MUSTAFA KEMAL PAŞA MI? ATATÜRK MÜ?

Zeki SARIHAN

 

 

 

 

 

Biz bugün “Mustafa Kemal Atatürk” diyoruz ama geçmişte onun çeşitli adları oldu. İlk adı yalnızca “Mutafa” idi. Rüştiye öğretmeni matematikteki başarısından ötürü ona “Kemal” adını da verdi.  Öğrenciliğinde soyadı yerine memleketinin adı ile kayıt usulden olduğu için künyesine “Mustafa Kemal Selanik” diye yazıyorlardı. Samsun’a çıktığı zaman “Muafa Kemal Paşa” idi. Kısaca “Kemal Paşa” olarak ün yaptı. İstanbul’un muhalif çevreleri yayınlarında Anadolu’nun Kuvayı Milliyecilerine “Kemalîler” diyordu ki bu aynı zamanda “eşkıyalar” anlamına da geliyordu. Batıdaki yayınlarda ise Kuvayı Milliyeciler için hem “Kemalistler” hem “Nasyonalistler” tanımlaması kullanılıyordu.

Sakarya Savaşında attan düşüp yaralandığı için TBMM ona Mareşallik rütbesinden başka “Gazi”lik unvanını da verdi. Mustafa Kemal Paşa bu sıfatı pek sevdi ve imzasını “Gazi Mustafa Kemal” diye atmaya baladı. Basında ve halk arasında ise “Gazi” veya “Kemal Paşa” olarak yazılıp çiziliyordu. Adının önüne kendisi “Müşir” (Mareşal) unvanını da eklediği oluyordu.

1934’te Atatürk soyadını aldıktan sonra Mustafa adını bıraktı. İmzasını “Kemal Atatürk” olarak atmaya başladı. Hatta “Kemal” Arapça kökenli olduğundan bunu bir süre (kale anlamına geldiği söylenen) “Kamal” diye attı.

Soyadı yasasına göre Bey, Hazretleri, Hanım, Hoca, Efendi, Hanımefendi unvanları gibi “Paşa” unvanı yasaklandı. Bundan sonra erkekler yalnızca “Bay”, kadınlar “Bayan idi.  Paşalara “Genaralim” diye hitap edilecekti. Herkes, hatta bu kanunun çıkaranlar bile ona “Paşam” diye hitap etmeye devam ettiler. Ancak “Hazretleri” unvanının eklemeyi de ihmal etmediler. Bir yere gittiğinde oranın basını “Gazi Paşa Hazretleri şehrimizi teşrif etti”” diye yazıyorlardı. Fiilen böyle de yazmak zorundaydılar. Yalnız yasaya uyan bazı gençlerin ona “Bay Atatürk!” diye hitap ettikleri de kayıtlıdır. 1930’lu ve 40’lı yıllarda Onu “Münci” (Kurtarıcı) ve “Dâhi” diye tanımlayanlar oldu. Bu tanımlar giderek “Ulu Önder Atatürk”te istikrar kazandı. Bunu en çok da Kenan Evren gibi Atatürkçülüğü kendinden menkul olanlar kullandı. Yalnızca “Atatürk” demek nerdeyse bir hakaret sayılırdı.  

Kemal Tahir’in romanlarında geçtiği gibi Onu “Sarı Paşa” diye ananlar da vardı. (Attila İlhan’ın da yaşasaydı kulakları çınlardı!)

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu onu bir konuşmasında “Mustafa Kemal Paşa” olarak anmış. İşgüzar bir muhabir de niçin “Atatürk” demediğini sormuş. Kaftancıoğlu, öyle anlaşılıyor ki Atatürk ismiyle Kenan Evren gibi faşist bir rejim kurmak isteyenlerden kendisini ayırmak için Mustafa Kemal’i tercih ettiğini söylemiş.

Hükümet taraflısı basın, CHP’nin içini karıştırmak için konuya balıklamasına daldı. “Bakın, gördünüz mü CHP’lilerin bir kısmı Atatürk’e karşıdır. Bu partide Atatürk düşmanları vardır. CHP Atatürk’ün kurduğu parti olmaktan çıkmıştır” demeye getirdiler ve dediler de. Sanki CHP Atatürk’ün Partisi olmaya devam etseydi bundan çok hoşlanacaklardı? Sanki Atatürk’ü “İki ayyaş”tan biri olarak nefret diliyle ananlar kendi şefleri değilmiş gibi.

CHP’nin Atatürkçüleri de (yasadaki gibi söylersek) “Bayan” Canan’a dersini vermekte gecikmediler. CHP’lilerin tümünün Atatürkçü olduğunu söylediler.

BU BİR SINIF TAVRIDIR

Olay bu vesile ile patlak vermekle birlikte sorun yeni değil. Türkiye’de bu konuda uzun süredir iki eğilim var. Daha çok Kurtuluş Savaşı’nın anılarına bağlı olan ve Atatürk’ü de bu ihtilalin başı olarak kabul edip olumlayanlar onu “Gazi”, “Gazi Mustafa Kemal”, “Mustafa Kemal Paşa” olarak andılar. Cumhuriyet döneminin Batılılaşma, modernleşme ve kapitalist bir ekonomi sistemine bağlı olanlar ise başına “Ulu Önder” unvanını da ekleyerek “Atatürk” demeyi tercih ettiler.

Bu yalnız CHP içinde değil, solcu veya sosyal demokrat aydınlar arasında da yaşanan bir bölünmeye işaret ediyor. Arada gri tonlamalar olmakla birlikte, Avrupai değerler ve kapitalizmle bir sorunu olmayanlar “Atatürk” demeyi, Batıya bağımlılığa karşı çıkıp yeni bir bağımsızlık hareketine girişilmesini isteyenler “Mustafa Kemal Paşa” demeyi tercih ettiler. 1968’de Samsun’dan Ankara’ya yürüyen gençler buna “Mustafa Kemal Yürüyüşü” adını vermişlerdi.

Bu tercihin CHP içinde su yüzüne çıkması, orada küçük burjuvaziden büyük liberal burjuvaziye kadar çeşitli sınıf ve tabakaların mevzi tuttuğunu gösteriyor. Bağımsızlık ve halkçılıkta radikal olanlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını Lenin’in kalpaklı fotoğrafıyla yan yana kullanmayı, Kürt sorununda makul bir çözümden yana olanlar gene Onun Dersim mebusu Diyap Ağa ile çekilmiş fotoğrafını, Batıcılar ise, Atatürk’ün şık giyinmiş kadınlarla balolarda çekilmiş fotoğrafını kullanıyorlar. Bakınız: (Çankaya Belediyesi Evlendirme Dairesindeki fotoğraf)

Biz sosyalistlere gelince ona Mustafa Kemal Paşa veya Atatürk demenin bir sakıncası yoktur. Çünkü bu onun adlarıdır. Biz sosyalistler, nasıl olsa Kurtuluş Savaşı’nı da Cumhuriyet dönemini de bir ezber olarak almıyoruz. Diğer tarihsel olaylara olduğu gibi bu dönemlere de eleştirel yaklaşıyoruz. Mustafa Kemal Paşa’nın savaş ve barış döneminde yaptıkları şeylerin günümüzde bir anlam ifade eden ve emekçi sınıfların işine yarayacak düşünce ve yöntemlerinden yararlanıyoruz.

Gene de “Atatürk 1919’da Samsun’a çıktı” diye yazmak yerine, “Mustafa Kemal Paşa 1919’da Samsun’a çıktı” diye yazmak daha anlamlıdır. Aynı şekilde “Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım’da öldü” yerine “Atatürk 10 Kasım’da öldü” diye söyleyip yazmak yerine oturan ibarelerdir.

İktidardaki radikal dinciler, Atatürk’ten nefret ettikleri, Kurtuluş Savaşı’na sahip çıktıklarını anlatmak için (Mecbur kaldıklarında) Onu “Mustafa Kemal Paşa” olarak söylüyorlardı. Şimdi “Mustafa Kemal” diyen Kaftancıoğlu için başlatılan hücum, aslında CHP içindeki çatlaklardan yararlanmak isteyen bir siyaset avcılığından başka bir şey değildir. Verilen demeçlere bakılırsa, Şimdilik CHP’nin sağ kanadı, bu tuzağa düşmüş görünüyor. (15 Eylül 2020)