolojik bunalım içinde olan kadınlara, sürekli tekrar eden tekdüze bir hayattan bıkmış olan kadınlara, yaşam enerjisi tükenmiş olan kadınlara can yoldaşı olmaktan öte, can simidi olmuştur. Dünyaya açılan pencerenin önünde araştıran, anlamaya çalışan, yeni yeni bilgiler öğrenip ufku açılan kadınlar, yaşadığı ahlaki ve kültürel değerleri, kendi hayatının dışındaki hayatlarla kıyaslama imkânı buldu.  Kendisine belletilen doğrularla, başkalarının doğrularının çeliştiğini internet sayesinde fark etti.  Burada tanıştıkları erkekler, belki sadece fotoğraflarına bakarak, kışkırtıcı yazılar yazdılar onlara.  Güzel olduklarını, çekici olduklarını, akıllı olduklarını, heyecan verici olduklarını ve sevildiklerini söylediler.  Bunlar gerçek yaşamlarında eksikliğini hissettikleri, açlığını duyduklarını kendilerine bile itiraf edemedikleri  şeylerdi kadınların. Egoları beslendi, kendilerine olan güvenleri arttı.  Özellikle gençliğin, güzelliğin, yaşam enerjisinin fiziki bedende değil, ruhta olduğunun farkında olmayan ve gençliğin avuçlarından akıp gittiği paniğine kapılan kadınlar, yaşları ne olursa olsun hala erkekler tarafından beğenildikleri, arzulandıkları duygusu ile, kendilerini yeniden değerli hissetmeye başladılar.  Onları önemseyen veya önemsiyormuş gibi davranan bu erkeklere, onlardan daha çok değer verdiler, yüreklerini açtılar, sevinçlerini, üzüntülerini, duygularını bu erkeklerle paylaşmaya başladılar. Yüzünü görmediği, gerçek kimliğini bilmediği insanlar birbirlerine, “Güzelsin”, “Harikasın”, “Bir tanemsin”, “Akıllısın”, “Hayatımda senin gibi zeki bir insana ilk kez rastladım”, “Artık sensiz yapamam” vb. sözlerle karşı tarafı yücelterek egolar şişirildi ve önü-sonu ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan sanal aşklar yaşanmaya başlandı. Gerçek hayatta bilmediği, tatmadığı, yaşamadığı aşkları sanal ortamda yaşamaya başladı kadınlar. Sağlıklı veriler olmadığı için bu aşkların ne kadarı gerçek yaşama taşındı, ne kadarı sanal olarak başlayıp bitti veya ne kadarı hala sanal olarak devam ettiriliyor bilemeyiz.

Gerçek hayatta aldatma olur da, sanal ortamda olmaz mı? Karşılıklı konuşmalarda hayatının kadınını / erkeğini bulduğunu zanneden, birbirlerini deliler gibi seviyor(muş) gibi görünen sevgililerin, aynı zamanda başkalarını da sevdiğini, onlara da aynı konuşmaları yaptıklarını öğrendiklerinde, gerçek hayattaki gibi ihanete uğramanın acısı çöker yüreklere.  Yıkılmaları, kahrolmaları, dibe batmaları yaşar kadın da erkek de. Acıyı dindirmenin, yenilmişliği yenmişliğe döndürmenin en kolay yolu yeni kurbanlar bulmaktır.  Onlar da kuyruğa girmiş, sıralarını beklemektedirler zaten!

Yüksel Erdoğru

SADAKAT – İHANET (1) →  http://www.yukselerdogru.com/?p=792

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri