Bülent Ecevit, siyasi yaşamında birçok ilklere imza atamış bir politikacıdır. Parti içi mücadele ile Genel Başkan olan ilk kişidir. Siyasi tarihimize Milli Şefi deviren adam olarak adını yazdırmıştır. İki ayrı partiye Genel Başkanlık yapmıştır. Kıbrıs Fatihi olarak efsaneleşmiş; 11'ler olayının baş aktörü olarak da, Türk siyasi tarihinde ilk kez gensoru ile bir hükümetin düşürülmesini sağlamıştır.
11'ler olayından önceki dönemi kısaca hatırlatmakta yarar var. Türkiye, o günlerde benim nedenini bilemediğim, bugün ise 12 Eylül darbesinin alt yapısının hazırlandığından kuşku duymadığım günleri yaşıyordu. Şehirler ve kasabalar bölünerek kurtarılmış bölgeler haline getirilmişti. Ülkenin her tarafında anarşi ve terör vardı. Öğrenciler sağ-sol çatışmaları ile birbirine kırdırılıyordu. İşsizlik ve pahalılık tavan yapmış, kimsenin mal ve can güvenliği kalmamış, üniversitelerde eğitim yapılamaz hale gelmişti. Benim gibi 12 Eylül darbesinin okyanus ötesinden düğmesine basılmış olduğunu bilmeyenler Asker neyi bekliyor? Bir an önce başımıza geçse de bizi kurtarsa demeye başlamıştı. İşte seçime gidildiğinde ülke böylesine kötü şartlar içindeydi. Ecevit oyların %42'sini almasına ve 213 milletvekili çıkarmasına rağmen hükümet kuramamıştı. Bunun üzerine Demirel, İkinci MC Hükümetini kurmuştu. Ama mecliste hiçbir partili sonuçtan memnun değildi. Yeni seçilenlerin çoğu CHP ve AP koalisyonu istiyordu. Fakat her iki parti de buna yanaşmıyordu. Ecevit ise, kendisi ile hükümet kurmaya yanaşmayan partilere inat, ne pahasına olursa olsun iktidar olmak istediğini, 10 milletvekilini bakanlık karşılığı satın alarak kanıtlamıştı.
11'ler olayının içinde yaşayan bir tanık olarak, siyasi tarihimizin en utanç verici ve en tiksindirici örneğidir diyebilirim. 11'ler olayında, istifalara kadar aylarca süren uzun bir hazırlık çalışması yapıldı ve Ankara'daki Türkiye Trafik Kazaları Yardım Vakfı üs olarak kullanıldı. Bu Vakfın Üs olarak seçilmesinin nedeni, AP Balıkesir Senatörü Cemalettin İnkaya'nın Vakıf Başkanı olmasındandı. Binaya giriş-çıkışlar kontrol altında tutulabildiği için 11'ler burada toplanmayı tercih ediyorlardı. 10 seneden fazla çalıştığım bu müessesede, o tarihlerde Vakfın İdari İşler Müdürlüğünün yanı sıra, Vakıf Başkanı'nın asistan sekreterliğini de yürütüyordum. Bu nedenle 12 milletvekilini yakından görme ve konuşma imkanım olmuştu. Hepsine ülkeyi içinde bulunduğu kaostan kurtaracak kahramanlar olarak bakıyordum (Ünal Yaltırık 28 sene sonra bir kitap* yazarak bu işi Ecevit ve Mehmet Can'la birlikte kendisinin tezgahladığını, Vakfın dışında nerelerde, kimlerin evinde nasıl toplandıklarını ve milletvekillerini istifa etmeye nasıl ikna ettiklerini anlatmamış olsaydı, 11'ler olayının Vakıfta başlayıp, vakıfta bittiğini sanacak kadar da saf ve politik entrikalardan bihaberdim).
Her gün İnkaya'nın odasına gelen milletvekili sayısı artmaya başlamıştı. Biri gidip biri geliyordu. Bazen gruplar halinde, geceleri toplandıkları da oluyordu. En çok da bir CHP-AP koolisyonunu nasıl kurdurabileceklerini tartışıyorlardı. Benim en önemli görevim, Vakfa basının girmesine ve 12 kişi ile görüşmelerine mani olmaktı. Daha Türkiye cep telefonu ile tanışmadığı için, kimse kimseye direkt ulaşamıyordu. Başlangıçta çalışmalar çok gizli sürdürüldü. Ama bir araya gelişler sıklaştıkça kulağı delik gazeteciler, bazı milletvekilinin gizli toplantılar yaptığını, yakın bir gelecekte AP'den istifaların olabileceğini yazmaya başladı. Hatırladığım kadarıyla bunların arasında Can Pulak, Yavuz Donat, Cüneyt Arcayürek gibi gazeteciler vardı. Basında doğru-yanlış haberlerin çıkması, 11'lerin karar almalarını hızlandırdı. Protokole son şeklini verip imzalamaya karar verdiler. El yazısı ile yazılan bu protokol 4-5 madde içeriyordu ve 12 kişi de bu protokolü imzalamıştı. Protokolü imzalayacak milletvekili, önce elini tabancasının üstüne koyuyor; namus, şeref ve tabancasının üzerine yemin ettikten sonra protokolü imzalayıp süratle vakfı terk ediyorlardı. Aşağıda imzası bulunan bizler diye başlayan protokolün içeriği, -kabaca- ülke çıkarına olan konularda nasıl bir işbirliği yapacaklarını, partilerinden istifa edeceklerini, mecliste bağımsızlar olarak ayrı bir grup oluşturacaklarını, hiçbir partiye girmeyeceklerini ve görev almayacaklarının beyan ve kabulüydü.
Mataracı ile başlayan istifalar, peş peşe devam etti. Ortalık toz-dumandı. Radyolar yayınlarını kesip istifaları duyuruyordu. Her yeni istifadan sonra, hükümet ha düştü ha düşecek diye, iktidar ve muhalefet sandalyeleri anons ediliyordu. Milletvekillerinin çoğu istifa edeceklerini eşlerine bile söylememişlerdi. Bir ara sekreter Ecevit arıyor, dedi. Şaşırdım; kendisiyle ilk kez konuşacaktım. O sakin ve tane tane konuşan sesiyle Yüksel hanım, ülkemiz için hayırlı uğurlu olsun; istifa eden vatansever arkadaşlarımı kutluyorum. Lütfen kendilerine iletin, şu andan itibaren onların can ve mal güvenlikleri bize aittir; merak etmesinler dedi. Şaşkınlığımı daha da artırmıştı. Ahizeyi elimle kapatarak karşımda oturmakta olan İnkaya'ya söylenenleri aktardım. Eliyle istemez gibi bir hareket yaparak biz can ve mal güvenliğimizi kendimiz koruruz dedi. Ecevit'e Peki efendim, mesajınızı ilgililere ileteceğim demekle yetindim. Gerçekten de istifa eden milletvekilleri seçmenleri tarafından tehdit ediliyordu. istifalarını geri almazlarsa öldürülecekleri, ailelerine, çocuklarına zarar verileceği söyleniyordu. Nitekim İnkaya'nın istifasından sonra Balıkesir'den 3 otobüs dolusu AP'li seçmen gelmiş ve İnkaya'yı istifasını geri alması için zorlamışlardı.
Kalyon otelindeki toplantı için Ecevit herkesi tek tek aramıştı. İnkaya'ya neden toplantıya katılıyorsunuz? diye sorduğumda, Orada olmalıyım; aramızda çürük elma var mı ona bakacağım demişti. elmaların hepsinin çürük olduğunu yılların politikacısı olarak o bile tahmin edememişti - Sonradan öğrendiğime göre adres basına sızdırıldığı için toplantı Güneş Motel'de yapılmış. İşte burada kıran-kırana bakanlık pazarlıkları yapıldığını yazıyor Yaltırık. Ecevit İnkaya'ya Siz hangi bakanlığı istiyorsunuz? diye sorduğunda; İnkaya Beyefendi siz ne diyorsunuz? Biz partimizden bakan olmak için istifa etmedik. Böyle bir beklentimiz de yok. Biz mecliste bağımsız milletvekilleri olarak çalışma yapacağız. Ben bir koltuk uğruna koltuk değneği olmam diyerek toplantıyı terk etmiş. O günlerde ulusal basının çoğu Bir koltuk uğruna koltuk değneği olmam manşeti atarak, İnkaya'nın toplantıda yaptığı konuşmayı yazmıştı.
Sonuçta Ecevit, Bulsunlar 226'yı düşürsünler hükümeti diyen Demirel'in karşısında satın aldığı milletvekilleri ile 226'yı geçmişti. Gensoru verildi ve hükümet düşürüldü. Hükümeti kurma görevi de Ecevit'e verildi. Ecevit'in, 5 Ocak 1978 günü Mecliste oluşturduğu hükümetin açıklamasını radyodan dinliyordum. Tuncay Mataracı, Gümrük ve Tekel Bakanı, Güneş Öngüt, Ulaştırma Bakanı, Orhan Alp, Sanayi Bakanı; Mete Tan, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı, Şerafettin Elçi, Bayındırlık Bakanı; Ahmet Karaaslan, İmar-İskan Bakanı; Hilmi İşgüzar, Sosyal Güvenlik Bakanı ve Mustafa Kılıç, Ali Rıza Septioğlu, Enver Akova da Devlet Bakanı olmuşlardı. Bu adamların hiçbir partiye girmeyeceğiz ve görev almayacağız diye, tabancalarının üzerine ellerini koyup namus ve şerefleri üzerine yemin edişleri gözümün önünden geçiyordu. Midem feci şekilde bulanmaya başladı; koşarak lavaboya gittim.
Pirinci ayıklarken dikkatlice bakmalı; siyah taştan değil beyazından korkmalı diye bir söz vardır. Bu yaşanan sayısız ihanetler sonucu söylenmiş olmalı. Demirel'e yakınlığı ile bilinen Yaltırık, arkasından kuyusunu kazıp Demirel'i iktidardan düşürmüştür. Ecevit sözünde durmayıp, kendisini THY Genel Müdürü yapmayınca da Demirel'e gidip Büyük bir umut haline gelen Ecevit'in yükselişinin önünü kesmek için, ne yapıp edip başbakan yapılması gerekiyordu. Muhalefette kalması Ecevit'i daha da güçlendirecekti diyebilmiştir. Dahası bu projesinden Demirel'e de bahsettiğini ve büyük bir tepki aldığını da utanç duymadan yazabilmiştir kitabında. Ne yazık ki siyasi tarihimiz çıkarı için liderden lidere koşan döneklerle doludur.
Her dönem, kendi koşullarına göre liderini yaratır. Kemal Kılıçtaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıdır. Ülkenin yönetimine taliptir. Türkiye'de siyaset, geçmişten günümüze hep siyasi liderler üzerinden yürütmüştür. Liderin ağzından çıkacak sözlere, atacağı adımlara bakılır. Ne yazık ki genel kabul gören bu yanlış, doğruymuş gibi sürdürüldüğü için parti genel başkanına duyulan güven çok önemlidir. Kemal Kılıçtaroğlu, siyasi kimliğinde tek bir leke olmayan güvenilir bir politikacıdır. Bağımsız bir Türkiye olmak için neler yapılacağı bellidir. Parti bayrağında 6 okla temsil edilen ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin olmazsa olmazlarıdır; omurgasıdır. Bu ilkelerden taviz vermek veya Birlikten kuvvet doğar anlayışı ile hizipçileri, bölücüleri, Amerikan uşaklarını özellikle de Atatürk düşmanlarını partiye sokmak ateşle oynamak olur. Geri dönüşü olmayan hata zincirinin ilk halkasını oluşturur. İsim benzerliği kimseyi Atatürk yapmaz. Keza, kasket takarak da Ecevit olunmaz. Buna gerek de yoktur. Kılıçtaroğlu kimseye benzemek ve kopyası olmak zorunda da değildir. Kendisi gibi olması, oturduğu koltuğun bayrağındaki ilkeleri hayata geçirmesi ve de partisinde birlik ve bütünlüğü sağlaması, güvenilir kişiliğinin de etkisiyle seçmenden gerekli desteği görmesine ve iktidara yürümesin yeterli olacaktır.
Yolu açık olsun!