Milletvekilleri de mi, terörist ?
Türkiye'de demokrasi adına, demokratik olmayan yol ve yöntemlerle bir ''Barış Sağlama'' süreci yaşanıyor.
Maymunlar.. maymuncuklar, şalterler hep ellerde.
PKK ve destekçilerinin yaptığı katliam ve eylemler, bir taraftan tasvip edilmeyip kınanırken, diğer taraftan da şiddet ve nefret alabildiğine tırmanmaya devam ediyor.
Karşıt aktörlerinin kullandıkları uslüp da, yol da, yöntem de ; hem usulsüz, hem nizamsız, hem de kanunsuz.
Siyasetin üstleneceği ve çözeceği Kürt sorunu, bir MİT işgüzarlığına dönüştü.
İsmi üstündeki istihbarat örgütü MİT' in, PKK ile müzakere ya da görüşmeler yapması ne kadar mantıklı, demokratik ve çağdaş ?
Hükümetin izlediği yol ve yöntemi merakla izleyip, takip eden halkımız, bunu da sorgulamaya başladı.
Meclis'te günlerce, aylarca tartışılıp ve bir sonuç alınana kadar müzakere edilmesi gereken bu hayati konu, maalesef ; barış düşmanı karanlık güçlerin, terörist çetelerin ve militarist gizemli güçlerin kirli alanlarına terkedilen bir hal aldı.
Türkiye’deki terör saldırıları ve son olarak Paris’te öldürülen 3 PKK’lı Kürt kadına yönelik cinayetler de, bu terkedilmişliği açıkça doğrulamaktadır.
Tüm bu cinayet ve saldırıların faillerini bulmak, şebekelerini ortaya çıkarmak ve yargılamak çok önemlidir. Fakat, bir o kadar daha önemli olan bir şey daha vardır ki, o da ; terörü önlemek ve barışı sağlamak için kullanılan yol ve yönetemleri çok iyi seçmek.
Savaşın sona ermesi ve toplumsal barışın sağlanmasının tek yolu, demokratik ve şeffaf olanıdır.
Paris’te öldürülen 3 Kürt bayan, katliamı yapanları ve de örgütlerini şu veya bu şekilde mutlaka tanıyorlardı.
Fakat, katilleri ve arkasındaki örgütü mutlaka, yeterince tanımıyorlardı.
Görülen o ki, katillerinin dahi tam olarak tanıyamadığı bu ve benzeri çok amaçlı cinayet şebekeleri artık, günümüzde şirketleşerek işbirliği yapar hale gelmişlerdir.
Nato başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler, CIA, KGB, Mossad ve benzeri örgütler ; savaş kışkırtıcılıklarıyla, ulusal ve uluslararası verdikleri yalan istihbaratlarıyla gün geçtikçe, güvenirliliklerini yitiren karanlık güçler haline gelmişlerdir.
Medeni toplumlar ve uygar milletler bu karanlık örgütlerle değil, Meclislerindeki milletvekilleriyle ve halklarıyla, sorunları legal ve şeffaf bir şekilde halletmenin, yolunu seçmektedirler.
Ayrıca, ülke sorunları halledilirken veya kamu hizmetleri icra edilirken; bu tür şebekelere işi bırakmamak, onlara fırsat vermemek de, görevlilerin gözardı etmeyeceği, bir durumdur.
Paris’te yapılan katliam nasıl siyasi bir cinayet ise, PKK’nın Türkiye’de işlediği cinayetler de, siyasal sebeplerden işlenmiş cinayetlerdir. Bu sorunların çözümünün yolu da siyasetten geçer ki, bu da ; şeffaf ve legal bir zeminde olmalıdır.
Paris’te işlenen katliamı kınamak, faillerinin ve arkasındaki şebekenin bir an önce ortaya çıkarılmasını beklemek, insan olmanın bir geregidir.
Türkiye'de de, PKK veya PKK adına işlenen ve işletilen tüm cinayetleri kınamak, cinayetleri önlemek, katliamcıların ve arkasındaki tüm gizemli güçlerin ortaya çıkarılıp, sorgulanmasını sağlamak da, bir insanlık ve yurttaşlık görevidir.
Bu görevi üstlenenlere ve kalıcı bir barışın sağlanmasına hizmet edenlere, ne mutlu.
Bu hususta başta milletvekillerimiz olmak üzere kerkesin, kin, nefret ve intikam duygularını bir tarafa bırakarak ; barışın dilini konuşmaları ve birbirlerine el uzatmaları gerekir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu terör sorunu çözmek için, konuyu TBMM’ne gündem maddesi olarak getirmeyen, siyasal bir çözüm yolu bulmayan ve bu hususta çaba sarfetmeyen milletvekillerine, halkımızın; ’’terörist milletvekili ’’ demesine, sanırım çok az kaldı.
Kuşkusuz hiçbir milletvekili, kendisine ’’terörist’’ damgası vurulmasını istemez.
Umarım, yurtta ve dünyada barışın egemen kılınması için yapılacak çaba ve girişimler ; çilingirlere değil, demokratik güçlere bırakılır.
Feridun Hayati Ünüvar