Nerde o eski günler?

.

Nerde bizim zamanımızdaki gençlik diye alıyor sazı eline büyüklerimiz, ne zaman hoşuna gitmeyen bir hareket görse şimdiki gençlikte. Anlatıyor da anlatıyorlar; öyle, şöyle, böyleydi diye. Henüz otuz yaşımda olmama rağmen bazen ben bile konuşuyorum bu yönde, gençleri, yaşıtlarımı ve hatta bazen benden büyükleri bile işaret ederek.

Ailelerde ebeveynle ile çocuklar arasındaki kuşak çatışmaları hiç bitmeyen bir sorun. En modern aileler bile şikayetçi çocuklarının gelecek kaygısından. Kendilerine göre çözümler üretiyorlar aileler; bu devirde sokağa çocuk mu bırakılır deyip odalara kapatıyorlar çocuklarını.

Eskiden yaramazlık yapan çocuk kapatılırdı odaya. T.V. yok, herkesin kasetçaları yok. Odada en iyi ihtimal, bulabilirsen kitap okumaktır. O da yoksa, uyumak ve düşünmekten başka çaren kalmaz.  Cezan bitince bir müddet daha iyi çocuk olur, sonra yine dönersin özüne ve tabi sonra yine hücrene.

Böyle geçmedi mi çoğumuzun çocukluğu? Anne kapatır odaya baba serbest bırakırdı hürriyetine, babanın kısıtlamalarına anne izin verirdi gizliden gizliye. Öğretmenlerimiz jüri üyesiydi çocukluğumuzda her birimizin. Kötü öğrenciler şimdiki gibi mektupla, maille, onunla bununla uyarılmazdı, veli gelmiyorsa bile o veliye bir şekilde ulaşılırdı.

Her zaman çocukta olmazdı kabahat, o zaman da ebeveynler uyarılırdı. Örneğin; ben ilkokulda başkalarının işlediği bir suçtan yargılanmış ve kırılan bir lambanın parasını ödemeye hüküm giymiştim. Öyle varlık bir ailenin çocuğu olmamama rağmen tek çırpıda çıkarıp ödemiştim cezamı. Bir ilkokul öğrencisinin günlük, haftalık ya da aylık harçlığı olamayacak kadar yüksek bir meblağdı ödediğim. Böyle yüksek bir rakamı ödeyince hemen gizli soruşturma başlamış hakkımda ve anneme sormuşlar İlker böyle bir parayı nasıl ödedi diye. Annem biriktirdiğim paralara şehadet getirince bitirmişler sorgulamayı. Bir buçuk yıllık haftalık harçlıklarım bir çırpıda gitmişti ama olsun demiştim en azından leke sürülmedi. Velhasıl kelam iyi bir kontrol sürecinin akabinde sadece öğretim değil, iyi insan ahlaki eğitimini de alıyorduk ebeveyn-okul arasında. Tabii kaç kişimiz alabildi bu eğitimi onu ayrıca sorgulayabiliriz.

İlginç bir diyalog yaşadım geçenlerde otobüste onu da anlatayım da pekiştireyim konumuzu biraz. Bir şehir içi otobüsünün dörtlü grup koltuğunda 65 yaşlarında bir dede, 45-50 yaşlarında bir teyze, 30 yaşlarında ben ve 18-19 yaşlarında üniversiteyi yeni kazanmış bir genç kızımız yolculuk ederken muhabbete başladık. Kızın elindeki kitaptan benim eski okulumu okuduğu üzere başlayan muhabbete bir süre sonra dedemiz de katıldı.  Eleştirel yönde başladığı yorumlarında açtı ağzını yumdu gözünü resmen yeni nesil gençlere. Şöyle kötüler, böyle kötüler. Ona göre hepsi boş öğrencilerdi yeni nesil öğrencilerin. Cahilsiniz üniversite okumanıza rağmen, saygısız ve de ahlaksızdılar dedeme göre yeni nesil genç ve öğrenciler. Dedemin kısa yollu vaazı bitince kızımız utancından kırmızılaşmış, teyzemiz sessiz kalmıştı. Ben verdim dedeye cevabı. Sordum; dede şimdiki öğrencileri kim eğitiyor? Cevap yok. Cevapladım,  sizin çocuklarınız. Sizin yaş grubunuzun çocukları.  Peki siz onlara da aynı şeyi söylediniz mi, saygısız, ahlaksız, cahil vesaire? Cevap yine yok. Belki evet, belki hayır. Hayır ise kötü, evet ise daha kötü. Söylemedi iseniz siz suçlusunuz, söylediyseniz ve buna rağmen hala öyle olmalarına dair eğitmenlik yapıyorlar ise siz daha çok suçlusunuz.  Onlara da 'bizim zamanımızda' ile başlayan mavallar okudunuz. Her şeyi gençlere attınız aynaya hiç bakmadan. İğneyi kendinize batırmadan, çuvaldızı batırdınız gençlere. O günün gençleri, bu günün gençlerini eğitiyorlar şimdi. Hani sizin eğitemediğiniz o günün gençleri. Sakın eksik o zaman başlamış olmasın. Bunlara cevabı olabilir oldu dedemin. Ben daha da üstüne gittim sonra. Yok, yok, onlar da, siz de değilsiniz suçlu. Sizin eğitimcilerinizdir belki de suçlu. Değilse eğer, Kendinizin iyi eğitimli, saygılı, ahlaklı bireyler olduğunuzu düşünürken, nasıl olur da eğitimsiz ve saygısız bir gençlik oluşturduğunuzu anlatabilir misin bana dede? Ses yok. 'Hırsızın hiç mi suçu yok' dede, Hoca efendinin dediği gibi.  Hep mi gençler suçlu, yok sa azıcık onlara ayırmaları gereken zamanı, kahve köşelerinde,  mahalle aralarında, konkende, sağda solda harcayıp gençliğin eğitim zamanından çalan hırsız ebeveynlerin hiç mi suçu yok? Uzun bir sessizlik ve ineceğim durağa geldik. Son kez küçük kızın yüzüne baktığımda yine utanmış fakat daha rahatlamış bir ifade. İyi günler dede diyorum, bu sefer kırmızı yüz onda. Benimle aynı durakta inen ve ilk defa sessizliğini bozan teyze sesleniyor arkamdan. Evlat, ağzına sağlık. Çok iyi dedin, ben de öğretmenim. Dedim hocam o zaman niçin konuşmadınız, niçin bir şey söylemediniz? 'Valla çocuğum, senin kadar anlatamazdım. Hem zaten bize de dokundurduğun için utandım, ve de korktum konu bana yapışırsa diye' diyor hocamız.  Ben de hoşça kal demeden önce diyorum ki; hocam biz konuşulması gereken yerde konuşamıyor ama olmadık yerde konuşuyoruz. Tartışmayı bilmiyor kavga ediyoruz dedim. Selametle ayrıldık.

Yine başka bir hikâye. Daha dün, kahvede maç izliyoruz. Komşum sekiz yaşındaki oğluyla gelmiş, kaybetmekte olan takımına çocuğunun yanında küfrediyor. Ağabey çocuk var olmaz diyorum çocuğun yanında. 'Olsun !' diyor, o da öğrensin, et babacığım küfür sen de et bu takıma. Ve Sübhan Allah deyip çıkıyorum kahveden. Aynı komşu bugün 23:40 ta benim evimin önünde gürültü yaparak oynayan çocuklarını uyardım diye, saat geç oldu hadi evinize dedim diye yan taraftan çocuğuna 'sana ne' de diyerek üstüme gönderiyor.  Ayıp diyorum ayıp, sen çocuğuna saygıyı, terbiyeyi öğreteceğine, saygısızlık ve terbiyesizlik öğretiyor, ve bunda da ısrar ediyorsun dediğimde, yavuz hırsız ev sahibini bastırır mantığı ile bana yüksek sesle, bağırarak, uzatma falan deyip mahalleyi ayağa kaldırıyor. Amaç beni kavgacı göstermek.

İki örnekte görüldüğü üzere, sadece gençlerde değil kabahat. Gençlerden önce onları yetiştirenlerde. İşte biz böyle yetiştiriyoruz gençleri.  Şimdi toparlayarak sesleniyorum önce doğal öğretmenlerimiz olan ebeveynlerimize, sonra da okullardaki öğretmenlerimize. Atatürk'ün seslendiği gibi “ Yeni nesil sizin eserinizdir.”  Buyurun eserinizle ister guru duyun, ister üzülün. Ancak eleştirmeden önce bir şeyler yapın ki bu eleştirme hakkınız doğsun.

Nerde o eski Ramazanlar, nerde o eski saygı ve sevgi demekle yetinip eskiye özlem duymak yerine, o eskideki saygı ve sevgi ortamını nasıl tekrar oluşturabiliriz diye çaba sarf etmeniz gerekir.  Sonra istediğiniz kadar eleştirin ve isterseniz yine özleyin geçmişi. Özlemek güzeldir.

Saygılarımı sunar, Hayırlı Ramazanlar ve Hayırlı Günler dilerim.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (20)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Köşe Yazıları Haberleri