NASIL DA MUTLU OLMUŞLARDI

.

            Bir insan düşünün yaşamını yazmaya adamış.Boyunca kitaplar yazmış,radyodan sahneye dek oyunlara imza atmış bir yazar.Çocukluğumuzda Akbaba dergisinde yazdığı yazıları okuyarak başlamıştı dostluğumuz.Radyo günlerinde can kulağıyla ailece dinlediğimiz oyunlarını nasıl unuturuz.Bizler onun öyküleriyle ,oyunlarıyla büyümüştük..Lise yıllarında İzmir’in  Bahçelievler semtindeki bürosunda tanışmamız.Yazıp kendisine verdiğimiz ilk öykülerimizi ,bıkmadan usanmadan okuması,bizlere yol göstermesi nasıl unutulur.

            Kısaca anlatmaya çalıştığım kişi ünlü yazarımız Muzaffer İzgü’den başkası değil.Sevgili İzgü’ye sevgimiz,sempatimiz bir başkadır.O her zaman bizler için bir ağabey olmuştur.Onun da ötesinde bir baba gibi sevmişimdir kendisini.Çocukluğumda düşlerimi öyküleriyle , oyunlarıyla süslediğim bir yazarla ,daha sonraları dost olmanın güzelliği hiçbir şeye değişilmez.

            Yıllar yılları kovaladı.Muzaffer İzgü’nün ünü ülke sınırlarını aştı.Her başarısına kendisinden çok sevinir olmuştum.Kendime örnek aldığım yazarlardandı.Onun gibi mizaha yatkınlığım ,öykülerimi o alanda vermeme neden oldu.İlk kitabım çıkacaktı . Dosyamı incelemesini istediğimde,”Elbette Savaşçığım” sözündeki sıcaklığı,doğallığı nasıl unutabilim ki... Sevgili Muzaffer Ağabeyim,dosyamı incelemekle kalmayıp kitabıma bir de önsöz yazmıştı.Bendeki mutluluğu varın siz düşünün.!

            Kitabım çıktıktan sonra,Akşehir’de ilk imzamı Muzaffer İzgü’yle yapmıştım.İmza günlerine gidiyorduk.Bir yerlerde otorup iki kadeh içiyorduk.Evine gittiğimde,ben yaşamımda en çok karımı sevdim dediği,sevgili eşi Günsel Hanım ,Güney’in yakıcı güneşinin sıcaklığıyla karşılardı.İkram ettiğ çayı, bir başka sıcaktı yüreğinin de sıcaklığını katıp sunarken.İki yildır Günsel Hanım rahatsız.Kendisine acil şifalar dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Muzaffer İzgü,eşinin rahatsızlığına çok üzülüyor.Elinden geleni yapıyor...

            Muzaffer İzgü’yle birçok  imza gününe gitmiştik.Hepsi başka bir güzellikteydi.Onlarla ilgili anılarımız sayfalarca.1994 Temmuz’unda Bodrum’da  İzmir Kitaplığı imza günü düzenlemişti.Bu kitaplığı Osman,Yaşar,Hidayet adlı genç arkadaşlar kurmuştu.İzmir’de iz bırakacak işler yapmışlardı.Akşama doğru okulun bahçesinde imzaya oturduk. Muzaffer İzgü’nün adını duyanlar geliyordu.Sıcak bir Bodrum gününde ,aynı sıcaklıkta imza günü yaşıyorduk.. Kolejdeki öğrencilerim de beni yalnız bırakmadılar.Muzaffer İzgü’nün tüm dostları yanına uğramadan edemediler.Türkan Şoray gelmiş önce.Ben o sıra öğrencilerimle dışarıya gitmiştik.Daha sonra Mehmet Zaman Saçlıoğlu , Suzan Samancı , Ahmet Yurdakul,Namık Kuyumcu  daha adını sayamayacağım kişiler standa uğramışlardı...

            Gecenin geç vaktine dek imza sürmüştü.Muzaffer İzgü sayesinde benden de kitap alanlar oldu. Çoğu kişiyi de ,genç arkadaştan da kitap imzalatın,diyerek bana yönlendirmişti.Geceleyin saat 23’ü geçiyordu.. Kitap standına ikisi kız,biri erkek  üç  Norveçli yaklaştı.Kitaplara şöyle bir göz attılar.Bana yanaşıp bir kitap sordu. kızlardan biri. Yerimden kalktım,yabancı kitapların olduğu rafları aradık,bulamadık.Şaka olsun diye ,size Türkçe kitap verelim,ünlü yazarımız da imzalasın ,dedim. Kim o yazar,diye sorduklarında Muzaffer İzgü’yü  gösterdim.Yanına gelip üçü de sevinçle sarıldılar.Ben dilim döndüğünce Sevgili İzgü’yü anlattım.Onlar soruyor,ben yanıtlıyordum. O  yıllarda kitap sayısı  70’i aşmış ,ünü ülke sınırları dışına taşmış bir yazarı tanımaktan çok mutlu olmuşlardı. Kızlardan biri ülkenizin Cervantes’i demişti. Ne mutlu size böyle bir yazarınız var,demeden de edememişti. O sıralar Muzaffer İzgü , yazdığı kitaplar yüzünden mahkeme kapılarını aşındırmakla meşgüldü..Kitaplarından aldılar,hem de kendi adlarına imzalatarak. Fotograflar çektirdiler gecenin anısına. Belki de Bodrum’a gelmekten dolayı  en büyük kazançları ,ünlü bir yazarımızı tanımak olmuştu. Günümüzden 500 yıl önce Rönesans’ı yaşamış     bir toplumun bireylerinin yazara ,aydına verdiği değeri yaşamaktan  olmuştuk bizler de...

            Günün yorgunluğunu deniz kenarında ,Bodrum’um gürültüsünden uzak bir yerde bir iki kadehle atarken konuşuyr,gülüşüyorduk..Bizi Bodrum’a davet eden Sevgili Yaşar da çok mutluydu. Yıldızlar gökyüzünde ışıl ışıl parlayıp,bizlere göz kırparken ünlü yazarımızla kadeh tokuşturmanın  keyfini yaşıyorduk.. Muzaffer İzgü’nün yaşam serüvenini kitabevinin genç çalışanları  ilgiyle dinliyorlardı.Sevgili İzgü,sözü bir ara bana getirdi.” Savaş bizlere göre daha şanslı.Yabancı dil bilmesi ne güzel.Bizim zamanımızda yabancı dile gereken önem  verilmiyordu.Bizler de öğrenseydik ne iyi olurdu.Şimdi senden bir şey isteyeceğim.Salt mizah öyküsü yazmakla yetinme.Çocuk ve gençlik öyküleri de yazacaksın.Tamam mı ?” dedi.

            O günden sonra kendime görev bildim,çocuklar için de yazmaya başladım.Bana bu cesareti veren Muzaffer İzgü’den başkası değildi.Şimdi bile her gördüğünde”Aman ha,yazmayı ihmal etme.Yurdumuza karşı görevimiz yazmak,daha çok yazmak!” der. Ben büyük insanları anlatırken,onları üç beş sayfayla anlatmak,okyanusu şişeye doldurmaya benzer,derim. İşte Muzaffer İzgü de onlardan biridir ...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri